Sohbet

Welcome to Ilahi-Ezgi - Manevi Dünyanız. Please login or sign up.

25 Kasım 2024, 19:01:30

Login with username, password and session length

Üye
  • Toplam Üye: 4,298
  • Latest: mdeniz
İstatistikler
  • Toplam İleti: 118,461
  • Toplam Konu: 13,897
  • Online today: 529
  • Online ever: 2,613
  • (21 Ocak 2020, 20:27:20)
Çevrimiçi Üyeler
Users: 6
Guests: 215
Total: 221

En Son Konular

Sevgililer Sevgilisine Şiirler 2005

Başlatan Mehmedim, 11 Haziran 2012, 09:59:03

« önceki - sonraki »

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

11 Haziran 2012, 09:59:03 Last Edit: 02 Mart 2023, 01:27:26 by yusuf35
Sevgililer Sevgilisine Şiirler 2005 320 Kbps
20 / 00:01:11:51 / 164,45 MB





Sevgililer Sevgilisine Şiirler 2005 320 Kbps (20 / 1:11:51)
------------------------------------------------------------
1. Erdem Beyazıt - O - Evrenin Efendisi'ne  *0:18*
2. Kahraman Tazeoğlu - Soylu Yetimler  *3:05*
3 M.Akif İnan - Sensin  *1:24*
4. Ömer Karaoğlu - Sen Gel Diye Ey Sevgili  *4:26*
5. M.Akif İnan - Sayıklamalar  *1:55*
6. Erdem Beyazıt - Savaş Risalesi  *10:21*
7. A.Baki Kömür - Sen  *2:21*
8. Hayri Küçükdeniz - Ya Resulallah  *5:15*
9. Hayri Küçükdeniz - Necid Çölleri  *3:20*
10. Yakup Ziya Genç - Beraber Geldim Efendim  *4:33*
11. Recep Garip - Mavi Gül  *2:00*
12. Mustafa Necati Bursalı - Sultanım  *4:32*
13. Osman Nalbant - Bir Gelişe Övgü  *2:05*
14. Taner Yüncüoğlu - Unutmadım  *3:54*
15. Osman Nalbant - Unutmadım 2  *2:22*
16. Nurdal Durmuş - Senden Sonra  *3:47*
17. Hayri Küçükdeniz - Dahilek Ya Resulallah  *4:23*
18. Ferman Karaçam - Kor Ayaklar  *5:09*
19. Özcan Ünlü - Teslimiyet  *4:37*
20. İbrahim Tenekeci - Sözü Yormadan  *2:05*

[hide thanked=1]

Sevgililer Sevgilisine Şiirler 2005 320 Kbps




Sevgililer Sevgilisine Şiirler 2005 192 Kbps


[/hide]
  Not : Albüm Kasette 26 eser cd de 20 eserdir


Allah razı olsun emeginize saglık

Mehmet 20 eser olarak düzenledim ama link değiştişmedim. 20 esere göre link alınmalı. Bilmediğim için değiştirmedim


Sessizlik; söyleyecek sözü olmayanın değil, boş lafta gözü olmayanın işidir
http://merhametfm.blogspot.com.tr/

ALLAH (C.C) Razı Olsun Kardeşim.
Paylaşım İçin Teşekkürler.
Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık

Allah (C.c.) Tüm Müslümanlardan Razı Olsun İnşaallah...


Emeği Geçenlerden ALLAH Razı ve Memnun Olsun...
☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽

owner  :  http://mekkefm.com/
owner  :  http://cansuyufm.com/
mail     :  mekkefm@msn.com
Merkez :  Sakarya

Allah razı olsun Emeğinize sağlık çok Teşekkür ederim

SULTANIM
Zeylnameleri buruşturdum askıdadır
Hint kumaşı değil koruyan soğuktan beni
Afrika çölünde soğutulmuş da değilim
Bakır işlemeli alın yazısıyım insanlığın
Derbeder yalnızlığımdır kapında nöbet
İkinci sesiyim aşk yağmurlarının
Himmet salasına işaret buyur
Seke seke kapındayım sultanım
Dil yakan ovasında yeter şüphelerim
Yeter takıldığı bulutlarıma müfrezenin
Sendeledim depreminde yüreğimin
Yunus çadırında ikindi söyleşileri
Sığındım güneşine Mevlana'nın
Yıkanmak lütuf sayılır göz ummanında
Sıra sıra selviler ve and içen zeytin
Dağlarımın süsü leylak esintin
Burcu burcu kokundayım sultanım
Ne var uzağında barınacak aşkın
Değer mi zaman öyküsüne yaprakların
Çiselenir de sanırsın kırağı yaz yağmurudur
Kar düşer de beyaz örtüsü dağların
Yalancı sabah aydınlık müjdeler yalnız
Asırlara bağlıdır hilkati insanlığın
Sonsuzluk kayda alınır alnında insanlığın
Sırrı ezel ve ebed olduğundan dolmaktır
Bütün varlığımla yapındayım sultanım
Diriliş ölüm öncesi onda var olmaktır
Var olmak ölüm sonrası onda dirilmektir
İçinizden biriyim ve ölümlüyüm demiştin
Bende ölüm korkuları sindiren bakıştır
Dakikalara yazılı bilinmez nakıştır
Sana ayarlanmışım, korkudan azadeyim
Sağa sola çarpsam da tapundayım sultanım.

