Sohbet

2024 Nov 17 19:35:37
yusuf35: Ziya Uğur - Hacı Bayram-ı Veli 2017 - 320 Kbps + Flac Kalite Eklendi   TIKLA

2024 Nov 10 23:45:06
yusuf35: Mustafa Aksoy - Hep Birşeyler Var 2005 - 320 Kbps + Wav Olarak Eklenmiştir...  TIKLA

2024 Nov 06 07:14:02
yusuf35: Mustafa Özoruç - Sarmaşık 1993 - 320 Kbps + Wav Kalite Eklenmiştir  TIKLA

2024 Nov 04 13:27:25
yusuf35: Ozan Yusuf Polatoğlu - Beyaz Hüzün 2010 - 320 Kbps + Wav Kalite Eklenmiştir  TIKLA

2024 Nov 03 12:14:32
yusuf35: Berk Özbek - Türkiye'nin Tenoru'ndan İlahiler 2024 - 320 Kbps + Flac Eklendi  TIKLA

Welcome to Ilahi-Ezgi - Manevi Dünyanız. Please login or sign up.

22 Kasım 2024, 14:19:31

Login with username, password and session length

Üye
  • Toplam Üye: 4,298
  • Latest: mdeniz
İstatistikler
  • Toplam İleti: 118,458
  • Toplam Konu: 13,897
  • Online today: 585
  • Online ever: 2,613
  • (21 Ocak 2020, 20:27:20)
Çevrimiçi Üyeler
Users: 5
Guests: 538
Total: 543

En Son Konular

Soner Er - Gitme Ey Nebi 2012 nette ilk

Başlatan Mehmedim, 20 Ocak 2013, 13:32:51

« önceki - sonraki »

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

20 Ocak 2013, 13:32:51 Last Edit: 02 Mart 2023, 01:21:41 by yusuf35





01- Soner Er - Gül`i Rana
02- Soner Er - Menzil Köyünde
03- Soner Er - Annem
04- Soner Er - Kerbela
05- Soner Er - Gitme Ey Nebi-1
06- Soner Er - Gitme Ey Nebi-2
07- Soner Er - Dün Gece
08- Soner Er - Can Kabem
09- Soner Er - Babam
10- Soner Er - Efendime Sesleniş


[hide thanked=1]
Soner Er - Gitme Ey Nebi 2013 320 Kbps




Soner Er - Gitme Ey Nebi 2013 Flac



Mediafire
Soner Er - Gitme Ey Nebi 2012 192 Kbps

[/hide]



aLLAH RAZI OLSUN.  LİK HATALI İNMİYOR.

Allah (C.C.) Razı Olsun Kardeşim.
Ellerinize ve emeklerinize sağlık.

+REP


susuz yurek abim bu albumu ekledigin icin cok cok cok cok tsk ederim ozellikle dinlemenizi tavsiye ederim muhtesem album cıkartmıs yahu

tesekkürler susuz abi, eline saglik.


Çook teşekkürler kardeşim


Sessizlik; söyleyecek sözü olmayanın değil, boş lafta gözü olmayanın işidir
http://merhametfm.blogspot.com.tr/

ellerine emegine saglik kardesim,Rahmanim razi olsun insaAllah

yüreginize saglik paylasim icin tskler efendim.

Paylaşım için teşekkürler ALLAH(c.c) razı olsun
>>>susuz.yürek<<< kardeş  ellerine emeğine sağlık..
GÜLLERE VURGUNUM, GÜLLERE SEVDALI.

Allah c.c razi olsun kardesim...Emeginize saglik...
Ehl-i Diller Babini Kitler Girer,Kitler Cikar..
Kitlemezse Babini Itler Girer,Itler Cikar...

http://ilim-asiklari.blogspot.de/


Alıntı yapılan: susuz.yürek - 25 Ocak 2013, 08:53:01
Albüm cd kalite olarak yeniden yüklenmiştir ..iyi dinlemeler :)

Allah (C.C.) Razı Olsun Kardeşim.
Ellerinize ve emeklerinize sağlık.





Allah razı olsun. Allah emeğinizi zayietmesin.

Teşekkürler kardeşim.
Allah (C.C) Razı Olsun.
Ellerinize ve emeklerinize sağlık.

razı olsun.

Gizli linklerin nasıl açılacağını öğrenmek için tıklayınız...



Allah (C.c.) Tüm Müslümanlardan Razı Olsun İnşaallah...



Alıntı yapılan: Mehmedim - 21 Nisan 2019, 10:32:07
Albüme Flac Eklendi
ALLAH (C.C) Razı Olsun Kardeşim.
Paylaşım İçin Teşekkürler.
Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık.


Emeği Geçenlerden ALLAH Razı ve Memnun Olsun...
☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽

owner  :  http://mekkefm.com/
owner  :  http://cansuyufm.com/
mail     :  mekkefm@msn.com
Merkez :  Sakarya

Allah razı olsun Emeğinize sağlık çok Teşekkür ederim

GÜLİ RANA
Ey Muhammed Mustafa bin bir güle bin bir renkte güzellik veren Rabbim, senin senin o muazzam eşi benzeri bulunmayan güzelliğini gül-i rânâ'ya vermiş. Bin bir güle bin bir güzellikte misk ve anber kokusu nakşeden Rabbim. Senin senin asla bulunmayan eşsiz kokunu gül-i rânâ'ya hediye etmiş.
Gül-i Rânâ gül-i rânâ ebedi sevgiler sana bir ömür beklerim seni ya Muhammed gül-i rânâ
Gözlerin görebileceği en muazzam renkleri bin bir nida ile bezenmiş rüzgârın gül-i rânâ'ya esmesi ile boynunu büküp ya Allah diyerek secde ettiği, içinde Medine rüzgârı dışında Mekke fırtınaları koparan ve her adımda Muhammed Mustafa'dan iz taşıyan güllerin Efendisi ya Muhammed Mustafa
Ey Muhammed Medine'nin gülü Ahmed ben o gülde gördüm seni ya Muhammed gül-i rânâ
Güneşin doğmasıyla birlikte bulutların ve toprağın en yetim okşayışıyla okşadığı Peygamber ocağında Peygamber nuruyla salât ve selam edercesine yetişip büyüyen Muhammed Mustafa'nın Fatımatüzzehra'ya gösterdiği sevginin gücüyle tomurcuklanan ve en sevgiliden bin bir iz taşıyan güllerin Efendisi ya Muhammed gül-i rânâ
Göklerde gül yerlerde gül çok seviyor her bir gönül kâinatın sevgilisi ya Muhammed gül-i rânâ
Gel gel ey gül-i rânâ esen rüzgâr ile birlikte Muhammed Mustafa'dan bir nefes getir bizlere, gel gel ey gül-i rânâ asırlar ötesinden bir Muhammed Mustafa getir bizlere, gel gel ey gül-i rânâ cennet pınarlarından kevser havuzlarından Muhammed Mustafa'nın bulunduğu her bir diyardan bir selam getir bizlere
Cennette var ırmakları Kevser'dendir havuzları ümmetini bekler durur ya Muhammed gül-i rânâ
Gül-i rânâ gül-i rânâ ebedi sevgiler sana Gül-i rânâ gül-i rânâ ebedi sevgiler sana
Bir ömür beklerim seni ya Muhammed gül-i rânâ bir ömür beklerim seni ya Muhammed ya Muhammed ya Muhammed

