Sohbet

2025 Apr 18 23:52:17
ebabil: İsyanım var

2025 Apr 14 01:02:10
Nazmi koç: Hafız Murat Gönül illeri var mı Semerkand Yapım

2025 Apr 13 01:13:58
Rabbani Aşk: Buldum arkadaşlar orjinali eşref yusuf belliğ selami 

2025 Apr 13 00:57:55
Rabbani Aşk: [selam yıllar önce grup yermük belliğ selami ender hafızım diye bir parça vardı ama şuan hiç bir yerde bulamadım elinde olan varmı

2025 Apr 13 00:57:11
Rabbani Aşk: O

Welcome to Ilahi-Ezgi - Manevi Dünyanız. Please login or sign up.

19 Nisan 2025, 15:43:56

Login with username, password and session length

Üye
  • Toplam Üye: 4,368
  • Latest: mahmutt
İstatistikler
  • Toplam İleti: 118,903
  • Toplam Konu: 13,918
  • Online today: 136
  • Online ever: 2,613
  • (21 Ocak 2020, 20:27:20)
Çevrimiçi Üyeler
Users: 1
Guests: 92
Total: 93
eyupbey
Google (3)

En Son Konular

Zekeriya Maral - Ey Can’ı Canan - Nat-ı Şerifler 2014

Başlatan münih, 12 Temmuz 2014, 19:54:19

« önceki - sonraki »

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

münih

Zekeriya Meral - Ey Can'ı Canan (2014) – NAT'I ŞERİFLER





Zekeriya MARAL - ALLAH'IN SEVGİLİSİ
Zekeriya MARAL - ARZUHAL
Zekeriya MARAL - ÇOK SUSADIK YA RASULALLAH
Zekeriya MARAL - GÜL'Ü HAMRA
Zekeriya MARAL - GÜL KOKULU SEVGİLİ
Zekeriya MARAL - NAT'I ŞERİF
Zekeriya MARAL - NAT'I İTİRİ
Zekeriya MARAL - NAT'I MEVLANA
Zekeriya MARAL - ÇOK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ
Zekeriya MARAL - SENSİN

[hide thanked=1]
Zekeriya Maral - Ey Can-ı Canan 2014


mediafire
Zekeriya Maral - Ey Can-ı Canan 2014

[/hide]


Cancazım

ALLAH (c.c.) Razı Olsun Cancazım, Paylaşım İçin Teşekkürler Ellerine Emeğine Sağlık.
GÜLLERE VURGUNUM, GÜLLERE SEVDALI.


münih



hasanyöndem



Sessizlik; söyleyecek sözü olmayanın değil, boş lafta gözü olmayanın işidir
http://merhametfm.blogspot.com.tr/

muvahhidim


Fedakar



xxxextra

BİTMEYEN SEVDAMSIN YA HZ.MUHAMMED S.A.V.

KurbanAmca

Paylaşım için teşekkürler kurban. Allah razı olsun..


mmmutlu93


Gizli linklerin nasıl açılacağını öğrenmek için tıklayınız...



hak aşığı










erten86

Allah (C.c.) Tüm Müslümanlardan Razı Olsun İnşaallah...

kardelen01

ALLAH (C.C) Razı Olsun kardeşim.
Paylaşım İçin Teşekkürler
Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık


MEKKE FM

Emeği Geçenlerden ALLAH Razı ve Memnun Olsun...
☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽

owner  :  http://mekkefm.com/
owner  :  http://cansuyufm.com/
mail     :  mekkefm@msn.com
Merkez :  Sakarya

hakansen967

PEK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ
Yıllar geçiyor ki yâ Muhammed
Aylar bize hep Muharrem oldu.
Akşam ne güneşli bir geceydi
Eyvah o da leyl-i mâtem oldu
Âlem bugün üç yüz elli milyon
Mazluma yaman bir âlem oldu
Çiğnendi harim-i pâk-i şer'in
Namusa yabancı mahrem oldu
Beyninde öten çanın sesinden
Binlerce minare ebkem oldu
Allah için ey Nebiyy-i ma'sum
İslam'ı bırakma böyle bîkes
İslam'ı bırakma böyle mazlum.