BAŞIM EĞİK
Asrımızın zarif düşünceli gençlerinden biri
Kederli elini
Temiz alnına koyarken fikretmek için
Çocukların susması
Kuşların ve kedilerin uzaklaşması
Haritaları üzerine bezlerin atılması
Lambaların kısılması
Kadınların bir vakit konuşmadan
Yaşaması gerekebilir
Ve açılabilir görüntümüz Sahnemiz perdemiz:
Her gün bir miktar kros boksit asit
Ve arenamız
Dokuz yüz milyon Müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanabilir
Baş efendimiz
Görüntümüz
Sahnemiz
Perdemiz
Eğer dualanmasaydı sesimiz
Eğer yaradandan o güzel ağız
Açık ve seçik
Dilemesiydi demeseydi
'Allah
Sesinizi
Mağrıptan Maşrıka Kadar Duyursun'
Düşünmezdim üzerinde
Binmezdim deli deli koşan küheylan
Bildim Sensin Sen Sen
Diri Diri Diri Şahım
Diri Şahım Diri Diri
Dirilt Alemi Alemi Alemi Alemi
Çünkü dokuzyüz milyon müslüman rüyalarını hatırlamadan uyanmıştır
Bunların üzerine ezan
Ucu sancılar vuran
Bir kırbaç olmalıydı
Her duyan
Bağrını açmalıydı akan kanı da sevdayı da yorumlamaya almalıydı
Hayır dokuz yüz
Milyon Müslüman
Tarihin hülyalarından vazgeçmiş olabilir AMA BEN
Elim dizlerime Vur Kalk
Müslümanlar uyanın Eller Dizlere Vur Kalk
Yumruklar dizlere vur vur
ama ben Ama ben Ama ben Ama ben
Korku gerek tenlere etim kalbur
Deşer bakışın kıyar da kıyar
Korku gerek reca gerek
Yanlış anlaşılmış olabilir
Sesini duyuyorum kendimin/kelimeler kendinden emin değil
Yanlış anlaşılmış da olabilir
Aklım başımda mı! Değil
Ve sesimi duyuyorum
Kaburgalarımın gelip artık kavuşamadıkları iniltiden
-Kulun korktuk şerrinden
Ağzımız yerlerde kaldı gerçek dilimizden akmadı
Kuldan korkarken gel zaman git zaman
Bir hayat ki haşa korkmadan yaradandan
Ama elbet ruhumun vazgeçilmez akışı baş çarptığım kayalıklar
Irmaklarımın altından akan ırmak
Sandal sefalarım Marmara toprakları
Ama söyle olmuşsa yüzüme karşı söyle neyi inkar ettim
Dilediğim en güzel hayat
Çöplerin içinde rüya aradım
Düştümse eğer sana bakarken düştüm
Sen dinç zaman
İşte kuluçkan
Bereketle taşan yağ küpleri gibi
Parmaklardan akan çeşmeler gibi
İşte sinem kalabalık ve kendine zinde
Kullardan pervasız nesillerden biri
Aha Şeyh efendim Aha yüreğim
Göz kapanır akıl susar susar akıl
İstersen haydi haydi haydi
Yeryüzünün bütün gümbürtülerini çağır
Çehrenden o azgın maskeyi dök
O evleri kedere boğ
Nasıl olsa her kucaklandığın dalgada
Bir gemi kadavrası gibi ikiyüz yıl parçalandın
Mahşerinde uyanacaksın
Ağzının
Korkuyorum o nedenle
Başım eğik
Dilim kapalı
Başım eğik görüntümüz sahnemiz perdemiz
Korkuyorum korkuyorum o nedenle
Başım eğik dilim kapalı

MAVİ GÜL
Mavi gülüm sevdiğim içime hasretin düştü yoluna sabahlar
Nice sabahlar bilirim diri nice sevdalar bilirim kaybolmuş
İncecik dualar geçer içimden yeni yıpranmamış
Taze bir umuttur onlar aydınlık zamanlara
Sevgiler topladım senden selamlar derledim senden
Aşkı öğrendim senden vurulsaydım dağılsaydım
Yolunda kurban olsaydım Ey Nebi
Seni sevdim yarattım her şeyi bilinmek istedim yarattım dedi Rabbim
Çağlar içinde yürüdü en soylu yaşadı en diri gitti en güzel ötesine çağların
Gitti en güzel ötesine çağların
Ne güzeldin ey Nebi Seni sevdim âlem sevdi seni
Mavi gülüm sevdiğim içime hasretin düştü yoluna sabahlar
Kutlu çöller düşledim göç etti içimde develerim
Seni gördüm baktığımda ıraklar yakın oldu bana
Düşledim Medine avlusunu kırık gönlümde büyüdü sevdan yola düştüm
Kervanlar geçti dağlar aştım mavi gülüm sevdiğim

EFENDİM
Âlemler yaratıldı hürmetine Efendim
Melek insan hayrandır sünnetine Efendim
Sen habib-i hüdasın, mislin ve benzerin yok
Ne kadar şefkatlisin ümmetine Efendim
Adalet ve hürriyet seninle kemal buldu
Bir kıl dahi geçmedi zimmetine Efendim
Nice gözler vardır ki daha dünyada erdi
Gül cemalini görmek nimetine Efendim
Padişahlar kölendir, benim aklım ermiyor
Senden uzak insanın cinnetine Efendim
Âlemde Bilal olmak herkesin kârı değil
Aklı olanlar koşar minnetine Efendim
Yüzün gülzar-ı cennet, nazarın kalbe şifa
Sensin tabib beşerin illetine Efendim
Yüce Allah katında şanın o kadar büyük
Gönderildin İbrahim ümmetine efendim
Kim ki seni tanımaz Sana bende olmazsa
Bir nihayet yok onun zilletine efendim
Âlemlere rahmetsin müjdelerle geldin Sen
Güvercin kanat gerdi hicretine efendim
Vasfından aciz diller hiç bir söz kâfi değil
Şanına şerefine izzetine efendim
Hep gıpta etmekteyim seni gören o gözler
Nasıl doydu vuslatına lezzetine efendim
Sendeki güzel sabrı hiç kimseler bilmedi
Gülüp geçtin kavminin hiddetine efendim
Şu Necati hakirin derdi başından aşkın
Dayanamaz hasretin şiddetine efendim
Taif'te ve Uhud'da bir lahza sarsılmadın
Hep güvendin Allah'ın kudretine efendim
Gönlün göklerden geniş Ay nuruna pervane
Cebrail vezir senin devletine efendim
Aşkına yanan kula artık mahzun olmak yok
Gark eder Hazreti Hak rahmetine efendim
Seni bilmeyen kişi şu büyülü dünyanın
Niye katlanır bilmem zahmetine efendim
Nebiler sana müştak yarın bu güzel ümmet
Kuşlar gibi koşacak Ahmed'ine efendim

SULTANIM
Gül cemalini gören hayran olur SULTANIM
Cennet bile seninle seyran olur SULTANIM
Sen ki, Nur-u Hüdasın, rahmetsin yere göğe
Yanmışlar hep kapında Reyyan olur SULTANIM
****
Taa ezelden ebede mislin yaratılmadı
Senin lütfuna eren sultan olur SULTANIM
İlahi bir güneşsin nuruna pervane can
Aşkından mahrum sine zindan olur SULTANIM
****
Fazlının eteğine aklın eli erişmez
Sensiz gülzar-ı cennet hicran olur SULTANIM
Alemde kimse değil sensin kalplere tabib
Nurun gönül derdine derman olur SULTANIM
****
Didarına aşıkım yanmakta ciğerde zar
Ne gün ne gün geldi diye ferman olur SULTANIM
Nurunun incisidir: sema ,güneş,ay,yıldız
Sende küçük bir damla umman olur SULTANIM
****
Bütün alem halkının bir sensin tek övüncü
Şanını yüce kılan rahman olur SULTANIM
Senin kerem kapına koşmada büyük küçük
Ümmetine başka kim mihman olur SULTANIM
****
Sana tabii olmayan ruz-u cezada
Bin defa, yüz bin defa pişman olur SULTANIM
Bu ümmeti mücrime nazarın erişmezse
Artık ona her bir şey düşman olur SULTANIM
****
Senin gül hatırına nice bin günahkara
Cennetler ve firdevsler ihsan olur SULTANIM
Seni sevmeyenlere saadet günü yoktur
Anlarlar hep kıymetini zaman olur SULTANIM
****
Kimin can toprağına nurundan zerre düşse
Bir Bilal, bir Ammar, bir Salman olur SULTANIM
Sen Habib-i Hüdasın hiç ümit keser miyim?
Miskinlere ihsanın her an olur SULTANIM
****
Mucize parmakların çölde sular çağlatır,
Bir çalıya el sürsen elvan olur SULTANIM!
Cennetler müştakindir bin türlü ihtiramla
Seni selamlayacak rıdvan olur SULTANIM
****
Devletinin eşiği güneşten daha parlak
Sana bütün nebiler ihvan olur SULTANIM
Bir şan ki dile sığmaz kelamın güce yetmez
Kaç Süleyman yoluna kurban olur SULTANIM
****
Sensin mülkün seyyidi alemin tek rahmeti
Şanına şanlar katan subhan olur SULTANIM
Nurunun incileri cennetin ziynetidir
Orda dertler kederler nihan olur SULTANIM
****
Sen nasıl şanlı isen senin vezirlerin de
Sıddık gibi bir şah-ı cihan olur SULTANIM...