MENZİL KÖYÜNDE
Ey Gavsım ey Seydam ben geldim
Uzak uzak diyarlardan geldim hasretimle geldim
Yüreğimle geldim sevgin ile sevdan ile geldim
Seydam Seydam asırlar ötesinden geldim
Çölleri çölleri yalın ayak koşarak bir asırlık diyarı dolaşarak geldim
Ey Seydam ey sevdam Muhammed Mustafa'nın yüreğiyle sesleniyorum sana
Ayşe Anamızın Âlemler Sultanına olan sevgisiyle yaklaşıyorum sana
Fatıma'tüz Zehra'nın en güzel güllerini sunuyorum Menzil diyarına
Canda canansın derde dermansın canda canansın derde dermansın
Medine rüzgârı esiyor Menzil köyünde Ay doğuyor gün batıyor Menzil köyünde
Muhammed sesleri geliyor Menzil köyünde gül kokuyor mis esiyor Menzil köyünde
Güller hayrandır canlar kurbandır güller hayrandır canlar kurbandır
Sevdama sesleniyor ümmet Menzil köyünde tüm kâinat seyrediyor Menzil köyünde
Uçan kuşlar selam ediyor Menzil köyünde ya Gavsım ya Seydam Menzil köyünde
Menzil'de gavsım seydama sevdam Menzil'de gavsım seydama sevdam
Aşkınla yanıp tutuşuyorlar Menzil köyünde seydam Muhammed'i bekler Menzil köyünde
Öyle bir cennet var ki orada Menzil köyünde Rabbim nasip eyle gidem Menzil köyüne
Ey seydam kapına geldim ayak tozuna yüzümü gözümü sürerek geldim
Ben geldim ben geldim diz çöktüm önüne ey seydam
Medine diyarından Kâbe topraklarından
Salat ve selam edercesine uçan turnalardan
Sana salat selam getirdim ey seydam
Ya seydam ya seydam diyerek geldim
Bin bir gülde seni görerek geldim
Beni de beni de huzuruna kabul et ey seydam
Nur saçan cemaline geldim
Ey seydam ey seydam ey seydam ben geldim

ANNEM
Annem annem canım annem,biliyorum biliyorum iki karış toprak altında sesleniyorsun bana,ey gözümün nuru,öpmelere kıyamadığım,evladım evladım evlat diyorsun,ben duyabiliyorum senin sesini annem,ben ben hissedebiliyorum seni annem,kulağımı dayadım toprağa öylece öylece seni dinliyorum be annem annem annem ben geceleri sen yanımdan gideceksin diye ellerine sımsıkı sarılıp bırakmıyordum ve ve sabahın ilk ışıklarıyla senin ellerinden uzak olduğumu görüp anne anne anne diyerek yanına koşturuyordum.Boynuna sarılıp saatlerce gözyaşı döküyordum be anne.Annem senin o bir gecelik ellerinin yokluğu beni öyle etkiliyordu ki,işte işte ben o bir gecelik ellerinin yokluğuna böyle perişan oluyordum be annem.Şimdi şimdi ne gözlerine bakabiliyorum,ne kokunu hissedebiliyorum,ne de sana olan sevgimi haykırabiliyorum be annem,neredeler annem,neredeler,o öpülesi nur saçan ellerin neredeler,anne anne biliyor musun ben bir gecelik ellerinin yokluğuna perişan oluyordum ya,sen gideli bin gece oldu annem ve ben şimdi ellerinin yokluğuna ağlamıyorum.Senin yokluğuna ağlıyorum be annem.
Yüzün gözün nurlu hayalin sonsuzdur tut ellerimi annem bırakma ne olur
Yüzün gözün nurlu hayalin sonsuzdur tut ellerimi tut ellerimi annem bırakma bırakma ne olur
Sol yanımda yerin ebedidir sevgin ağlar durur gözlerim ağlatma ne olur
Sol sol yanımda yerin ebedidir ebedidir sevgin ağlar ağlar durur gözlerim ağlatma ağlatma ne olur
Ninniler söylerdir masallar okurdun geceler boyunca yanımda olurdun annem
Annem annem annem annem annem annem annem annem annem
Annem annem annem benim canım annem toprağın altında mı o yüreğin annem
Annem annem annem benim canım annem toprağın toprağın ardında mı o yüreğin annem
Son bir kere sevseydin son bir kere öpseydin ellerin saçımdayken son kez yüzün görseydin
Son son bir kere sevseydin son bir kere son bir kere öpseydin ellerin ellerin saçımdayken son kez yüzün görseydin
Ayağın altında Cennet bahçesi çok özledim annem annem ben seni
Ayağın altında Cennet bahçesi çok özledim annem annem ben seni
Annem annem annem annem annem annem annem annem annem
Anne anne sen gideli bir gece oldu ya işte işte o gece o gece be anne, senin varlığından yoksun gece çok çok karanlık o gece çok acı dolu be anne,yüreğim yanıyor be annem,ciğerim parçalanıyor be annem,gözyaşlarım gözyaşlarım hiç durmuyor,bu gözyaşlarım bu gözyaşlarım hiç bitmez mi be anne.
Anne anne anne toprağın altından bir kez ellerini uzat da öpeyim desem uzatabilir misin be anne,o toprağa bulanmış,çürümeye yüz tutmuş ellerini yüzüme gözüme sürebilir misin be anne.Kefen tabut toprak izin verirler mi be anne.Annem annem canım annem.Bir kerelik dahi olsa o güzel o ince o konuştukça yüreğimde mutluluk oluşturan sesinle oğlum diye seslen be anne. Ben de ben de kapanıp toprağa anam anam canım anam diyerek son kez son kez sarılayım sana be annem.