ÇOK SUSADIK SANA YA RASULALLAH
Ey Âlemlerin Efendisi, âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili, sevgilimiz; Cenab-ı Peygamber, Efendimiz sallahu aleyhi ve sellem, Sana, ailene ve ashabına sonsuz salât-u selamlar olsun.
Ya Rasûlallah!
Sen ki mahremlerden mahrem en has bahçenin en has gülü, hakikati en latif nağmelerle terennüm eden, Andelîb-i Zîşân! Zor zamandayız; bir nâdim inilti var şu sana vurgun, sana hasret sinelerde, ne olur gül teninin ürpertisini duyur yeniden. Gönüllere senden yanık bir nâle dokunsun Efendimiz. Bu nâleyle şahlandığı vakit sineler, bütün diller sussun, sen konuş, her dalgalanışıyla sahilleri incilerle bezeyen bir derya gibi.
Sen konuş gönüllere ürpertiler salarak, zirvelerden dökülen bir şelâle gibi. Seni sevmek gibi bir lütf-u ihsanı lutfetti Yüce Mevla'mız. Hamd-ü senalar olsun...
Ya Rasûlallah!
Asırlardır bütün insanlık senin çağlar üstü, üstün bir ahlak-ı hamide'ye sahip bulunduğunda ittifak ettiler. Eşsiz şahsiyet ve ahlakını itiraf ettiler. Seni, seninle dolu dolu yaşayan hal ve vicdan ehli olanlar, yüceliğini tasdik ettiler.
Ey gönlümüzün biricik gülü ve Sultanı!
Sen ki çocukluk devresini yetim olarak geçirdiğin halde, hikmete binaen, Hakk'ın engellemesiyle okuma-yazma öğrenmeden, mektep, medrese tanımadan, âlim ve bilginlerden ders almadan, külliyelerin, üniversitelerin bulunmadığı, üstelik koyu bir cehaletin hüküm sürdüğü, bir ortamda yetişen bir insan olarak, en üstün ahlaki vasıfları, Allah'ın yardımı ve keremiyle kendinde topladın.
Her devirde bütün cihana hükmedecek, ahlakî, İktisadî, içtimaî ve hukuki bir düzen getirdin. Hudutsuz ilmin kapılarını açtın ve bundan büyük devletlerle imparatorluklar kuruldu. Bütün cihana medreseler ve külliyeler fışkırdı bu nur ve feyiz kaynağından. Bu oluş dünyalar durdukça, devam edecek bir olgunlukta ve güçte oldu; Allah celle ve Tealanın izniyle, sayende...
Gözümüzün nuru, ey Kutlu Nebi aleyhisselatu vesselam!
Sen ki kutlu nübüvvet davasında, çilelerle dolu on üç yıl devam eden Mekke devri ve on yıl süren Medine devri yaşadın. Mekke devri devamınca, içinde yaşadığın en kuvvetli ve azılı kabilelerin işkence ve tazyiklerine rağmen, inandığın hak davadan, büyük maddi menfaatler vaadi karşılığında vazgeçmedin.
İnsanları körü körüne tapındıkları putlara ibadet etmekten alıkoymaya çalıştın ve onları hak dine davet ettin. Hayatının hiçbir safhasında, maddi menfaat edinmedin, maddeyi Allah yolunda bir vasıta olarak kullandın. On yıllık Medine devrinde Yüce İslam'a karşı olan güçlü ve sayıca kalabalık kuvvetlere üstün geldin ve hepsini İslâm hâkimiyeti, altına aldın. Hak ve adalete dayanan, hürriyet ve insanlık haklarını koruyan, gerçek nizamın temelini teşkil eden kumandan ve idarecileri olan, güçlü bir devlet kurdun.
Ey canımızı yoluna kurban olarak adadığımız Yüce Peygamber sallallahu aleyhi vesellem!
Verdiğin haberler hep doğru çıktı, hak olarak zuhur etti ve şimdide zuhur etmekte olduğu görülmektedir. Mübarek pak-ı vücudunuz ve ruhaniyetiniz, yüce kudret sahibi Allah (cc)'ın lûtfuyla, ilim, hikmet, feyiz ve sekine kaynağı oldu. Olmaya devam ediyor. Bu kaynak, müçtehitler, âlimler, veliler, mucitler yetiştirmiş, sayısız eserler ve kütüphaneler ortaya çıkarmış, eşsiz bir medeniyetin merkezi olmuştur.
Ey alemlere ve gönüllere taht kurup sultan olan!
Senin beyanın o kadar tatlı, ifadelerin o kadar büyüleyiciydi ki, sen konuşurken başlar döner, bakışlar başkalaşır, kalbler duracak hâle gelir, akıl ve muhâkemeler teslim-i silah ederdi. Seninle insanî duygular dirilir ve ruhlar âdeta kanatlanırdı. Allah-u Zülcelal senin mübarek nazarına ve mübarek diline öyle bir güç ihsan etmişti ki, seni bir lahza görenler, dinleme bahtiyarlığına erenler, senin gibi bir söz sultanının huzurunda bulunma mehâbetiyle âdeta dilleri tutulur ve büyülenirlerdi.
Ya Rasûlallah!
Güller açardı ya gül yüzünde, açsın yine gönlümüzde gül didarın.
Ballar akardı ya tatlı sözünde, aksın yine gönlümüze baldan tatlı sözlerin.
Hayatımıza girsin yeniden hayatın.
Hani o mübarek dudaklarından hikmet pırlantaları dökülmeye başladığında, akıl ve muhâkeme erbabının nutku tutulurdu ya. İyiyi, güzeli, doğruyu anlatmaya koyulduğunda, ağzının şeker-şerbeti dinleyenlerin ruhlarını sarardı ya. Çıktığın yüce dava uğruna, serdettiğin hüccet, burhan ve delillerle, bütün karanlık ruhların dillerine zincir vurur ve karanlıkları bozguna uğratırdın ya. Nazarınla taşları eritirdin ya...
Lütfedip gelir misin Efendim?
Şu perişan, bozguna uğramış hallerimizi zincire vurup, gül rayihanı doldurur musun sinelerimize yeniden?
Taştan katı kalplerimizi nazarınla eritir misin?
Çok susadık, çook susadık sana Ya Rasûlallah!