ÖLÜM RİSALESİ
Ve zaman döne döne
Gelmişti başlangıç noktasına
İlk yaratılış düğümüne
Mahlukatın var olduğu
Yüzü suyu hürmetine
Evrenin Efendisinin
Kavuşmak vakti gelmişti sevgilisine.
Hayatın menbaı
Merhametin son durağı
Madeni, muhabbet ocağının
Ateşler içindeydi
Yatağında.
İltica etmişti sanki Kainat
Kutsal tenine
Hayata şafak olan alnında
Ter taneleri
Her biri insanlık çilesinden
Bir haberdi sanki
Bir an oldu
Aralandı gözleri
Sonsuzu kuşatan bakışları
Süzdü ciğerparesi Fatıma'yı
Süzdü tek tek çevresindeki
Can dostlarını
Kıpırdadı dudakları, dedi:
-Ebu Bekir kıldırsın namazı
Sonra daldı daldı uyandı
Son defa aralandı
Bakışları
Yöneldi bir noktaya
Karar kıldı bir noktada
Ve dedi:
-Merhaba ey refik-i ala!
Olacak oldu
Akıllar kamaştı
Kalpler tutuştu
Feryat ve figan gökleri tuttu
Çekti kılıcını Faruk olan
Sıçradı orta yere:
-Kim derse ''O öldü'', öldürürüm!
Ayrılık ateşinden
Ateşin şiddetinden
Sanki bendler çözülmüş
Felekler çökmüştü
Şuur tutuşmuş
Akıl iflas etmişti.
Sonra Sıddıyk olan
Yetişti geldi
Baktı baktı yatağında hareketsiz yatan sevgiliye
Mağarada arkadaşına Hicrette yoldaşına
Sonra baktı çevresine
Mahşerden önce mahşer hali yaşayan
Ashabına
Aline
Ebu Bekir dedi:
-Ey nas, susun!
Kim ki Resulullaha tapmaktadır
Bilsin ki Resul ölmüştür
Kim ki Allaha tapmaktadır
Bilsin ki Allah ölmez
Hayy ve Layemuttur
Ey nas, susun!
''İnna Lillah ve inna ileyhi raciun''
Sonra eğildi sevgilinin yüzüne
Sürdü bulutlanmış gözlerini
O güzellikler ülkesine
Baktı baktı ve dedi:
-Hayatında güzeldin
Ölümünde güzelsin
Öldün
Bir daha ölmeyeceksin

EVRENİN EFENDİSİNE
Dünyanın ağırlığına eklesek yıldızları ayı güneşi,
Gene de ağır basarsın ey kalbim
Ey kalbimin güneşi...

SAVAŞ RİSALESİ
Güneşin mızrakların ucuna takılıp kaldığı bir vakitte
Diriliş erlerinin yüreklerinden yayılan bir depremle sarsılıyordu arz.
Gerilmişti altlarımızda atlarımız
Fırlayıp kopacakmış gibi baldırlarından kasları
Ve tarıyordu bir projektör gibi bakışları üç kıtayı
Yeni bir vakte eriyordu yürekler
Yayılıyordu o muştu o coşku o haber.
Bir gelen var
Emin haberciden emin olana
Ondan da Sıddık olana ve sadık olanlara
Sohbete erip halkada duranlara
Yürekten yüreğe yol bulanlara.
Bir gelen var
Bütün kitaplarda beklenmekte olana ayarlanmış kulaklar
İlkin çobanlar duyuyorlar
Sonra ağaçlar kurtlar kuşlar
Çünkü onlar bilirler dinlemeyi
Onların elindedir toprağın nabzı
İlk onlar sezerler yeni olanı
Rüzgârlarla geleni bulutlardan ineni.
Bir dağın tepesinde yeni doğan bir Ay gibi
Veysel Karani evreni kuşatan bir yay gibi
Açılmıştı kolları.
Selman bir şehrin kapısında
Bir kapının arkasında.
Ey savaşmakla emrolunanlar
Yürekleri kevser suyu ile yıkananlar
Alaca karanlıkta bir seher vaktinde
Ayrılırken yurtlarından yuvalarından
Bahçe köşelerinde kapı önlerinde sofalarda odalarda
Bir bir çıkıp gelen yolumuzu kesip duran anılar
Yatak odamızın penceresinden
Uyandığımızda ilk görülen o tepe
O tepede o kayanın değişmeyen konumu
Güneşi bir muştu gibi her gün yeniden
Doğuran o dağ elveda
Kadınlarımızın kirpiklerinden sıralanan
Adanmışlık ve bağlılık yazıları elveda
Çocuklarımızın göğsümüze yüzümüze saçlarımıza
Sokulan alınları titreyen dudakları kaçamak bakışları
Cennetten bir koku ölümsüzlükten bir pay olarak
Çektiğimiz ciğerlerimize inen yüreklerimize
Damla damla elveda