KERBELA
Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
Hüseynun minna ve ene Hüseyn el Hasan vel Hüseyn seyyideş şebab ehlil Cenneh
Yer Kerbela yer candan canın koptuğu yer
Yer yüreklerin söküldüğü yer
Yer Muhammed Mustafa'nın bir asırdır gözyaşı döktüğü yer
Yer Hüseyin'imin başı ile gövdesinin ayrıldığı yer
Bu yer Kerbela yetiş Ya Muhammed bu yer nasıl bir yer
Hüseyin'im Kufe halkına güvenerek bir avuç dostuyla Yezid'in otuz bin kişilik ordusunun karşısına çıkıyor. Hüseyin'imin ordusu o kadar az ki Yezid'in ordusunun içinde kaybolup gidiyor
Hüseyin'in bir anda bir anda yaklaşıyor Yezid'in ordusunun ön saflarına
Otuz bin kişilik ordu bir anda öylece kalıyor ve birbirlerine korkarak bakıp ne yapıyor bu Hüseyin diyorlar ve o anda Hüseyin'imden bir ses yükseliyor La ilahe İllallah Muhammedün Rasulullah diyor Hüseyin ve sözlerine devam ediyor.
Hüseyin konuştukça Yezid'in ordusu titriyor irkiliyor yüreklerini korku sarıyor ve Hüseyin'imin sözleri bitiyor orduda bir hareket var
Yezid'in ordusunun en büyük generali olan Hur koşturup Hüseyin'imin yanına geliyor ben de senin yanındayım ey Hüseyin diyor
Onu gören İbni Sa'd ya bütün adamlarım geçerse Hüseyin'in yanına diyordu ve okunu çekip Hüseyin'imin üzerine fırlatıyordu
Ey Ali'm Ey Fatıma Hüseyin'im gidiyor ve Kerbela çöllerinde ölüm onu çağırıyor
Gitme Hüseyin'im yetiş Muhammed'im Hüseyin'im şehit olacak ah Hüseyin'im Şehit olacak
Ey Ali'm Ey Fatıma Hüseyin'im gidiyor ve Kerbela çöllerinde ölüm onu çağırıyor
Gitme Hüseyin'im yetiş Muhammed'im Hüseyin'im şehit olacak ah Hüseyin'im Şehit olacak
İlk olarak düello yapılacaktı Kerbela çöllerinde
İlk olarak Hüseyin iman gücüyle çıktı bir adım öne onu gören Temim Bin Kahta koşturup geliyordu
Hüseyin'imin karşısına geçer geçmez Hüseyin'im bir kılıç darbesiyle öldürüyordu onu.
Onun öldüğünü gören Arap âleminin korkulan savaşçısı Zeyd Ebtahi koşturup geliyordu bu sefer Hüseyin'imin karşısına Hüseyin'imin karşısına geçer geçmez Zeyd Ebtahi bir hamle yapamadan ikiye bölüyordu Hüseyin'imin onu ve düellolar bitmişti.
Hüseyin'imin oğlu Ali Ekber Hasan'ımın oğlu Kasım ve Affan Kerbela çöllerinde şehit düşmüşlerdi. Hüseyin'im gözyaşlarını tutamıyordu koşturuyordu çadıra çadırdaki herkes susuzluktan perişan haldeydi henüz henüz altı aylık olan Ali Asgari eline alarak Yezid'in ordusuna sesleniyordu
Bir yudum su bir yudum su diyordu Hüseyin'im
Bu sesi duyan Hurmala Bin Kahil bir ok fırlatıyordu bir anda Hüseyin'imin avuçları kanla doluyordu
Ali Asgar'ı Ali Asgar'ı boynundan vuruyordu Hüseyin'im ağlıyordu Hüseyin'im ağlıyordu
Kanla dolan avuçlarını yere boşaltıp Ali Asgar için bir çukur kazıyordu ve gömüyordu oraya
Kalkıyordu Hüseyin'im Yezid'in ordusuna bakıyordu bir anda bir anda hızlı adımlarla koşturuyordu Hüseyin'im Hüseyin'im hem ağlıyordu hem koşturuyordu Hüseyin'im
Ey Muhammed Mustafa torunların ölüyor Kerbela çöllerinde Hüseyin'in ağlıyor
Ağlama Hüseyin'im yetiş Muhammed'im Hüseyin'in şehit olacak ah Hüseyin'im şehit olacak
Ey Muhammed Mustafa torunların ölüyor Kerbela çöllerinde Hüseyin'in ağlıyor
Ağlama Hüseyin'im yetiş Muhammed'im Hüseyin'in şehit olacak ah Hüseyin'im şehit olacak
Bir anda ayağa kalkıyordu Hüseyin koşturuyordu Yezid'in ordusunun üzerine öyle bir gidiyordu ki attığı her adımda yerler sarsılıyor gökler dur dur Hüseyin dur gitme seni şehir edecekler diyordu.
Hüseyin koşturuyordu Yezid'in ordusunun önüne gelince
Teslim olun Muhammed Mustafa'ya dedeme nasıl hesap vereceksiniz diyordu ve bir anda gök gürlüyordu göklerden yağmur yağarcasına oklar mızraklar yağıyordu Hüseyin'in üzerine
Hüseyin'im ok ve mızraklara aldırmadan devam ediyordu Hüseyin'im gidiyordu Oklar saplanıyordu Hüseyin'im gidiyordu mızraklar saplanıyordu Hüseyin'im dizlerinin üzerine çöktü
Kerbela çöllerinde ellerini açtı semaya son nefesleriydi Hüseyin'imin şehadet getiriyordu Hüseyin'im
Onu onu gören Sinan Bin Enes en Nahli koşturup geliyordu Hüseyin'imin yanına o nihayetsiz elleriyle Hüseyin' inimin başını tutuyordu ve ve bir kılıç darbesiyle başını gövdesinden ayırıyordu Hüseyin'im Hüseyin'in başı bir yerde gövdesi bir yerde yetiş Ya Muhammed yetiş
Hemen Hüseyin'imin başını mızrağın ucuna takıyorlar ve tek tek dolaşıp herkese gösteriyorlar
Hüseyin'im başından ayrılan bedenini canice atlara çiğnetiyordu Ubeydullah Bin Ziyaz.
Ya Muhammed yetiş İmam Hüseyin'im şehit oldu
Ya Muhammed yetiş Zeyneb'in perişan oldu ya Muhammed yetiş torunların ehli beytin
Nasipsiz insanların elinde kaldı harap oldu Yetiş Ya Muhammed Yetiş Ya Muhammed yetiş ya Muhammed
Ey İmam Hüseyin'im gökler sana ağlıyor Kerbela çöllerinde Hüseyin'im şehit oluyor
Gitme Hüseyin'im yetiş Muhammed'im Hüseyin'im şehit olacak ah Hüseyin'im şehit olacak
Ey İmam Hüseyin'im gökler sana ağlıyor Kerbela çöllerinde Hüseyin'im şehit oluyor
Gitme Hüseyin'im yetiş Muhammed'im Hüseyin'im şehit olacak ah Hüseyin'im şehit olacak
Yetiş ya Muhammed yetiş ya Muhammed yetiş ya Muhammed
Hüseyin'ini Hasan'ını Kasım'ını torunlarını canından canları Kerbela Kerbela çöllerinde şehit ediyorlar.
Yetiş yetiş ya Muhammed gök ol gök ol gürle ya Muhammed şimşek ol şimşek ol çak ya Muhammed
Fırtına ol fırtına ol kop ya Muhammed ama ama ama ne olur ne olur yetiş yetiş ya Muhammed