NATI MEVLANA
(Ya Hazret-i Mevlânâ hak dost)
Yâ Habîballah Resûl-i Hâlik-i Yektâ tüyî
Ber güzîni zül-Celâl pâk ü bî hemtâ tüyî
Ey Allah'ın sevgilisi! Eşsiz Yaratıcı'nın Elçisi sensin
Allah'ın kulları arasından seçtiği pâk ve benzeri olmayan sensin
Nâzenin-i Hazret-i Hakk sadr u bedr-i kâinât
Nûr-i çeşm-i enbiyâ çeşm-i çerâğ-ı mâ tüyî
Ulu Allah'ın nazlısı kâinatın yüksek derecelisi ve ekmeli
Peygamberlerin gözünün nuru bizim gözlerimizin ışığı sensin
Der şeb-i mi'râc bûde Cebrail ender rikâb
Pâ nihâde ber ser-i nüh künbedi hadrâ tüyî
Mi'râc gecesi Cebrâil rikabında olduğu halde
Dokuz kat yeşil kubbenin üstüne ayak basan sensin
Yâ Resûlallah tü dâni ümmetânet âcizend
Rehnümâ-yı âcizâni bî ser ü bî pâ tüyî
Ey Allah'ın Elçisi! Bilirsin ki ümmetlerin acizdirler
Başsız ayaksız âcizlerin yol göstericisi sensin
Serv-i bostân-ı risâlet nev-behâr-ı ma'rifet
Gülbün-i bağ-ı  şerî'at sünbül-i bâlâ tüyî
Peygamberlik bahçesinin selvisi ma'rifet dünyasının ilkbaharı
Şerî'at bağının gül fidanı yüce sünbül sensin
Şems-i Tebrîzî ki dâred Nâ't-ı Peygamber zi ber
Mustafâ vü Müctebâ ân Seyyid-i a'lâ tüyî
Peygamber(S.A.V.) için söylenmiş bu naat Şems-i Tebrizi yani Hz. Mevlana'nındır. Hakkında naat söylenen yüce Peygamber sensin. Ey Mustafa ey Mücteba.