O ki meydanın ortasına durmuştu
Elini kılıcının kabzasına koymuştu
Dedi savaşçı:
`Ben gidiyorum
Hicret ediyorum
Varsa ağlatmak isteyen anasını
Dul koymak isteyen karısını
Ve istiyorsa çocukları yetim kalsın
Arkamdan gelsin.``
Yeryüzü yeni bir güne hazırlanıyordu
Zaman devrini henüz tamamlıyordu.
O konuştu:
Ey eti etimden olan
Bu dünyada ve öbür dünyada
Kardeşim olan!
Bu gece yatağımda sen yatacaksın
bana vekillik yapacaksın.
Biz gidiyoruz hicret ediyoruz
Sen sonra geleceksin
Ama önce emanetleri sahiplerine vereceksin.
Sonra o dağda maveranın kapısı olan
Bir mağara
Orada ikisi
O ve ikinin ikincisi
Sonra çöl:
Çölde tepeler..
Çölde develer..
Çölde geceler
Ve çöle serpilen
Mucizeler.
Medine`de bekleyenler var
Damların üstünde, yollarda çocuklar kadınlar
Elleri alınlarında, gözleri ufukta delikanlılar ihtiyarlar
Dediler: ``Veda Tepeleri üstünden
Üzerimize ayin on dördü doğdu
Şükürler olsun, şükürler olsun
Bize vacip oldu, şükretmek
Şükürler olsun...``
Ben sıcak savaşlara girmedim daha
Kılıçların çeliğine
Su katmadı gözyaşlarım
Ama savaş için geldim
Bu bilinçle bilendim
Bildim bileli kendimi
Hep düşlerimde yaşadım Bedir`i
Kardeşin biri bir safta
Öbür safta diğeri
Bir yanda baba oğul bir yanda.
Ve toprak gibi güçlü bir ana
Yedi erkek doğuran
Yedisini birlikte
Bedir'e yollayan
Ey Afra kadın!
Kalacak adın
Bu dünyada
Kadınlar er kişiler doğurdukça.
Mutlaka bir sınav olacaktı
Çünkü Sünnetullahti.
Uhud'da savaş vardı
Bu savaş bir imtihandı
Gerçi her savaş bir imtihandı
Tüm yaşam bir imtihandı
Ama Uhud
İmtihan içinde bir imtihandı.
O demişti: Savunmak da
Savaşlardan bir savaştır.
Savaşçılar demişti: Bu gün o gündür
Düşmanı cepheden vurmak
Nasipse eğer
Cennet kapılarına varmak
Kevser'le kanmak isteriz
O dedi: Mübarek olsun savaşınız
Sabrederseniz eğer
Sizindir zafer
Savaşçılar uçmağa varmış gibi
Şehitlik umuduyla sarhoş gibi.
Muaz dedi: Eyvahlar olsun siz ne yaptınız?
Hudayr dedi: O`nun reyine karşı reyde mi bulundunuz?
Savaşçıların içinde bir tel titremişti
Başlarını önlerine eğdiler
O`nun kapısına dayandılar
O zırhını kuşanmıştı
Hikmetlerden bir hikmet daha
Noktalanmıştı.
Öyleyse ey ümmet
Ey kurtulmuş millet
Kutlu olsun şuranız
Kutlu olsun savaşınız.
-Feda olsun sana anam babam
At ya Sa`d!
Ey ok atan
Ey hayat coşkunluk katan
Kutlu olsun savaşın
Konuşan O`ydu:
-Bu kılıcın hakkını kim verir
-Nedir o kılıcın hakkı ya Resulullah
-Düşmanın yüzünde parçalanmaktır
-Öyleyse o iş bana haktır
dedi savaşçı
Kılıcı eline aldı
Koltukları kabardı
Ve yürüdü meydana
Salına salına.

-Bu yürüyüşü sevmez Allah
dedi Resulullah
Ama bu hal müstesna
O gün içinceye dek şehitlik şerbetini
Savaşçı döne döne savaştı.
Müşriklerin çarpılmış suratları
Altlarında talihsiz atları
Çarparak çeliğin ışıklı yalımına
Paralandılar
Parçalandılar.
Uhud'dan koşup gelen
Birkaç Müslüman:
Eyvahlar olsun, Eyvahlar olsun
Yeryüzü efendisini kaybetti
Eyvahlar olsun
Sümeyra kadın ekmek yapıyordu
Elleri sakindi
Gözleri dalıp gidiyordu
Sanki maverayı seyrediyordu
İçinde bir mahşer kaynıyordu
Yüreğinde Uhud dalgalanıyordu.
Apansız sıçradı
Çocukları göz nuru gençlerin yürek aydınlığı
İhtiyarların dilde duası gönülde umudu
Evrenin Efendisine ne olmuştu
O`na bir hal mi olmuştu.
Sıçradı kalktı Sümeyra kadın
Başörtüsü havada dalgalanıyordu
Unlar toprağa saçıldı, küller hamura karıştı
Medine sokakları hızla kayıyordu
Evler bir bir tükeniyordu
Sümeyra kadın bendinden boşanmıştı
Bağrını döğüyordu.
Sonra Uhud göründü
Sonra müminlerden bir kalabalık gördü
Koştu yanlarına erişti
-Resulullah nerede?
Dediler:
-Ey Sümeyra kadın başın sağ olsun
Bilmiyoruz Resulullah nerede
Ama bu gömdüğümüz kardeşindir,
Allah katında şehittir.
Sümeyra dedi:
-Allah Rahimdir
Ona bu rütbe mübarek olsun.
Ama ben Resulullahı soruyorum.
Sümeyra seğirtti gitti gitti
Yeniden bir topluluk gördü
Durmayıp sordu:
-Resulullah nerede?
Dedi müminler:
-Bilmiyoruz. Ama gömdüğümüz erkeğindir
Muradına erendir
Elbisesiyle gömülendir.
Dedi Sümeyra:
-Hamd olsun, ona şehitlik kutlu olsun
Ama bir haber verin
Resulullah nerede?
Sonra gördü O`nu
-Hamd olsun
Dostlarını gördü
-Hamd olsun
Buluştular
Görüştüler
Biliştiler müminler
-Hamd olsun.
Yaratana hamd olsun
Yaratıp imtihan edene
İmtihandan geçirip zafere erdirene
Bilinçleri bileyip sabırlar verene
Rahman olana
Rahim olana
Muin olana
Hamd olsun.