GİTME EY NEBİ 1
Asırlar önce bir gül vardı Medine'de. O gül ki ümmet bahçesini yetim bıraktı. O gül ki tüm Peygamber âşıklarını yetim bıraktı. O gül ki asırlar sonra tüm gönüllerde devasa bir yer bıraktı.
Nebi halsiz Nebi hasta Nebi uzanmış boylu boyunca yatıyor başı öyle bir ağrıyor ki Nebinin gözlerinden yaşlar süzülüyor.
Ey Nebi hastalığın on üç gün sürmüştü ama o on üç gün ümmetin için on üç bin gün gibiydi.
Bir süre Seni halsiz görmek ve hasta görmek yıkıyordu Nebi âşıklarını.
Her dakikası bizler için ümmetin için ölüm gibiydi oysa sıhhatli günlerinde Mekke ve Medine sokakları
Seninle renkleniyordu, güneş bile doğarken iyilik Senin bedenini ısıtıyordu. Medine'li çocuklar Seni görünce hayat buluyordu ey Nebi.
Ey Âlemler Sultanı Sen ki kimsenin üzerinde bir hakkı kalsın istemezdin onun için Rahman'ın huzuruna kavuşmaya günler kala halkı toplayıp=
-Ey insanlar kimin sırtına kamçı vurmuşsam işte sırtım gelsin vursun demiştin ya ey Nebi
Biz ki saçının teli yere düşer de incinir diye tir tir titriyoruz biz ki gözünde bir damla yaş gördüğümüzde üzüntüden perişan oluyoruz nasıl olur da sırtına dokunuruz ey Resul Senin yoluna bedenler analar babalar kurban ey Nebi Ey Âlemler Serveri Sen ki vefatına günler kala bana en yakın olan dostum burada benden hakkını isteyip gönül hoşnutluğu ile helal edendir buyurmuştun ve sahabelerden bir tanesi o anda bir adım öne çıkmıştı ve şöyle demişti=
Ey kâinatın gülü bizlerin hakkı okyanusta kum tanesi Senin hakkın dünyada ahiret büyüklüğünde
O kum tanesi kadar olan hakkımız helal olsun diyordu
Vefatından günler öncesiydi Nebinin hastalığı git gide ilerliyordu ümmet tedirgin halk ağlıyor Hazreti Âişe ve Fatıma yanında başucunda bekliyor Nebinin o mübarek başını kaldırmaya mecali yok birden kapı açılıyor gelen Hazreti Abbas sessiz bir şekilde Nebi'nin yanına gidip kulağına
Ey Nebi Ensar-ı Kiram Senin gitgide ağırlaştığı görüyorlar ve gece gündüz gözyaşı döküyorlar Senin vefat edebileceğini düşünüyorlar ey âlemler Sultanı gelin de kısa zamanda iyileşip aramıza döneceğini söyleyin diyordu Resul gözleriyle Hz Abbas'a bakıyordu ve o anda Hz Abbas geri geri giderek odayı terk ediyordu. Dakikalar geçmişti ki kapı tekrar açılıyor bu sefer içeriye giren Hz Abbas'ın biricik oğlu Fadıl Bin Abbas'tı o da aynı şeyleri söylüyordu dakikalar geçmişteki bu sefer içeriye Nebi'nin çiçeği
Hazreti Fatıma'nın eşi Hz Ali girdi o da aynı şeyleri söyleyince Nebi'nin mecali olmadığı halde bir anda
Hz Ali'nin kolundan tuttu ve yattığı yerden doğruldu Fadıl bin Abbas ile Hz Ali'nin kollarına girerek ayaklarını yerde sürüye sürüye kapıya doğru gidiyordu. Ama o kadar küçük adımlar atıyordu ki takati mecali yoktu. Nebi'nin o mübarek başında bir sarık bağlıydı beyaz bir sarık Nebi'nin başındaki ağrıları dindirsin gayesiyle. Yavaş yavaş çıktılar dışarıya kapıyı açtılar ümmet bir anda Nebiyi gördü bir anda yaşlar akmaya başladı Nebi'nin gözlerinden tüm Peygamber âşıkları karşısında ağlıyordu gitme gitme gitme gitme
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme
Yavaş hareketlerle gelip minberin ilk basamağına oturdu Nebi başını hafif kaldırdı tüm Peygamber âşıkları tüm ümmet karşısında hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı kısa bir süre sessiz kaldı bu sürede arka Sıradakiler ön sıralara doğru koşmaya başladılar bir anda Peygamberin çevresini çevirdiler Peygamber âşıkları O'nu yakından görmek kokusunu hissetmek ne büyük onur ne büyük şereftir Ya Rabbi
Âlemler sultanı hafifçe belini doğrulttu başındaki sarığı düzeltir gibi yaptı ve sonrasında gözlerini halka çevirerek hafif bir tebessüm yaptı ve sonrasında kısık bir sesle Allah'a hamd ve sena etti La ilahe İllallah La ilahe illallah ve sonra o mübarek sesiyle şunları söyledi=
Ey insanlar sizler benim ölmemden korkuyor musunuz diyordu o anda tüm ümmet hıçkırıklara boğuluyordu bu annenin babanın kardeşin vefatı gibi değildi insanın yüreği sökülecekti sanki
Öyle bir acıydı ve şöyle devam ediyordu=
Allah'ım benden önce gönderdiği hangi Peygamber ebedi kalmıştır ki ben ebediyen kalayım diyordu
Bu sözlerden sonra arka sıradaki Peygamber âşıkları
Feryat ede ede ile öz sıralara koşuyordu koşuyor ki Nebi'nin kokusunu alsın koşuyor ki Nebiyi son bir kez yakından görsün Nebi b arada şu sözleri söylüyordu=
Kim mahşer günü benimle birlikte Kevser havuzunun başında birlikte olmak istiyorsa dilini tutsun dilini tutsun diyordu
Kim Seninle olmak istemez ki ey Nebi.
Nebi'nin ağrıları artıyor gibiydi Hz Abbas ile Hz Ali'nin kollarına girerek içeriye girdiler kapının kapatılmasıyla Mekke ve Medine'de bir feryat bir figan aldı dillerde bir soru vardı yok Nebi aramızdan ayrılacak mıydı?
Bu konuşmadan birkaç gün geçmişti Nebi iyileşiyordu gece son demini yaşıyordu ve güneş doğdu doğacak Nebi hastalığından dolayı Hazreti Ebubekir'i imam tayin etmişti mescitte sabah namazı kılınıyordu Nebinin yerinde Hz Ebubekir vardı yokluğunu aratmıyordu Nebinin ama cemaat O'nun sesinin iddialarını özlüyordu Nebi mescide açılan kapısını açıyor ve namaz kılanları seyrediyordu yüzünde bir tebessüm içinde bir sevinç oluşmuştu Nebi'nin bir müddet izliyordu onları sonra odasına çekiliyordu öğlen namaz vakti girmişti güneş Mekke sokaklarını Medine sokaklarını ısıtıyordu Nebi birden ateşlenmeye başladı vücudundaki ağrılara bir de ateşlenme eklenmişti Nebi yanında bulunan içi su dolu kovaya ellerini sokup sokup yüzüne gözüne boynuna sürüyordu ateşi dinmiyordu ve devamlı şöyle diyordu La ilahe illallah ölümün de şiddetlisi varmış Allah'ım günahlarımı bağışla merhamet et beni en yüce dosta kavuştur diyordu ve bu anlara şahitlik ediyordu Nebi'nin göz bebeği Hazreti Fatıma ve hıçkırıklar içerisinde ağlıyordu Fatıma Nebi onun ağlamasına dayanamazdı istese canını verir onun için ve Fatıma'ya şöyle diyordu üzülme kızım üzülme baban bugünden sonra hiç acı çekmeyecek diyordu Fatıma canından çok sevdiği babasına yavaş yavaş veda ediyordu bunun farkındaydı Fatıma ağlıyor Fatma ağlıyor Fatma ağlıyor Fatıma ağlıyor Fatma
Ağlıyor Fatıma ağlıyor ümmet dinmiyor acılar dinmiyor hasret
Ağlıyor Fatıma ağlıyor ümmet dinmiyor acılar dinmiyor hasret
Bir müddet sonra odaya Hazreti Âişe girdi Nebi'nin o mübarek başını omuzuna koydu yapılabilecek her şeyi yapıyordu ama Nebi'nin hastalığı daha da artıyordu gözlerini dinlendiriyor ve devamlı surette
La ilahe illallah diyordu ve bir müddet sonra Nebi gözlerini açmıştı yanında bulunanlara bir melek geldi İçeriye girmek için izin istiyor dışarıya çıkın diyordu Hazreti Âişe'nin dışında tüm herkes dışarıya çıkıyordu Nebi'nin başı o an Hz Âişe'nin göğsündeydi bir anda kalktı oturduğu Nebi Hazreti Âişe de o anda bir köşeye çekilip oturdu Hz Âişe'nin içerisinde bir ürperti vardı yoksa bu gelen melek âlemler
Sultanını götürecek miydi?
Hazreti Âişe öyle bir yerdeydi ki Nebi'nin yüzünü göremiyordu sadece Nebinin o mübarek başı ve sırtı gözüküyordu halsizliği hastalığı duruşundan belli oluyordu Nebinin ve o anda Nebiden bir ses yükseldi
Gir içeriye diyordu o anda kapıda izin bekleyen melek giriyordu içeriye bu melek Azrail'di Nebi'nin o mübarek canını almaya gelmişti ve Nebinin yanına yaklaştı ve şöyle diyordu=
Ey Âlemler Sultanı Allah ancak ve ancak iznin olursa huzuruna gelip ruhunu almam için emretti izin vermezsen Vallahi dönüp gideceğim diyordu ve o anda Nebi Cebrail gelmeden ruhumu elleme diyordu Azrail'e Azrail yavaş yavaş uzaklaşıyordu Hz Âişe'yi yanına çağırıyordu Nebi olanları anlatıyordu Âişe ağlıyordu Âişe ağlıyordu
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme

GİTME EY NEBİ 2
Âlemler Sultanının son on üç günü hastalıklarla geçmişti. Ümmetin gözü yaşlı ümmet ağlıyor. Azrail son görevini yapmak için Âlemler Sultanından izin bekliyor. Âlemler Sultanı Cebrail gelmeden ruhumu elleme diyor Cebrail geliyor. Aradan çok az süre geçmişti ki Cebrail geldi Nebinin huzuruna. Hazreti Âişe Cebrail'in geldiğini hissediyor ve ehl-i beyti çıkartıyordu dışarıya. Cebrail yanaştı Resulün yanına ve Nebiye şöyle söyledi=
-Allahu Teâlâ Sana selam ediyor ey Muhammed. Kendini nasıl hissediyorsun. Oysa Allah Senin nasıl hissettiğini Senden daha iyi bilir diyor. Nebi bunun üzerine kendimi hasta hissediyorum ey Cebrail diyordu. Ve Cebrail Sana müjde olsun ey Muhammed muhakkak ki Allahu Teâlâ Senin için hazırlamış olduğu makama Seni vardırmak istiyor diyordu ve sonra Nebi Cebrail'e şöyle diyordu. Ey Cebrail az önce ölüm meleği geldi ruhumu almak için benden izin istedi diyordu ve olanları anlatıyordu. Cebrail bunun üzerine Nebiye Ey Allahın Resulü yemin ederim ki ölüm meleği Senden önce kimseden izin almamıştır ve almayacaktır da. Rabbim Senin şerefini tamamlamak istiyor. O sana manen müştaktır deyince Nebinin baş ağrısı bir nebze de olsa azalmıştı. En yüce dosta kavuşacaktı. Bunun sevinci ağrılarını unutturmuştu. Çevresine biraz bakındı ve Cebrail'e mademki durum budur ey Cebrail o zaman ölüm meleği gelene kadar yanımda kal diyordu gitme diyordu. Sonrasında kapılar açıldı Peygamber âşıklarına son bir kez dahi olsa Nebiyi görmeleri için izin verildi. Âlemlerin Sultanı o kalabalıkta Fatıma'yı gördü ve hemen yanına çağırdı. Yaklaş ey Fatıma diyordu. Fatıma eğildi Nebi Fatıma'nın kulağına ben ölüyorum ey Fatıma diyordu. Fatıma başını kaldırıyordu ve hıçkırıklar içerisinde ağlıyordu Nebi dayanamıyordu Fatıma'nın ağlamasına tekrar yaklaş ey Fatıma diyordu bu sefer Fatıma'nın kulağına şöyle diyordu. Allaha aile efradımdan ilk olarak seni bana kavuşturması için dua ettim diyordu. Hazreti Fatıma bir anda sevinçten gülmeye başladı hemen koştu Hazreti Hasan ile Hazreti Hüseyin'i getirdi Nebinin yanına. Âlemler Sultanı Hasan ile Hüseyin'e öyle bir sarıldı ki bu sarılışın son sarılış olduğu belliydi onları doyasıya öpüp kokladı ve onlara bir şeyler söylüyordu ki bir anda herkesin dışarıya çıkmasını istedi. Ölüm meleği içeriye girmek için izin istiyordu Nebi gelebilirsin ey Azrail diyordu. Azrail içeriye giriyordu ve Nebiye selam Sana ey Muhammed bize ne emredersin diyordu. Nebi o anda büyük bir sevinçle artık beni Rabbime ulaştır Allahın cemaline ulaşmak için sabırsızlanıyorum ey Azrail diyordu. Ölüm meleği şöyle diyordu ben Seni götüreceğim ey Muhammed Muhakkak ki Rabbin Sana müştaktır. Senin hakkında gösterdiği tereddüdü kimse hakkında göstermemiştir diyordu. Nebi gözlerini tavanda bir noktaya dikmiş can kulağıyla dinliyordu ölüm meleğini. Hz. Âişe şahitlik ediyordu bu anlara ve biraz geçmişti ki Cebrail geldi Nebinin yanına. Şöyle diyordu Cebrail=Ey Allahın Resulü selam Sana. Bu gelişim yeryüzüne son gelişimdir. Artık ebediyyen gelmeyeceğim. Vahiy kesildi. Artık benim yeryüzünde bir işim kalmadı diyordu. Yeryüzünde Senin huzuruna girmekten başka bir ihtiyacım yoktu. Sonra ebedi istirahatime çekileceğim diyordu. Muhammed Mustafa can kulağıyla dinliyordu her iki meleği de. Kısa bir süre geçti Cebrail uzaklaşıyordu odadan. Azrail korka korka tekrar soruyordu. İznin var mı ey Muhammed diyordu. Nebiler Serveri beni Rabbime kavuştur deyince Azrail belki de şimdiye kadar yaptığı ve yapacağı en zor göreve başlıyordu. Azrail geldi.
Azrail geldi girdi yanına Hazreti Âişe vardı yanında
Cebrail yetişti yoldaştı Sana ümmetin yetim gitme Efendim
Azrail çekinerek başladı Nebinin gül teninden o mübarek ruhunu çekmeye. Ölüm meleği yavaş yavaş incitmekten korkarcasına çekiyordu ruhunu Âlemler Sultanının. Hazreti Âişe şahitlik ediyordu bu anlara. Azrail çok zorlanıyordu. Olur da Nebinin canını acıtırım diye çekiniyordu Azrail. Nebi gözlerini tavana dikmiş gülümsüyordu. Biraz zaman geçmişti ki Nebi ruhunu Azrail'e teslim etmişti. En yüce dosta kavuşmuştu Âlemler Sultanı. Ya Rabbi böyle ölüm görülmedi. Yıllardır özlem duyulan bir sevgiliye kavuşma gibiydi bu ölüm. Âlemler Sultanı artık ümmetini yetim bırakmıştı. Ümmet ağlıyor ümmet yetim gitme Efendim. Gitme Efendim gitme Efendim.
Âişe annemiz ağlayarak çıkıyordu dışarıya. Onun ağlamasını gören halk koşturuyordu içeriye. Melekler hemen örttüler Nebinin üzerini. Nebiyi yatağında cansız görenler ihtilafa düşüyordu. Kimileri Peygamber ölü diyenleri yalanlıyordu kimileri dilini yutuyordu konuşamıyordu. O ana şahitlik eden herkes feryat figan içerisinde ağlıyordu. Herkeste bir şaşkınlık vardı Nebi gerçekten ölmüş müydü koşup Ömer Bin Hattab'a haber ulaştırıyordu sahabelerden bir tanesi. Sahabe daha sözünü bitirmemişti ki Ömer başladı koşmaya koşuyordu Ömer hem ağlıyordu hem koşuyordu Ömer. Geldi Nebinin kapısının önüne halk toplanmış herkes feryat figan ediyordu odanın kapısının önüne geldi kapıyı araladı Ömer içeriye baktı içeride herkes ağlıyordu Ömer kapıyı kapattı şaşkındı Ömer çekti kılıcını halka dönerek şöyle diyordu. Münafıklardan bir adam Resulullahın vefat ettiğini zannetmiştir hayır Vallahi o ölmedi. Dönmek üzere Rabbine gitti Resulullah dönecek diyordu ve öldüğünü söyleyenlerin Vallahi dilini keseceğim diyordu. Merdivenin üçüncü basamağındaydı Ömer. O tam bir Peygamber âşığıydı. Hem ağlıyordu hem de tehdit ediyordu Peygamber öldü diyenleri. Sonrasında Peygamberin vefatını duyan Hazreti Ebubekir koştu geldi. Mescidin önüne geldiğinde Ömer Bin Hattab hala bir şeyler söylüyordu hem söylüyordu hem ağlıyordu. Hazreti Ebubekir Ömer'in söylediklerine aldırmadan doğrudan Nebinin yanına girdi yaklaşıyordu yanına ufak adımlar atıyordu başını öne eğiyordu Ebubekir ayakları gitmek istemiyordu Ebubekir'in ağlıyordu Ebubekir yaklaştı yanına üzerindeki örtüyü hafifçe kaldırdı ve Nebiye anam babam Sana feda olsun ya Resulallah diyordu ve şöyle devam ediyordu. Ölümünde de diriyken olduğun gibi ne kadar güzel ve temizsin. Senin ölümünle hiçbir Peygamber ölümüyle son bulmayan Peygamberlik son bulmuştur ya Resulallah diyordu. Şöyle devam ediyordu. Ölümünle insanlara teselli oldun zira nübüvvet özelliklerinle hususiyet kazanmış olmana rağmen ölüm sana da yetişti ya Resulallah diyordu. Bizlere ağlamayı yasaklamasaydın eğer bizler senin için gözyaşları döker hatta göz pınarlarımızı kuruturduk ama yine de gözyaşımızı tutmaya gücümüz yetmiyor Allahım bizden ona selam ulaştır. Ya Muhammed Rabbinin katında bizleri unutma diyordu. Devamlı olarak da ağlıyor olsa da içinde fırtınalar kopartıyor olsa da sakin olmaya çalışıyordu Ebubekir. Bir müddet Âlemler Sultanının naaşını seyrettikten sonra geri geri ağır adımlarla giderek odayı terk etti. Halka dönerek şehadet ederim ki Allah birdir ve O'ndan başka ilah yoktur O'nun hiçbir ortağı yoktur diyordu. Biraz soluklandı Ebubekir halk ağlıyordu ve şöyle devam etti Ebubekir=Ey Nas Muhammed'e kulluk eden v-ardıysa bilsin ki Muhammed muhakkak ki ölmüştür. Allaha tapanlara gelince şüphesiz ki Allah birdir ve ebediyyen bakidir diyordu. Halk biraz sakinleşmişti. Hz. Ömer Bin Hattab oturmuş bir köşeye kılıcı toprağa saplamış ağlıyordu Ömer.
Ömer ağlıyor gözler durmuyor Ebubekir Nebiye veda ediyor
Ağlayan gözler ümmetin yetim gitme Efendim
Nebinin vefatı tüm ümmeti derinden yaralamıştı. Tüm ümmet yetim kalmıştı. Hz. Fatıma canından çok sevdiği babasının gül kokusuna hasret kalmıştı. Hz. Âişe Nebinin varlığına hasret kalmıştı. Tüm halk Pazartesi gününü Nebinin başında bekleyerek geçirmişti. Salı günü devlet başsız kalmasın diye Ebubekir o gün halife ilan edildi. Peygamberimizin naaşı o gün toprağa gömülecekti. Nebinin naaşını yıkamaya Hz. Ali, geldi ağlaya ağlaya gözyaşlarını Nebinin tenine akıta akıta yıkadı Âlemler Sultanını. Nebinin naaşı dışarıya çıkartılmadı. Önce erkekler kıldı Nebinin cenaze namazını sonra kadınlar kıldı. İmamsız olarak kılınıyordu Nebinin cenaze namazı arka sıralardan bir ses yükseliyordu hakkınızı helal ediyor musunuz diye. Ne hakkımız var ki Nebinin üzerinde helal edelim diyorlardı. Eğer ki kâinatta zerre tanesince hakkımız varsa hepsi helal olsun helal olsun helal olsun diyorlardı. Sonrasında Nebinin naaşı Peygamber Âşıklarının omuzlarında taşınarak evinin bulunduğu yere götürüldü. Nebiler Serveri Peygamberler İncisi gönüller sultanı için mezar açılıyordu. Hz. Ömer feryat ediyordu ağlıyordu Ömer kendini tutmak istiyordu ama tutamıyordu Ömer daha sonra Hz. Ebubekir ile birlikte birkaç sahabe Âlemler Sultanını yerleştiriyorlardı mezara melekler eşlik ediyordu Nebinin naaşına görünür görünmez tüm varlıklar eşlik ediyorlardı o anda. İlk olarak Hz. Ali canından çok sevdiği Âlemler Sultanının üzerine ağlaya ağlaya istemeye istemeye toprak atıyordu. Hz. Ebubekir devam ediyordu ve diğer Peygamber âşıkları toprak atıyordu Nebinin üzerine ve toprak dolmuştu Nebinin o Cennet kokulu Cennet bahçesinden farksız mezarı. Saatler geçiyordu. Nebinin mezarı başında bekliyordu tüm Peygamber âşıkları kimisi toprağı öpüyor kimisi ağlıyor kimisi feryat ediyor kimisi de dua ediyordu kimisi de Peygamberimiz gibi ölmeyi nasip eyle ya Rabbi diyordu.
Ey Nebi ey gönüller sultanı Sen ki asırlar önce bizleri yetim bıraktım biz ki yetim ümmet olarak Senin Senin gül kokuna hasretiz. Ne olur bizleri de yalnız bırakma. Ne olur bizleri de yalnız bırakma. Ne olur bizleri de yalnız bırakma ey Nebi.
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme
Asırlar sonra bizler Senin yolunu gözlüyoruz ey Nebi ümmet bahçesinde yetişen nadide bir çiçek gibi her an gelecekmişsin gibi bekliyoruz Seni ey Nebi. Seni Seni öyle özlüyoruz ki ey Nebi asırlarca beklenen bir sevgiliyi bekler gibi Seni o kadar özlüyoruz ki ey Nebi.
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme
Gitme ey Nebi gitme ey Resul gitme ey canan gitme gitme