NATI ŞERİF
Seccaden kumlardı
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı !
Mescit mü'min, minber mü'min...
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere "âmin!"
Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl, Kandillerin yanardı!
Kapına gelenler ya Muhammed,
-Uzaktan, yakından - Mü'min döndüler kapıdan !
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet, Muhammed ümmetiydi.
Konsun, yine pervazlara Güvercinler;
(Hû hû)lara karışsın Âminler...
Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsin'ler!
Şimdi seni ananlar, Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi, Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın, Yoksulların sahibi....
Nerede kaldın ey Resul,
Nerede kaldın ey Nebi?
Günler, ne günlerdi, ya Muhammed;
Çağlar ne çağlardı;
Daha dünyaya gelmeden Mü'minlerin vardı....
Ve bir gün, ki gaflet Çöller kadardı,
Halime'nin kucağında Abdullah'ın yetimi,
Amine'nin emaneti ağlardı!
Hatice'nin koncası, Aişe'nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği, Göklerin resulüydün...
Ruhunu Allah'a, Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke'de bunalırsan Medine'ye göçerdin.
Biz dünyadan nereye göçelim yâ Muhammed?
Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar (Ebu Leheb öldü),diyorlar;
Ebû Cehil, kıtalar dolaşıyor!
Neler duydu şu dünyada Mevlid'ine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey Nebî Adına alışkın dudaklarımız!
Artık yolunu bilmiyor; Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız! Kâ'be'ne siyahlar
Yakışmamıştır, yâ Muhammed,
Bu günkü kadar! Haset, gururla savaşta; Gurur,
Kafdağı'nda derebeyi...
Onu da yaralarlar kanadından, Gelse bir şefkat meleği...
İyiliğin türbesine Türbedar oldu iyi! Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına. İyilikler getir, güzellikler getir Âdem oğullarına!
Şu gördüğün duvarlar ki Kimi, Tâiftir, kimi Hayber'dır...
Fethedemedik, yâ Muhammed, Senelerdir!
Ne doğruluk, ne doğru; Ne iyilik, ne iyi...
Bahçende en güzel dal, Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında Haramların peteği!
Bayram yaptı yabanlar;
Semâve yi boşaltıp Sâve'yi dolduranlar...
Atını hendeklerden-bir atlayışta- Aşırdı aşıranlar...
Ağlasın yesrib, Ağlasın Selman'lar!
Gözleri perdeleyen toprak, Yüzlere serptiğin topraktı...
Yere dökülmeyecekti, ey Nebî Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun, yine pervazlara Güvercinler;
(Hû hû)lara karışsın Âminler...
Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsin'ler!
Ne oldu, ey bulut Gölgelediğin başlar?
Hatıranda mı, ey yol, Bir aziz yolcuyla Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan Şimale giden yoldaşlar.
Uçsuz bucaksız çöllerde, Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir. Şu Tekbîr getiren mağara,
Örümceklerin değil; Peygamberlerindir, meleklerindir...
Örümcek ne havada, Ne suda, ne yerdeydi...
Hakkı göremeyen Gözlerdeydi! Şu kuytu, cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu? Şu yuva ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi kumru mu?
Kuşlarını bir sabah, Medine'ye uçurdu mu?
Ey Abva'da yatan ölü, Bahçende açtı dünyânın En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin Ilık kumlarıyla örtülü!
Dinleyene,hâlâ, Çöller ses verir; "Yâleyl" susar,
Uğultular gelir. Mersiye okur Uhud, Kaside söyler Bedir.
Sen de bir hac günü, Başta Muhammed, yanında Ebûbekir;
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü Destan yap, ey şehir!
Ebûbekir'de nûr, Osman da nurlar...
Kureyş uluları, karşılarında Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Alî'nin önünde kapılar açılır,
Alî'nin önünde eğilir surlar. Bedir' de,
Uhud'da, Heyber'de Hak'kın yiğitleri, şehîd olurlar...
Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh... kanatlıydı.
Konsun, yine pervazlara Güvercinler;
(Hû hû)lara karışsın Âminler...
Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsin'ler!
Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Yâ Muhammed, yarına;
İyiliklere gel, güzelliklere gel Âdemoğullarına!
Yüreklerden taşsın Yine, imanlar!
Itrî, bestelesin Tekbîr'ini;
Evliyâ okusun Kur'an'lar!
Ve Kur'ân'ı göz nurûyla çoğaltsın Kayışzade Osman'lar!
Na'tini Gaalip yazsın, Mevlid'ini Süleyman'lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan'lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı Âminlerimiz vardır!..
Hacdan döner gibi gel; Mi'rac'tan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır! Bulutlar kanad, rüzgâr kanad;
Hızır kanad, Cibril kanad; Nisan kanad, bahar kanad;
Âyetlerini ezber bilen Yapraklar kanad...
Âyetlerini ezber bilen Yapraklar kanad...
Açılsın göklerin kapıları, Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilâl-i Habeşî sustuysa Ezanlarını Dâvûd okusun!
Konsun, yine pervazlara Güvercinler;
(Hû hû)lara karışsın Âminler...
Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsin'ler!