OLSAYDIM
Canım Efendim ne olurdu Rabbim mağaranın kapısında ağ ören örümcek olsaydım
Mübarek vücudunda iz bırakan altında yattığın hasır olsaydım
Açlıktan açlıktan mübarek karnına bağladığın iki taştan biri de ben olsaydım
Uhud'da kırılan mübarek dişin yerine kırılan ben olsaydım
Yetimlerin başını okşayıp onlara babalık yaptığında Senin gül yüzünü görebilmek için yanında bir yetim çocuk da ben olsaydım
Mescitte hutbeleri okurken yanından ayrıldığında ağlayan kuru hurma kütüğü de ben olsaydım
Seni görebilmek için gelen Seni görmeden dönen Veysel Karani'nin giydiği hırkan da ben olsaydım
Senin kokunun olduğu örtüsüz gülde dikenin de ben olsaydım
Miraca çıkarken mahzun Mescid-i Aksa'da üzerine bastığın taş da ben olsaydım
Kabrinin üzerinden uçan bir güvercin de ben olsaydım
Bunların hiç biri olamadım Rabbim nasip et de O'na layık bir ümmet olayım

YETİMİNİM
Sen gittin
Hayatın öbür ucunda bıraktın beni
Issızlaştı şehir
Yetim kaldı şarkılar
Sen gittin
Ummanımı besleyen dereler gitti
Enlemler boylamlar
Ülkeler gitti
Şaşırdı yönleri güney ve kuzey
Demirden kavilik, yelden hafifilik
Savaşlar, barışlar, gülüşler gitti
Sen gittin
Aşımın hamuru gitti
Sen gittin
Yapımın çamuru gitti
Sen gittin
Nisanın yağmuru gitti
Sen gittin
Dünyanın uğuru gitti
Söylesene ağzımın tadı mı kalır
Hangi beyaz keyif çatar çayımda
Sen gittin
Aralandı sahte dünyam yokluğa
Bir yağ emmez çıkrık kolu hatıran
Sen içimde büyüdükçe, ben küçülüyorum
Adını kazıyamadı zaman
Nar tadından
Kar suyundan
Sen gittin
Devletim gitti
Sen gittin
Servetim gitti
Sen gittin
İzzetim gitti
Sen gittin
Sen gittin
Saadetim gitti
Yıkılmış bir hisar kaldı tevarüs
Bulutlara kan karıştı ardından
Sen gittin
Örtüm gitti
Açıktayım cascavlak
Muhteşem rüzgarlar dağımı yoklar
Tüm yangınlar beni yakar ilk önce
Tipi bir yandan boran bir yandan biler dişini
Bende kalan en son yanını ister
Sen gittin
Elim gitti
Sen gittin
Kolum gitti
Sen gittin
Dilim gitti
Sen gittin
Gülüm giti
Baştan sona diken dolu gülistan
Yediveren suya saldı ıtrını
Kırağ düştü bülbüllerin sesine
Akreplere kaldı bütün türküler
Sen gittin
Kalakaldım tamtakır
Zenginliğim eteğinle sürüldü
Bir yığın suç, zillet bastı hanemi
Ataşten gömlek giydim, şerbet içtim kızılcık
Tacirlere bayram oldu gidişin
Sen gittin
Ben bittim

SÖZÜ YORMADAN
Efendime vermek için
yirmi yedimden gün aldım
yirmi yetimden gül.
bir bilseniz Efendim
için için ateşe verdim içimdeki beni
ah beni hangi vadiler istedi de gitmedim
kıskandım da ne oldu hayattan kendimi.
Ah Efendim, sorar durur can;
nasıl bir sondur bu,
gittikçe yakınlaşan
gittikçe yakınlaşan...
derdimi anlattım Efendim
derdimi anlattım, sözü yormadan.
oturdum dua ettim, yalvardım;
akıl, git başımdan.

SEN GEL DİYE EY SEVGİLİ
Ey sevgili, Ey şefaat sahibi, Affet bizi. Affet...
Şimdi bir şarkı düşer dilimize,
Bir aşk iner yüreğimize.
Bir el tutar elimizden.
Bir af fermanı gelir ötelerden.
Bir sen gelirsin.
Bir sen gelirsin.
Biz bin seviniriz:
Sevgilim Muhammed diye...
Sevgilim Muhammed diye...
Meleklerle yarış ederiz...
Gel sevgili,
Gel öp, kolda ve yeşert bizi, kalbimizi...
Ey sevgili ey sevgili affet bizi affet bizi

SEN
Zamanlar içinden göçtüm
Duvarın taşın içinden geçtim
Dağı taşı bıraktım
Sana geldim
Sevgi dolu çocukluğum
Sevgi dolu içim dışım
Babacığım
Kollarına al beni
Ben senin çocuğunum
Zemheri kışlar geçirdim
İliklerim üşüdü
Sıcak adın kucağım
Huzurların huzuru
Sevgilerin sevgisi
Adın Benim adım
Benim huzurum
"Uşşakı katar eyledi aşk içre Muhammed"
Davullar çalınır
Uzaktan
Uzaktan
Sabahın sevinci içimde
Bayramın sevinci içimde
Katar
Katarın içinde
Gözüm açık
Gözüm kapalı
Gözüm kapalı
Götür beni
Götür

TESLİMİYET
Ben sana şiir sundum efendim
Buz kesmiş bir nefesle üfledim neye...
Yüreğimin terkisinde avladım cümleleri
Söz çarşılarından korktum, en çok ben korktum
Düşmeyeyim diye döndüm sana, efendim.
Senin arastan son sığınağım...
Kendimden kaçtıkça düştüm bu panayıra
Göğsümde taşıdığım sükûtlar aşkına efendim
Ömrümün orta kalan hükümlerine yön verdin.
****
Beni iyi tanıyın.. Ben o değilim.
Bıraktığım sadece kitrelenmiş bir hayat
Ağlamıyor göğsümde vızıldayan yürek.
Adımı, en son benim adımı soludu tarih.
Mukavva adamların ve adımların
Yolunu inceltti bu karmaşa, bu kaos.
Çürüdü eleğimde insansız dualar
Göz çölümde seraba döndü bakışım.
Bir intihar provasından vazgeçtim
Yüzümü sana döndüm, beni koru efendim.
****
Şimdi bu şehirde şaşkın ürkek ve bâkir
Ne kadar vücut varsa hepsi tedirgin.
Bir eski zaman eskizi kâğıtlara çizilen,
Grafikten yansıyan kurtarıcıyı bekliyor halk.
Ağır bir yenilgiyle kapanıyor kepenkler
Gök indiriyor perdesini güneşin,
Güneş ki, elinde kör ve sağır efendim...
****
Susadıkça göğe uçtum,
Gökkuşağına iliştirdim özlemi
Bir çocuğun gülüşünde dondurdum korkuyu
Bütün uykuları ben uyudum, efendim
Aç bana kalp sokağının kapılarını.
****
Korkunç bir gürültüyle düşen yaprağa döndür
Düşür beni sevgilinin omzuna...
Sıtmalı zamanlardan kurtar ırmakları,
Susuz yaşanabileceğini de öğret
Aspirin imparatorluğunda yaşayanlara.
Aşkla kör et gözlerimi efendim,
Çünkü beni bekliyor sevginin gizemli yolu...
Uçsuz bucaksız sen nehrine al kalbimi.
****
Gözyaşlarımı ateşe verdim efendim
Şimdi senin için coşan yanardağ gibiyim.
Yâr olmayı özleyerek çoğaltıyorum kendimi.
Bir çeşmeye düşen su gibi nur içinde yatarak
Taptaze uykulara bırakarak ömrümü
Bir şaşkınlığın peşinden koşuyorum.
Aşk olsun sana, şehir beni boğuyor efendim
Şehir beni bürüyor kör bir pusulaya.
Adımı bundan böyle ben bile küreyemem...
Sokaklar bile alnı açık bir deniz...
Dinginliğim kendime, yoksa içim yanardağ
Günüm zehir zemberek, ipim sende efendim...
****
Benim gördüğüm rüya yanıltıcı mı efendim?
Sesim çerçilerin elindeki bilye şıkırtıları.
Göğsümde taşıdığım nefes kaç ahlık
Alnıma sıkışan âr temiz mi efendim,
Saçıma yağan kar hangi çarşının malı?
****
O sevgili bir bilinç durağı bana
Radyolardan çalınmış aşk şarkıları adı.
Yüreğime kement atan çılgın ve ferah
Boğucu bir esenlik düşüme düşüveren...
O sevgili ömrümün en asil kıyameti
Ve mezarlıkları unutturan kuvvetim
Yıldızları saçına takıyor ki efendim
Her tel saçında yüksek gerilim hattı
Işıtan yağmurları ve yamacımdaki şehri...
****
Rüyayı gerçek eden beni Yusuf eyledi
Karanlığı delen yıldız sende efendim.
Kalpleri titreten muazzam aşk ülkesi
Bildim sende tamamlanır efendim.
****
Seni buldum efendim, onu hissettim
Yani tek bir çığlıkta bütünledim kendimi.
Tart kalbimi ve kabul et beni,
Damlayı kavuştur denize, denizi okyanusa
Ve beni bahtımın pırıltısına efendim...