DÜN GECE
Efendim Efendim gecelerimin sevgilisi Can Efendim
Efendim gülleri serdim yastığımın sağ yanına
Gül sularını bezedim yatağımın her yanına
Ellerimi ellerimi bağlayıp koydum sağ yanağımın altına
Seni görmek Senin o nur saçan cemalini görmek umuduyla uyudum ben
Dün gece dün gece dün gece Efendim
En güzel rüyamdı
Öyle bir rüya görmedim ömrü hayatımca
Öyle gözyaşı dökmedin ben bir ömür boyunca
Efendim Efendim Efendim nur saçan cemalinle birlikte
O mübarek hırkanı yerlerde sürüye sürüye
Sana eşlik eden o nur melekleri ile birlikte
Medine'den bir selam Kâbe'den bir kelam
Yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah'tan bir Cennette gezinircesine
Efendim dün gece geldim kapına oturup ağladım Senin yanında
Bir ömür bekledim sonunda gördüğüm gecemin güneşi Can Efendim
Dün gece dün gece ah o gece Efendimin yanındaydım ben o gece
Dün gece dün gece ah o gece Can Ahmed'im yanındaydım ben o gece
Efendim yoluna kurban olayım gecemin güneşi Can Efendim
Efendim dizinde uyuyup kaldım dizinin dibinde bu canımı vereydim
Özledim hasretim Senin yoluna Medine'de Kâbe'de her yerde Efendim
Dün gece dün gece ah o gece Efendimin yanındaydım ben o gece
Dün gece dün gece ah o gece Can Ahmed'im yanındaydım ben o gece
Öyle hasretim ki Senin yoluna Medine'de Kâbe'de her yerde Efendim
Göklerin sevgilisi Can Efendim bu gece de gir rüyama yüzün göreyim
Gül yüzüne gül saçına güller sereyim güller yoluna kurban Gül Efendim
Dün gece dün gece ah o gece Efendimin yanındaydım ben o gece
Dün gece dün gece ah o gece Can Ahmed'im yanındaydım ben o gece
Dün gece dün gece ah o gece Efendimin yanındaydım ben o gece
Dün gece dün gece ah o gece Can Ahmed'im yanındaydım ben o gece
Efendim dün gece hiç bitmesin istedim o hırkandan ellerim hiç çekilmesin istedim
Efendim Sen geri geri giderken yollarına yüzümü gözümü sürüp
Bir asır Seni takip etmek istedim
Canımı canımı senin yoluna kurban etmek istedim edemedim
Senin yolunda şehit olmak istedim olamadım
Efendim Seni o kadar çok seviyorum ki
Efendim Sana o kadar çok hasretim ki
Efendim Seni Seni o kadar çok özlemişim ki dün gece
Dün gece ben Sana doyamadım ne olur
Ne olur beni yalnız bırakma
Ne olur ne olur bizleri yalnız bırakma
Seni o kadar çok özlüyorum ki
Seni Seni o kadar çok özlüyorum ki
Efendim Efendim Sen geldin şeref verdin dün gece
Dün gece Efendim dün gece

CAN KABEM
Âşığım âşığım gönülden Senin Ravzana
Hasretim hasretim Senin ayak tozuna
Ah ah bir kuş olup Seni göklerde arasam
Kanatlarımı çırpa çırpa Kâbe'nin üzerine konsam
Kâbe'nin üzerine konsam
Ey Muhammed ey Muhammed selam getirdim Sana göklerden desem
Bilal'in o mübarek sesinden bir kez ezanı dinlesem
Sen İmam olsan ben ardına geçsem
Senin imamlığında Kâbe'de Allaha secde etsem
Allaha secde etsem
Ey Muhammed yüreğim yanar kor olur köz olur
Senin Ravzandan uzak yıllar bana duman olur
Haydi gel haydi gel beni Ravzana götür
Tüm günahlarımdan arındır beni cennete sür
Beni Cennete sür beni Cennete sür
Durun turnalar turnalar ben de geleyim Kâbe'ye
Durum hacılar durum ben de gelsem sizlerle
Durun turnalar durum
Ben de ben de geleyim Kâbe'ye durumlar hacılar durum
Ben de gelsem sizlerle durun turnalar
Durun turnalar turnalar ben de geleyim Kâbe'ye
Durum hacılar durum ben de gelsem sizlerle
Ravzanda bir yoldaş olsam
Ben Muhammed'in yanındayım
Yanındayım diye haykırsam
Bağrıma hançerler saplansa da yolundan asla sapmam
Ey Muhammed ey Muhammed
Kâbe bir bahçe ben de o bahçede yetişen bir gül olsam çöllerde
Yalın ayak koşarak gelsem Kâbe'ye
Güneş ve bulutlara ya Muhammed ya Muhammed diye diye
Bir asır da sürse gelmem Kâbe'ye razıyım razıyım son nefesimi
O'nun O'nun ol Resul'ün eşiğinde vermeye
Bin bir kırbaçlar vurulsa da bu sineme
Hasretim Dinmez hasretim Kâbe'ye
Bin bir cefa görsen de gelir misin diyenlere
Benim aşkım ebedidir canım kurban O Nebiye
Canım kurban O Resule canım kurban
Kâbe'de Nebiyi görsem selam ey Resul desem
Kâbe'nin can örtüsüne yüzümü sizlerle sürsem
Kâbe'de Nebiyi görsem selam ey Resul desem
Kâbe'nin can örtüsüne yüzümü sizlerle sürsem
Kâbe'de Nebiyi görsem selam ey Resul desem
Kâbe'nin can örtüsüne yüzümü sizlerle sürsem
Medine'ye Ravzana varsam
Hani hani sen nasıl temiz ve güzeldin ya Can Muhammed
İşte işte ben de öyle günahsız ve tertemiz olsam
Ve ve sersefil bir halde kapına gelip
Beni de şefaatine nail et ey Muhammed
Ey Muhammed diye haykırsam
Her gelen geçene Muhammed'imden
Can Ahmed'imden haber var mı diye sorsam
Gözyaşlarım gözyaşlarımı yollarına akıtıp
Uykusuz ve yorgun gözlerle sana mektuplar yazsam
O mektupları turnalara versem
Senin Senin o mübarek Ravzana ulaştırsam
Sen de Sen de o mübarek yüreğinden bana bir selam eder misin ey Muhammed
Medine'm Medine'm güzel Medine'm
Peygamber kokusu ile bezenmiş Gül Medine'm
Hacıların dualarıyla inleyen imamların ezanları ile süslenen Can Medine'm
Yanar ciğerim yanar Senden uzakta ey yâr
Yakar hasretin yakar varsam Kâbe'ye ey yâr
Yanar ciğerim yanar Senden uzakta ey yâr
Yakar hasretin yakar varsam Kâbe'ye ey yâr
Yanar ciğerim yanar Senden uzakta ey yâr
Yakar hasretin yakar varsam Kâbe'ye ey yâr
Durun turnalar durun ben de ben de geleyim Kâbe'ye
Durun hacılar durun ben de ben de gelsem sizlerle
Durun turnalar durun ben de ben de geleyim Kâbe'ye
Durun hacılar durun ben de ben de gelsem sizlerle