GÜL KOKULU SEVGİLİ
Enes bin Malik(R.A.)şöyle der=
Resulullah(S.A.V.) Efendimiz Medine sokaklarının birinden geçtiğinde O'nun misk gibi kokusu hemen sezildiğinden, halk o yoldan Hazreti Peygamberin geçtiğini söylerlerdi. Bizler, Peygamber Efendimiz (sav)'in gelişini, kokusunun güzelliğinden anlardık."
Muaz b. Hişam (ra), babasından, Katade, Hz. Enes'den şöyle rivayet etmiştir:
"Resulullah (sav) güzel kokusu ile tanınırdı. Resulullah (sav) güzel idi. Kokusu da hoş idi. Bununla beraber kokuyu severdi."
"Cismi nazif (temiz), kokusu latif (hoş) idi. Koku sürünsün sürünmesin, teni en güzel kokulardan ala kokardı. Bir kimse onunla musafaha etse, bütün gün onun rayiha-i tayyibesini (temiz kokusunu) duyardı ve mübarek eliyle bir çocuğun başını meshetse, rahiya-i tayyibesiyle o çocuk, sair çocuklar arasında malum (bilinirdi) olur idi.
Yine Enes (ra)'den:
Resulullah (sav)ın elinden daha yumuşak ne bir yün kumaşa, ne de bir ipeğe (hayatımda) dokunmadım. Resulullah (sav)'in kokusundan daha güzel (kokan) bir kokuyu da koklamadım diyor.
Mana aleminin sultanları o güzeller güzelinin eşsiz asude kokusunu buram buram hissettiklerinden çiçeklerin sultanı olan güldeki latif kokuyu âlemlerin sultanının kokusuna benzetmişler ve gül de kokusunu ondan aldı demişler. Tasavvufta gül ilahi güzelliği ifade ettiği gibi Allahın Habibi Hz. Muhammed(S.A.V.)'i temsil eder. Ona gül kokulu Peygamber denilmiştir. Gül koklamak sevaptır sözü ve gül koklandığında veya gül suyu ikram edildiğinde salâtu selam getirilmesi Müslümanların bu konuda köklü bir geleneğe sahip olduklarını gösterir. Hak âşığı Yunus Emre=
Çiçek eydür ey derviş gül Muhammed teridir derken;
Seyyid Osman Hulusi Efendi de divanında=
'Sen ki gülden bû'yunu aldın meğer Peygamberin
Mazharı oldu anın bu devlet-i uzmâ neden.'
Beytiyle bülbüle hitap ederken  gülün kokusunu Peygamberimizin teninden aldığını onun için bülbülün güle âşık olduğunu anlatır
Alvarlı Efe Hz. nin Hulasatül Hakaik adlı eserinde Efendimizi güle benzetişini çokça görebiliriz. O Allah dostu kadim aşkını güllerle şöyle dile getirir=
Gül yüzlü güzel bülbül-i canım sana kurbanım
Gönlüm gözüne görüneli sen meh-i tâbân Oldum sana hayrân
Gül kâkülünün bûyı güzel müşg-i Tatar'dan Zâtındaki bârdan
Güller dökülür gülmelerinden gül-i handân Ey zevk-i gülistân
Gül-i rana ve gül-i ruhsar olan Peygamber Efendimiz(S.A.V.) ebedi âleme göç ettiği zaman ashab-ı kiram onun için şöyle dediler=
Hayatın ölümün hissi ve mana ile tahir ve pak oldun ya Rasulallah. Aşkın mihrabı olan o gülün mübarek kokusu toprağa sirayet etmiş ve bugün Mescid-i Nebeviye insanları bir mıknatıs gibi çekip götüren tarifi imkânsız mana yoğunluğu yaşatan bir koku husule gelmiştir. İşte Medine-i Münevver'den tüm kâinata yansıyan hoş koku Efendimiz(S.A.V.)'in mübarek vücuduyla şereflenen toprağının bağrındaki kutlu Nebinin yüceliğinin rayihasının dışa vuruşudur. Şimdi gül mevsimidir. Gül vermek gülüvermek zamanıdır belki ama gönüllerimizde onun gül-i rayihasını koklamanın her zaman zamanıdır.