KOR AYAKLAR
Geç kaldım
Bölüşüldü gökler
Talan edildi güneş
El konuldu ay yüzlü çocukların mehtabına
Yıldızlar sökülüp alındı gecelerimizden
Islanamadım parmaklarında
Göğsüme ılık ılık rüzgarın değil
Ateşin düştü
Bu yüzden
Alnıma granitler sürüyorum
Çağdaş yasalardan
Ve keskin sözlerden
Bir İstanbul gecesine
Dokunup geçiyor kanatlarım
Bir neon lambasından sızıyorum
Köprü altı çocuklarının gözbebeklerine
Afrika'da çöl
Asya'da dağ
Ortadoğu'da Kan'ım
Bir kadın çığlığıyım Laleli'de
Kartal bakışlı bir çocuk oluyorum Caharkale'de
Ve sivri uçlu ağır bir Taş'ım Filistin'de
Alnıma kristaller sürüyorum
Tipili yollarda
Yüreğimi güneşine ayarlıyorum
Ve geçiyorum
Yüzleri mor mendillere yapışmış
İnsanların ülkesinden
Geçiyorum
Pabuçları hindi kanına bulanmış
Adamların yanından
Arınamadım parmaklarında
Ciğerime serin sebillerin değil
Ateşin düştü
Bir damla bile olamıyorum
Tatsız tuzsuz bir akşam üstüyüm
Kolsuz kanatsız bir yalnızlığım bu şehrin
Gül yakılan bulvarlarında
Ve Urfa'da hazan
Malatya'da sancı
Dilimde mavera
Boynumda engizisyon
Koynumda kor gibi ayakların
Ateş gibi sözlerin
Düşerse ateşin bir zenci kalbine
Kavurur çöl eder
Nara döndürür
Sıcak iklimleri sever gözlerin
Dilerse bir bakar
Yare döndürür
Alevlendirir hasret Kor'dandır gurbet
Fakat sana hasret Bal'a döndürür
Başında bulutlar ay iki büklüm
Mazlum kalplerini sana döndürür
Sevgili sevgili canların canı
Dünyayı yaratan sana döndürür
Sana dönüyorum sana
Ki sen
Bestesisin ol emrinin
Sana dönüyorum
Ve
Baygın baygın bakıyorum mevsimlere
Gelmişler ve gitmişler habersiz
Sana dönüyorum ve
Deli bir tay fışkırıyor gövdemden
Gövdem alçalıyor ayaklarına
Gövdem alçalıyor adına
Adın başka bir sancak
Adın başka bir ülke
Kime ne adından
Söylemem
Söyleyemem
Yutkunuyorum zaferimin sarhoşluğunu
Asırlık bir çınarım ben kupkuru
Hafızası boşalmış dillere destan bir çılgınım ben
Günahkâr ve asi
Ve ah bir deli rüzgâr olmalıydım şimdi
Tutuşturmalıydım mabetlerini bu şehrin
Yakmalıydım yüreklerini bebeklerin
Ve bir ışık patlamasıyla
Sarsmalıydım kocaman bedenleri
Bir damla olmalıydım bulutunda ah efendim
Bir damla
Süzülmeliydim gözlerinden Bahira'nın
Geç kaldım

DAHİLEK YA RESULALLAH
Gönül hûn oldu şevkinden, boyandım yâ Rasûlallah(A.S.)
Nasıl bilmem bu nîrana, dayandım yâ Rasûlallah
Ezel bezminde bir dinmez, figandım yâ Rasûlallah
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah
****
Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz bir şifâsın sen
Muazzam bir sehâsın sen, dilersen ruhnümasın sen
Habîbi Kibriyasın sen, Muhammed Mustafa'sın(A.S.) sen
Cemâlinle ferahnâk et ki yandım yâ Rasûlallah
****
Gül açmaz çağlayan akmaz İlâhi nurun olmazsa
Söner âlem nefes kalmaz felek manzûrun olmazsa
Firak ağlar, visal ağlar ezel mestûrun olmazsa
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
****
Susuz kalsam yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
****
Ne devlettir yumup aşkınla göz rahında can vermek
Nasip olmaz mı sultanım haremgahında can vermek
Sönerken gözlerim asan olur âhında can vermek
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah
****
Boyun büktüm perişanım bu derdin sende tedbîri
Lebim kavruldu ateşten döner pâyinde tezkîri
Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle kıtmîri
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasûlallah

NECİD ÇÖLLERİ
– Yâ Nebî, şu hâlime bak!
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahrânın;
Benim de rûhumu yaktıkça yaktı hicrânın!
Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum;
Gerildi karşıma yıllarca âilem, yurdum.
"Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamâna kadar?
Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var!
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak;
Önümde durmadı artık, ne hânümân, ne ocak...
Yıkıldı hepsi... Ben aştım diyâr-ı Sûdân'ı,
Üç ay "Tihâme !" deyip çiğnedim beyâbânı.
Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrâda;
Yetişmeseydin eğer, yâ Muhammed, imdâda:
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin;
Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!
İrâdem olduğu gündür senin irâdene râm,
Bir ân için bana yollarda durmak oldu harâm.
Bütün heyâkil-i hilkatle hasbihâl ettim;
Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim!
Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü...
Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?
Azâb-ı hecrine katlandım elli üç senedir...
Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?
Beş altı sîneyi hicrân içinde inleterek,
Çıkan yüreklere hüsran mı, merhamet mi gerek?
Demir nikâbını kaldır mezâr-ı pâkinden;
Bu hasta rûhumu artık ayırma hâkinden!
Nedir o meş'ale? Nûrun mu? Yâ Resûlallah!..
Sükûn içinde bir an geçti, sonra bir kısa "ah!"..