EFENDİME SESLENİŞ
Efendim Efendim Can Efendim Can Efendim Ahmet'im Ahmet'im
Can Ahmet Can Ahmed'im Muhammed'im Muhammed'im
Ey Muhammed'im Muhammed'im
Efendim gözlerine doya kana bakamadım
Nur saçan cemaline doyamadım
Ayak tozuna yüzümü gözümü süremeden
Sen gidiyorsun Sen gidiyorsun gitme Efendim gitme Efendim
Senin imamlığında diz çöküp secde edemeden
Senin dualarını Âmin diyemeden
Senin Senin yanı başında cihat edemeden
Sen gidiyorsun Sen gidiyorsun gitme Efendim gitme Efendim
Bilal'in sesinden ezanı birlikte dinleyemeden
Senin Senin minberinin ilk basamağında oturup
Ya Muhammed Muhammed ya Muhammed diyemeden
Senin ayak bastığın topraklara
Yüzüme gözünü süremeden
Âşıkların aşkına kanıp doymadan cemaline hayran hayran bakmadan
Ellerine sarılıp yüzü sürmeden Sen gidiyorsun gitme Efendim
Sen gidiyorsun gitme Efendim
Mekke ve Medine'de Senin yoldaşın olamadan
Medineli çocukların o güzel başlarını birlikte okşayamadan
Rüzgâr olup Senin Senin o mübarek saçlarına dokunamadan
Sen gidiyorsun Sen gidiyorsun gitme Efendim gitme Efendim
Uhud Savaşı'nda Senin belirlediğin mevzide duramadan
Uhud Savaşı'nda Senin özene bezene seçtiğin okçulardan birisi olamadan
Uhud Savaşı'nda canından çok sevdiğin Şehit Hamza'ya uzanan Mekkeli Ebu Süfyan'ın adamlarının ellerini kıramadan
Sen gidiyorsun Sen gidiyorsun gitme Efendim gitme Efendim
Bedir Savaşı'nda o aciz Kureyşlilere bir kılıç sallayamadan
Bedir'e Senin belirlediğin Hamza Hamza Ubeyde Ali gibi olup
Ebu Cehil'in belirlediği UtbeUbeyde Bin Haris ve Utbe bin Rabia'nın karşısına çıkıp
Başa baş dişe diş Savaşı onları yenilgiye uğratamadan
Bedir'de şehit edilen on dört şehitten birisi olamadan
Sen gidiyorsun Sen gidiyorsun gitme Efendim gitme Efendim
Hendek Savaşı'nda Senin yanında olup Selman-ı Farisi ile birlikte hendek kazamadan
Hendek Savaşında halan Safiye Hatun gibi olup kuleye tırmanan Yahudilerin başlarını kesip
Aşağıya atamadan
Hendek Savaşı'nda Sal Dağı'ndaki karargâhta Senin kapı önünde
Göz kırpmayıp nöbet tutamadın
Sen gidiyorsun Sen gidiyorsun gitme Efendim gitme Efendim
Bilal Senin yokluğuna dayanamadı Ashabına hasretinle yürek dağladı
Yürekler ağladı can can canlar sızladı Sen gidiyorsun gitme Efendim
Sen gidiyorsun gitme Efendim
Ya Muhammed Kerbela'da birlikte Hüseyin'in ellerinden tutup Hüseyin'im gitme
Hüseyin'in gitme diyemeden
Kerbela'da savaş öncesi düelloda Hüseyin'in
Temim Bin Kahta'yı bir kılıç darbesiyle öldürdükten sonra
Arap âleminin korkulan savaşçısı Zeyd Bin Ebtahi'yi ikiye bölerken
Omuzuna ellerimizi koyup yeter Hüseyin yeter Hüseyin seni şehit edecekler
Geri dön gitme diyemeden
Hüseyin'i Hasan'ı Hasan'ı Kasım'ı Zeynel Abidin'i
Onların Çocuklarını ve torunlarını
Tüm ehli beytini birlikte koruyamadan
Sen gidiyorsun Sen gidiyorsun gitme Efendim gitme Efendim
Veda Hutbende yün on dört bin hacıya bu benim son haccımdır deyip
Vefatının yaklaştığını ima ettiğinde karşında durup bir damla gözyaşı dökemeden
Arafat'ta Mina'da yaptığın veda hutbelerine Senin ile birlikte katılamadan
Veda hutbelerinde en arka sıralardan haykırırcasına
Neyin vedası Efendim Sen ebedisin yüreklerde
Gitme gitme gitme diyemedin
Sen gidiyorsun Sen gidiyorsun gitme Efendim gitme Efendim
Azrail kapının önüne gelip iznin var mı Ey Muhammed dediğinde Ey Azrail ey Azrail
Benim canımı al âlemler sultanının o mübarek canını elleme diyemeden
Cebrail bu benim yeryüzüne son gelişimdir Ey Muhammed dediğinde
Ey Cebrail ey Cebrail senin gibi yoldaş olamadım olamam da diyemeden
Hz Âişe Senin cansız bedenini gördükten sonra
Haykırırcasına dışarıya koştuğunda
Dur dur Peygamber ölmedi diyemeden
Sen gidiyorsun sen gidiyorsun
Canların içinden aşkıma bir can ölümüne sever âlem ebedi devran
Ne yaparız Sensiz gitme gitme ne olur
Sen gidiyorsun gitme Efendim
Sen gidiyorsun gitme Efendim
Meleklerden önce naaşını örtemeden
Hz Ömer gibi kılıç çekip
Peygamber öldü diyenleri tehdit edemeden
Hz Ebubekir gibi naaşının önüne gelip
Anam babam sana feda olsun ya Resulullah diyemeden
Sen gidiyorsun Sen gidiyorsun gitme Efendim gitme Efendim
Hz Ali gibi gözyaşı döke döke naaşını yıkayamadan
Cenaze namazını kılan cemaat ile birlikte
Hakkım helal olsun helal olsun helal olsun diyemeden
Kızın Hazreti Fatıma gibi ardından gözyaşı dökemeden
Sen gidiyorsun Sen gidiyorsun gitme Efendim gitme Efendim
Efendim Serverim cananım Ahmed'im
Gitme Gitme Yar dayanmaz
Hasretin yakar hasretin yakar
Yürekler yanar köz olur yanar
Senin Senin o mübarek cemalinden uzak yıllar yakar yıkar yakar yıkar
Gitme gitme yar gitme hasretin yakar hasretin yakar
Asırlar önce yanında olup senin için hiçbir şey yapamasam da
Asırlar sonra senin izini takip etmekteyim Ey Muhammed
Yüreğimde yüreğimde devasa bir yerin var
Seccademde Senin ismin var gökyüzünde Senin ismini haykıran bulutlar var
Ey Muhammed Ey Muhammed Ey Muhammed
Seni asırlardır bekleyen gözü yaşlı ümmetin var ümmetin var