GÜLİ HAMRA
Kan kırmızı açan çiçeğin adına gül-i hamra (kırmızı gül) demişler. İşte o senin remzin Sultanım. Kalabalıklar içinde müzmin yalnızlığımın tesellisi o işte, senin mübarek adın işte... Yaralı gönlümün dermanı olan, adının tecellisi işte...
Ya Râsûlallah!..
Seni sevmeye namzet gönüller şimdi asrın garipleri oldular. Şimdi karanlık camların ardından bakakalmış yolunu gözleyen hüzünlü gözler ve bir gün bir muştu gelir senden umuduyla bekleşiyorken yıllar yılı...  Gün gelir birden bir ışık huzmesi vurduğunda camlara, işte o gün bırakır yerini sekineye bu yorgun akşam, yılgın geceler, karamsar zamanlar...  Doğ evlerin odalarına güneş gibi Ya Nebi (sav). Darmadağın olduğumuzdan beri biz,  kaybolduğumdan beri ben, kemal bulsun öncekiler gibi hakiki sevginle, ilahi aşkla, bütün âlemler...
Efendim!..
Sana buruk sevdasını yazan titrek ellerim,  dertli kalemim, ruhum bedenim şahsiyet kazansın eşsiz ahlakınla, öncekiler gibi. Seni anan diller şeref-yâb oldu müstesna adınla, yine olsun mübarek adınla şerefimiz şanımız, öncekiler gibi.
Kelimeler cümleler seninle anlam kazansın, anlamsızlığımızın dibe vurduğu çağlarda. Varlığınla taptazedir cemalinin lezzeti ve sekinesi. Tazelensin pörsümüş suretlerimiz senin didarının gölgesiyle. Bir özlem ki bu senden yana ateş gibi, buhurdan gibi, hançer yarası gibi, Ya Habiballah!..
Ya Râsûlallah!..
Çağlar ötesi bir lütfu ilahisin, çağımızın derbederlerine.  Bahşedildin beşere. O günden sonra beşer  bu gün ki gibi şaşmamıştı. Değer kazansın yeniden beşer, Efendisiyle(sav).   Seyyid-ül beşer sensin, gözümüzün nuru;  Sevilmeye en layıksın beşer içinde...  Ey güzeller güzeli!..  Gönlümün serinliği, çeşm-i giryanım.
Ey biricik sevgilimiz!..
Seni seviyorum dediğinden beri güzelleşmişti cümle canlar, şimdi de güzelleşsin canımız, öncekiler gibi.  Güzelleşsin zaman, mekan ve seninle her anımız. Ey Nebi (sav), seni canımızdan çok seviyoruz şimdi de. Ruh ve bedenlere letafettir, cesarettir varlığın. Yokluğun esarettir, sana hasrettir varlığımız. Sevgilerimiz makbul olsun, gözyaşları içerisinde ümmetine ettiğin dualar aşkına.  Her şeyi bir kenara bırakıp seni sevmeye karar verdiğinde, sana kurban olmaya azmettiğinde can,  anladım içime bir ateş düştüğünde serapa.
Ya Râsûlallah!..
Ümmet-i Muhammed olmak ne büyük paye. Gaflet idrak ettirmiyor ne yazık ki bu nimet-i balayı. Sana ümmet olma şerefine nail olmaya çalışan bu fakire Bir gün sohbet-i canan olur mu, olur mu bu yüce kapının bir gedasına bir lutf-u ihsan.
Bütün sahte ve fani sevgilerin, prangaların, kayıtların, hırsların beni terk edip, yerine Allah ve Rasûlünün sevgisinin yerleşmesidir niyazım. Topuğunda bir kum tanesi olma bahtiyarlığına ermeği dileyen bu fakirin tutuver elinden.  Ne olur Sultanım tutuver bizi.