YA RESULALLAH
Sevdim seni hep canlara cânân diye sevdim
Bir ben değil âlem sana kurban diye sevdim
Ecrâm-ı felek levh u kalem mest-i nigahın
Didarına aşık ulu Yezdân diye sevdim
Mahşerde nebiler bile senden medet ister
Gül yüzlü melekler sana hayran diye sevdim
Aşkınla buhurdan gibi tütmede bu kalbim
Sensiz bana Cennet bile hicran diye sevdim
Ta arşa çıkar her gece aşıkların ahı
Asilere lütfun yüce ferman diye sevdim
Doğ kalbime bir lahzacık ey nûr-i Dilârâ
Sevdanı gönül derdine derman diye sevdim
Bülbül de senin bağrı yanık aşık-ı zârın
Feryadı bütün ateş-i sûzân diye sevdim
Huriler ezelden beri Şeydâ-yı cemalin
Yanmıştı sana Yusuf-i Kenan diye sevdim
Evlad ü iyalden geçerek Ravza'na geldim
Evsafını medhetmede Kur'ân diye sevdim
Kıtmirinim ey Şâh-ı Rüsûl kovma kapından
Âlemlere rahmet dedi Rahman diye sevdim
Şeydâ kuluna nazar eyle nazar-ı merhametinle
Bir lahza nazar en büyük ihsan diye sevdim
****
Sevdim seni ben mabuduma Canan diye sevdim
Bir ben değil âlem sana hayran diye sevdim
Evladu iyalden geçerek ben Ravzana geldim
Ahlakını meth etmeden Kur'an diye sevdim
Kurbanın olam şahı Rusul kovma kapından
Didarına müştak olan Yezdan diye sevdim
Mahşer de Nebiler bile Senden medet ister
Gül yüzlü melekler sana hayran diye sevdim

SENSİN
Özgürlük menşurum kanatlarından
Toprağım devletim bayrağım sensin
Maddemsin mânamsın varım yoğumsun
Ufkumsun yakınım uzağım sensin
Göklerim yerlerim dağım denizim
Yanım yönüm solum ve sağım sensin
Annem babam atam kardeşim yavrum
Evim barkım bahçem ve bağım sensin
Övüncüm şerefim sözüm şiirim
Saklım gizlim köşem bucağım sensin
Seslerin kalbimin dudaklarında
Zamanım dönemim ve çağım sensin
Ümidim cihadım şafağım sende
Hicretim menzilim durağım sensin
Seninle olmaktır ahdım yeminim
Ordum emirim ve otağım sensin

SAYIKLAMALAR
Göklere yalvaran bulutlar gibi
beklerim sesinin bereketini
Aklımı yağmalar gelmeyişlerin
çürütür gölgemi bekleyişlerim
Yangınlar kavursa bahçelerimi
çağırır yine de enkazım seni
Kaç umut eskidi sokaklarında
kaç albüm tükettim anarak seni
Akşam olur sabah olur yıl döner
törpüler gövdemi dakikalarım
Yüzyıllar süren bu rüyalarıma
elverir görünmen bir hayal gibi
Hangi ölüm öder bilemiyorum
ateşten bekleyiş faturasını
Seni gözlerim her şiirle birlik
içimin savrulan bayraklarıyla
Başımı taşlara çarparak artık
kalbimin sesini eritse miyim
Göklere yalvaran bulutlar gibi
beklerim sesinin bereketini

UNUTMADIM
Sen bir taze haber gibi gelmiştin unutmadım
Her gelişin bir taze haberdi, unutmadım
Unutmadım unutmadım unutmadım unutmadım
Ey aşk, ey dirilik soluğu, ey evrenin hareket kaynağı,
Nasıl unuturum, nasıl unuturum, nasıl unuturum
Unutmadım unutmadım unutmadım hiç unutmadım
Bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki unutmadım
Unutmadım unutmadım unutmadım unutmadım
Can oynardı evlerde, yollarda, meydanlarda
Can alınıp can verilirdi, unutmadım
Ey aşk, ey dirilik soluğu, ey evrenin hareket kaynağı,
Nasıl unuturum, nasıl unuturum, nasıl unuturum
Unutmadım unutmadım unutmadım hiç unutmadım

UNUTMADIM
Sen bir taze haber gibi gelmiştin unutmadım
Her gelişin bir taze haberdi, unutmadım
Aşktı alıp verilen, altın bir vakitti yaşadığımız
Bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki, unutmadım
Can oynardı evlerde, yollarda, meydanlarda
Can alınıp can verilirdi, hiç unutmadım
Sen uyurdun, uykun bir tepeden seyredilen uçsuz bir vadi
Kıyısından seyredilen bir denizdi sanki, unutmadım
Ah sevgili! hayat görünürdü kapından bir çırpınış yüreklerimizde
Sen evinden çıktığında güneşler doğardı içimizde, unutmadım
Toprağa düşen tohum, onda gizlenen renk, şekil, koku
Senin için biçimlenirdi, renklenirdi, kokardı senin için, unutmadım
Ebedi masum çocuklar zamanın solmayan çiçekleri
İstemişlerdi de ezan okumuştu Bilal bir sabah, unutmadım
O dirildi, o dirildi diye birden çalkalanan sokaklar
Ölüm ki sonsuza açılan bir kapıydı, hiç unutmadım
Ey aşk, ey dirilik soluğu, ey evrenin hareket kaynağı,
Nasıl unuturum, nasıl unuturum, hiç unutmadım

BİR GELİŞE ÖVGÜ
Güneş mi doğar; hayır bu Senin gelişindir gel
Bu evreni evren, toprağı toprak kılmak Senin işindir gel
Topraklar ve dudaklar çatladı nasıl ansınlar adını
Rahmet kıl ey Sevgili bir damla su gönder gel
Kavruldu çiçekler menekşe boynun büktü binlerce yıl
Böylece Seni ve buyruğunu bekledi artık gel
Taşlar taş olmaktan bıktı toprak toprak olmaktan
Kurduğumuz bunca yapılar çöktü çökecek gör gel
Güç ne etsin soluk ne etsin Senden gelirmiş hepsi
Acı bu son soluktur bir bengisu ver gel
Güneşi gönderme bize ey Sevgili Sen doğ
Bizi ısıtamaz oldu artık başka güneşler gel
Yetmez mi bekleyişler gül tomurcuklarının
Ne bülbül ne gül kaldı gelmedi bahar gel
Güller yine tomurcuktur, izin ver açsınlar
Günlerce gül yüzün görmek için bekler gel
Seni nasıl çağırsak, bize ses ver ey
Biz bunca toplandık, bunca yürek Seni bekler gel.

SOYLU YETİMLER
'Habib'in yolunda yüreği sürçenlere...
Evvel göğe bakardık güneş çalkalanırdı
İçimizde bin debdebeyle mühr-ü Nebi müjdesi taşıyan kervanlar
İpil ipil geçerdi alnımızdan
Çoktan unutulmuş bir yeminin nefti kelimeleriyle
Ve senin ham meyvaları olgunlaştıran sesin
Kutsal neşidelerle soluyan bir kubbe gibi kapanırdı
Soylu yetimliğimiz üstüne
Mor bir çöl gecesi susuzluğunda
Ezelden memnu öykülerin hülyasıyla
Biz böyle değildik tufan kalıntıları başucumuzda
Her gece en diriltici öpüşleriyle toprak kokusu
Her sabah yıldızlar semaha kalkardı damarlarımızda
ten hummasıyla yoğrulan bir leke sağ yanımızda
güya aşk suretinde tebdil-i kıyafet
çünkü her tanrı
Muzdarip bir kavistir ruhun selamlığında
yalınız ölüm uzatır defne dalı
ve ne çare biliyorum artık:
bozarsa kan bozarsa bu simsiyah rüyayı
Ve senin ham meyvaları olgunlaştıran sesin
kutsal neşidelerle soluyan bir kubbe gibi
kapanırdı soylu yetimliğimiz üstüne
mor bir çöl gecesi susuzluğunda
ezelden memnu öykülerin hülyasıyla biz
böyle değildik tufan kalıntıları
başucumuzda her gece
en diriltici öpüşleriyle toprak kokusu
her sabah yıldızlar semaha kalkardı damarlarımızda
Ve senin ham meyvaları olgunlaştıran sesin
kutsal neşidelerle soluyan bir kubbe gibi
kapanırdı soylu yetimliğimiz üstüne

BERABER GELDİM EFENDİM
Nasıl çıkılır ki huzurunuza
Nasıl yaklaşılır makamınıza
Sürünüp sürmeye akdamınıza
Yüzümle beraber geldim Efendim
****
Önümde o vardı arkasında ben
Feryadı sessizliğin nefesler kesen
Gönlüme sevginden binlerce desen
Çizenle beraber geldim Efendim
****
Ümmetine döktüm bütün kalbi
Diline ram etmiş biri övgünü
Kalplerde yaşayan eşsiz sevgini
Sezenle beraber geldim Efendim
****
Kalpleri kurutan ahir zamanda
Sevgini taşıyor ruy-i zeminde
Gecesi gündüzü aşkın deminde
Gezenle beraber geldim Efendim
****
Kurtulur tutanlar senin elini
Allah sevgisiyle kokan gülünü
Kalbinden kalplere sevda balını
Süzenle beraber geldim Efendim
****
Unutmuşlar, Sen unutma ümmetini
Gönüllere dolsun sal himmetini
Kalplere mübarek emanetini
Yazanla beraber geldim Efendim
****
Ümmetin kaybetmiş bak sılasını
Çekiyor sensizliğin çilesini
Bizi alt eyleyen nefs hilesini
Bozanla beraber geldim Efendim
****
Şefaat uyansak bu zor rüyadan
Hiç eser yok mu ki eski hülyadan
Kalplerimizi bu fani dünyadan
Çözenle beraber geldi Efendim
****
Sizi hayal etmek zor bu yalnıza
Dalıverip gitmek var dünyanıza
Gönlümü uzatıp ayağınıza
Ezenle beraber geldim Efendim
****
Kalplere ulaşan fermanınızda
Nesline devrolan dermanınızda
Kıtlıkta yığınla harmanınızda
Tozanla beraber geldim Efendim
****
Kavrulmuş bir zulmetin çölünde
Bir ümit sensin senin elinde
Kaynağı Sen olan aşkı gölünde
Yüzenle beraber geldim Efendim
****
Ravzanda kıvransak aşk sancısından
Dökülse gözlerden yaş incisinden
Ati neslimizin gül goncasından
İzinle beraber geldim Efendim
****
Gönül muradınızı gönlünde tutan
Ümmetinin derdidir kalbinde yatan
Sünnetinizi adım adım yaşatan
Gavsımla beraber geldim Efendim

SENDEN SONRA
Yüreklerimizde küçücük güneşler,
Alnımızda secdelerde O'nun Rahmetine bulanmış aydınlık...
Gözümüzde Taif'te payına düşen taşların acıttığı kalbimizin yaşları var şimdi,
Sen yoksun!
Dudaklarımızda naatlar,
Kulaklarımızda çöl kızlarının yaktığı ağıtlar...
Gecelerimizde karanlıklarımızı aydınlatan nurun var,
Sen yoksun!
Efendim!
Sen gittin yenilgiler kaldı,
Kulakları sağır eden uğultular kaldı.
Adresine ulaşmayan söylemler kaldı.
Gittin; kurumuş ırmağa döndü yüreğim.
Kuraklığım kavurdu bedenimi!
Güneşten bile sıcakken kalbim,
Gittin; katılaştı, taşlaştı benliğim!
Sen gittin!
Matem düştü payımıza,
Renklerin tonları soldu.
İlkbaharımızın yeşili,
Yazımızın güneşi soldu.
Sen gittin!
Ekinimizin hasadı yitirdi bereketini.
Günlerimize gece, gönüllerimize hazan düştü.
Sen gittin; her saniye bir asır şimdi,
Sen gittin; hayat aldırmaz oldu hüzne...
Huzur dünyadan çekildi efendim!
Bizler yenik düştük zamana,
"Hayat ancak ahiret hayatıdır" sözünü unuttuk,
Hüsrandayız şimdi...
Senden sonra karanlıklar içinden doğup büyüyen,
Her yanımızı çepeçevre kuşatan aydınlık bir çağrıdır payımıza düşen hasretin.
Senden sonra sonbahar olsa da yaşanan mevsim,
Sonsuzluk âleminden müjdeler veren,
Her kışın bir baharı olduğunu hatırlatan sözlerin var halâ...
Ve bizler...
Bizler, hüzün devirlerinin çorak topraklarında açan güller gibi,
Aydınlığını kuraklığımıza rahmet yapmak için arıyoruz
Ümitle ve sabırla toprağın tohumu beklediği gibi ilkbaharı bekliyoruz...
Efendim!
Bizi de kendi sancağının altında yaralarına merhem bulmuş ümmetinden eyle!
Ben sana sıkıca sarılayım,
Sen bırakma beni hiçliğin kötürüm kollarına!
Bırakma!

TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022