ARZU HAL
Ey gül-i Rânâ! Güzeller içinde yaratılmışların en güzeli;
Sevgililer sevgilisi, ay ve güneşe taç giydiren eşsiz nur!
Gelmiş ve gelecek olan bütün varlıklar adedince sonsuz salât ve selam sana, ailene ve ashabının üzerine olsun...
Ey âlemlerin iftihar tablosu yüce Peygamber! Cenab-ı Risaletpenah Efendimiz...
Gittiğinden beri; çöller küskün, vadiler suskun, kâinat yaslı, ahımız var, efganımız var denizler kadar. Öyle bir zor zamanda yaşıyoruz ki Efendim; dört bir yanımız masiva, heva sarhoşluğu, köhne kavramlar bizi öylesine kuşatmış ki; adeta yarasalar gibi ışıktan karanlığa kaçar olduk...
Ne oldu bize? Kendimizi, özümüzü yani bizi biz yapan öz değerlerimizi unuttuk. Nesiller perişan, nesiller pervasız ve isyankâr. Oysa Hak katından emanetti bize onlar. Koruyamadık, sahip çıkamadık. Kızlarımız ve oğullarımız hep gayriye meyil ettiler. Sokaklar üryan caddeler isyan... Çocuklarımızın gönüllerine senin o müstesna ism-i şerifini kazıyamadık; ama bir yığın garip adlar ezberlettik körpecik dimağlara.
Feryadımız var efendim! Göklere salınan, vicdanlarda yankılanan.
Gel!.. Ey muzdarip sinelerin merhametli tabibi! Nazar kıl ötelerden, gülümse maveradan. Kara gecelerimizde, süzül rüyalarımıza zümrüt ırmaklar gibi ve öpsün geceyi o nurdan varlığın.
Gel!.. Yeniden gel! Ne olur Sultanım...
Sensiz mevsimlerde turuncu bulutların adı yok; masmavi umutlarla gel! Sensiz baharların esintisi, yağmurların tadı yok; bembeyaz nakışlarla gel!
Gel ki, asude sevdaları kuşanalım seninle yeniden. Gel ki, hüzünlü bulutlar vuslatınla yağmura dursun, arınsın ruhlarımız, yeşersin umutlarımız yeni baştan.
Biliyoruz ki, gönderilen rahmetin kaynağı sensin. Çünkü Allah Celle Celaluhu, Kur'an da: "Habibim biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik." buyuruyor.
Amenna. Sen Ahmed'sin. Muhammed'sin (sav), âlemlere rahmetsin.
Ya Resulallah!.. Sen, fakirlerle oturur ve onlarla yemeğini paylaşırdın. Herkese ikramda bulunur ve şefkatli davranırdın. Sen, beşerin en merhametlisi olandın.
Ve yine bir gün Mekke müşriklerinin iyice artan zulümlerine karşı, kendini ve Müslümanları himaye edeceği ümidi ile gittiğin Taif denen yerde, atılan taşlardan öyle muzdarip, öyle muzdarip olmuştunuz ki Efendim; uzun müddet kendinize gelememiştiniz ve mübarek gözlerinizden oluk oluk yaşlar akarken, hayatınızın en sıkıntılı günlerinden biri olan öyle bir anda bile, Size bu muameleyi reva görenlere beddua etmemiştiniz.
Ve açılmıştı nurdan elleriniz, o yüce Rabbin katına. Dökülmüştü o esna da billur dudaklarınızdan mahsun yakarışlar:
"Allah'ım! Kuvvetsiz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor ve hakir görüldüğümü, ancak sana arz ve şikâyet ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi! Herkesin zayıf görüp de dalına bindiği biçarelerin Rabbi sensin. Sensin benim Rabbim. Sen, beni kötü huylu bir düşman eline düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğin akrabadan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana merhametlisin.
Allah'ım senin gazabına uğramayım da, çektiğim bela ve sıkıntıların hepsine katlanırım. Fakat senin esirgeyiciliğin, bana bunları da göstermeyecek kadar geniştir..."
Sonra bir bulut içinde Cebrail -as- görülmüştü. Ve şöyle nidâ etmişti: "Şüphesiz Allah -cc- kavminin sana ne dediklerini işitti ve şu Melek'ül Ahd'i emrine gönderdi. Onlar hakkında ne diliyorsan kendisine emir verebilirsin."
Bunun üzerine Melak'ül Ahd: "Selam sana ey Allah'ın Resulü, Cebrail'in söylediği gibi sen, ne dilersen dile emrine âmâdeyim. Eğer sen, şu iki sarp dağın onların üzerine kapanırcasına, birbirine kavuşmasını (böylece iki dağın arasında sıkışıp helak olmalarını) istiyorsan, emir ver, derhal yerine getireyim."
Sultanım!
Sen o kadar yüce şefkat ve merhamete sahiptin ki "hayır" dedin. "Ben böyle bir şey istemem. Rabbimden niyazım; bu müşriklerin sulbünden, imanlı bir nesil yetişmesini nasip buyurmasıdır."
Ey gönüller Sultanı! Nice imanlı nesiller geldi, senin yolundan ve nice âşıklar feda etti bütün varlıklarını Allah yoluna ve sana ümmet olma şerefine erdiler.
Ey gül-i Ruhsar, Gül yüzlü Efendimiz!
Yaşadığın sürece, "Ümmeti! Ümmeti!" dedin. Ve ümmetinin kurtuluşu için üzüldün, ağladın, dualar ettin. Sana layık ümmet olamadık belki ama bugün de seherlerde yürekleri sırılsıklam olan sana delice meftun âşıkların, iniltisi var gecelerimizde, aşk terennümlerimiz var garip köşelerde.
Bu gün de ümmetinden senin gibi olmaya çalışan, yolumuzu aydınlatan, mehtabımızı süsleyen, Asudelerin var aramızda. Ümmetin imanının selameti için türlü sıkıntılara göğüs geren divanelerin var, kalabalıklar içinde gurbeti yaşayan. Zehirle yoğrulmuş sevdaları yudumlayan, ferah ve huzur erleri var aramızda ve niyazımız var o kutlu ellerle semaya uzanan:
Ya Rab!..
Habib'in hürmetine bize hidayet ver. Bizi ona layık ümmet eyle ve onun şefaatine nail eyle...
Âmin...

NATI ITRİ
Sâyesi düşmez yere bir böyle nahl-i Tûr'sun
Mihr-i âlem-gîrsin başdan ayağa nûrsun
****
Târik-ı gülzâr-ı âlem mâlik-i mülk-i adem
Münkirine mahz-ı mâtem mü'minîne sûrsun
****
Sensin ol şâh kim Süleymanlar kapunda mûrdur
On sekiz bin âleme hükmetmeğe me'mûrsun
****
El benim dâmen senin ey rahmeten li'l-âlemîn
Şöhretim isyân benim sen afv ile meşhûrsun
****
Pâdişâh-ı evvelin ü kıblegâh-ı âhirin
Evvel ü âhir imâmü'l-enbiyâ mezkûrsun
****
Yâ Resûlallah umarım diyesin rûz-i cezâ
Gerçi cürmüm çoktur ammâ, Itrî'ya mağfûrsun!..

ALLAHIN SEVGİLİSİ
Düşünüyorum: ondan evvel zaman var mıydı?
Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı?
****
Sende insan ve toplum, sende temel ve bina;
Ne getirdin, götürdün, bildirdinse amenna
****
O, Allahın emriyle Kâinat Efendisi;
Varlığın Tacı, varlık nurunun ta kendisi
****
Müjdecim kurtarıcım Efendim Peygamberim.
Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim.
****
Gözüm,aklım,fikrim var deme hepsini öldür,
Sana çöl gibi gelen,o göl diyorsa göldür
****
Beri gel, serseri yol!
O'nun Ümmetinden ol!
Sel sel kümelerle dol!
O'nun Ümmetinden ol!
****
Sen, hiçliğe bakan yön!
Hep sıfır, arka ve ön!
Dosdoğru Kâbe'ye dön!
O'nun Ümmetinden ol!
****
Gel dünya, mundar kafes!
Gel, gırtlakta son nefes!
Gel, Arşı arayan ses!
O'nun Ümmetinden ol!
****
Solmaz, solmaz; bu bir renk...
Ölmez, ölmez; bir ahenk...
İnsanlık; hevenk hevenk,
O'nun Ümmetinden ol!
****
Gökte çakıyor haber,
Geber çelik put geber!
Doğrul yeni seferber,
O'nun Ümmetinden ol!

SENSİN
Özgürlük menşurum kanatlarından
Toprağım devletim bayrağım sensin
Maddemsin mânamsın varım yoğumsun
Ufkumsun yakınım uzağım sensin
Göklerim yerlerim dağım denizim
Yanım yönüm solum ve sağım sensin
Annem babam atam kardeşim yavrum
Evim barkım bahçem ve bağım sensin
Övüncüm şerefim sözüm şiirim
Saklım gizlim köşem bucağım sensin
Seslerin kalbimin dudaklarında
Zamanım dönemim ve çağım sensin
Ümidim cihadım şafağım sende
Hicretim menzilim durağım sensin
Seninle olmaktır ahdım yeminim
Ordum emirim ve otağım sensin

TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022