BABAM
Ey babam hiç yanmadığı kadar yanıyor ciğerim bugün
Seni seni hiç görmediğim şekilde görmek sürpriz oldu bugün
Nereye baksam senin bir izin ne zaman nefes alsam senin o güzel o mis kokun sarıyor yüreğimi
Uyan babam uyan babam uyan uyan
Uyan ey babam ev doluyor taşıyor komşular akrabalar ağlayarak içeri giriyor
Babam uyuyor rahatsız etmeyin diyorum anlamıyorlar üzülme üzülme deyip sırtımı sıvazlıyorlar
Neler oluyor be babam sen bu kadar uyumazdın uyansana be babam
Bak bak o mübarek sakalların bıyıkların uzamış haydi haydi otur da keseyim onları
Mis kokuları süreyim o gül yüzüne sonra sonra çıkalım dışarıya
Atlayalım özene bezene baktığın o külüstür arabanı
Başlayalım baba oğul anıları canlandırmaya
Babam babam kaç saat oldu uyuyor uyandırmaya da kıyamıyorum
Aç gözlerini buradayım evlat ağlama de
Babam babam bak soyuyorlar bedenini neler oluyor burada
İncecik beyaz bir çarşaf örtüyorlar üzerine
Babam üşür giydirin diyorum tamam evlat üzülme diyorlar
Neler oluyor babam sen bu kadar uyumazdın
Uyansana be babam uyansana be babam uyansana be babam
Uyan ey babam ne yaptın ölüm uykusuna daldın
Babam nerede bedenin o mis kokusu sardın
Ağlıyor ana kardaş susmuyor yetim yoldaş
Öksüz kaldım buralarda hasretin yakar babam hasretin yakar babam
Babam içerideki odadan annemin sesi geliyor
Bir saniye bir saniye hemen geliyorum
Anne, anne neler oluyor sen de mi ağlıyorsun
Babam neden bu kadar çok uyuyor bugün
Dur anne, anne neden sarılıyorsun bana neden sırtımı sıvazlayıp içini çeke çeke ağlıyorsun
Babaannemler halamlar neden feryat figan ediyor
Neler oluyor neler oluyor silin gözyaşlarınızı
Ey babam neden sadece o mübarek başın açık
Niye tüm bedenin kefene benzeyen beyaz örtüyle kapalı
Ah babam saçına ne kadar da aklar düşmüş
Gözlerin gözlerin ne kadar da halsiz ve ruh çekilmişçesine kapalı
Parmakların parmakların niye kıpırdamıyor
Haydi haydi babam beni daha fazla üzmeden uyan
Durun hocan durun sarmayın kefene kimse alamaz babamı
Ya hu kaldırmayın koymayın tabutun içine babamın ne işi var orada
Durun durun hocam durun kapağı açıldı tabutun bir kez daha bakayım babamın o nur yüzüne
Öpeyim babamı son bir kere babam babam neler oluyor haydi kalksana
Buz gibi olmuş üzerin ne kadar tatlı o mübarek tenin
Haydi haydi ne olur kalk kalk babam
Saçlarına aklar bürümüş o bedenin yorgun düşmüş
Başucunda bekliyorum ne olur uyan babam ne olur uyan
Sardılar beyaz kefene koydular tabutun içine
Gözlerim ağlar durmaz bir ömür sensizim babam bir ömür sensizim babam
Hocam hocam öğlen namaz vakti geldi neden yıkandıktan sonra tekrar sarılıp da musalla taşının üzerine koydunuz benim aslan babamı
Hocam dur Allah aşkına sana soruyorum güler yüzlü heybetli cesur mu cesur benim aslan babama bu tabutun içinde yatmak yakışıyor mu söyle söyle ne olur
Ne oldu ne oldu gözlerin yaşardı hocam ciğerim yanıyor be hocam ciğerim yanıyor
Hocam ezan bitti haydi namaza babamı da uyandıralım o da gelsin ama uyanmıyor
Neyse hocam siz gidin ben başında bekleyeyim haydi git hocam haydi git
Babam babam aslan babam kaldık baş başa
Çoğu zaman yalnız kalıp dertleşiyordun sen aslanım ne derdin var söyle diyordun
Sonra ardında ben varım evlat ben varım diyordun
Ben de duygulanıp sarılıyordum sana
Şimdi ne ardında aslan babam var diyorlar ne de ben sarılabiliyorum sana
Neler oluyor anlamıyorum neden tabutun içerisindesin bilmiyorum
Belki de belki de yaşımın küçük olması engelliyor anlamamı.
Ne kadar da küçük olsa da bir şeyi çok iyi anlıyorum sol yanım sol yanım çok acıyor ve sol yanımda sen varsın babam sen varsın sen varsın
Hakkım helal olsun dedin ben böyle acı görmedim
Bir nefes alışına canım feda bir ömür seni beklerim bir ömür seni beklerim
Ezanlar okundu bitti musallaya konuverdi omuzlarda taşınıyor babamın o bedeni en değerli bedeni
Babam namaz bitti cemaatin sana söyleyecekleri var herhalde
Hepsi musalla taşının önünde sıralar halinde duruyorlar ben de bende onların yanına geçiyorum babam
Akşam eve gidince devam ederiz sohbete he bu arada karnende hepsi pekiyi olursa bisiklet alacağım diyordum bugün karne günü ve hepsi pekiyi babam ama her karne günündeki duygulanamıyorum boynuma sarılarak ağlamak yok artık ağlama ağlama senin ağlamana dayanamam ben babam. Bak babam hoca cenaze namazından bahsediyor cemaat toplanmış namazını kılıyor
Haydi uyanma vaktin geldi namazdan sonra hoca cemaatin senin üzerinde olan hakkını helal etmesini talep ediyor ve herkes hakkını helal ediyor ve benim de hakkım varsa helal olsun helal olsun be babam ama neler oluyor neler oluyor anlamıyorum be babam
Ya Rabbi ya Rabbi bir kargaşa bu omuzlarda taşınıyor babamın o mübarek bedenini sarıp sarmalayan tabut her bir cemaatin omuzundan geçiyor o tabut Allahım neler oluyor neler oluyor neler oluyor
Durun durun ben de omuzlayacağım o tabutu babam aslan babam var o tabutun içinde
Verin bana da ne olur verin babam canım babam ne kadar da ağır bedenin varmış
Sen beni bugüne kadar hiç gocunmadan omuzlarına alır güle oynaya gezdirirdin ben seni hiç omuzlayamadım ben seni hiç kucaklayamadım aslan babam demek ki demek ki bu kadar küçük yaşta bu şekilde omuzlamak da varmış babam aslan babam nereye gidiyoruz böyle sen niye uyuyorsun bu kadar annem niye yok yanımızda sol yanım sol yanım niye bu kadar çok acıyor babam babam babam uyansana be babam uyansana be babam uyansana be babam
Son durağa gelelim mi ayrılık vakti mi şimdi
Son bir kez göreyim seni sarılayım boynuna doyamadım ben sana
Kefeninden tutuyorlar dar mezara koyuyorlar
Tahtalarla örtüyorlar bırakın ben de gireyim bırakın ben de öleyim
Baba baba dedemin gömüldüğü mezarlığa geldik
Hani hani bayramlarda getirirdin hani gözyaşlarını akıtırdın ya iki karış toprak üzerine işte babam işte oraya geldik niye bu kadar kalabalık burası. Niye omuzluyorlar senin bedeninin olduğu o tabutu götürüyorlar nereye baba nereye ellerinde kazma kürekle çukur kazan iki amca var bunlar ne yapıyor baba çukurun yanına getirip bıraktılar açıyorlar tabutu bir kefen bir de sen haydi uyan uyan be babam uyan be babam uyan uyan uyan
Durun durun son bir kez dahi olsa göreyim babamı şuraya şuraya toprağın üzerine bırakın babamı
Durun temizleyeceğim taşlar var incitir benim aslan babamı babam babam aslan babam
Belki de son kez baş başa kalıyoruz yaşım sekiz yaşım çok küçük anlama geç geliyor
Meğerse ölmüşsün sen be babam benim öpmeye kıyamadığım o bedenin şimdi şimdi kara toprağa girecek be babam şimdi anladım meğer ben doyamamışım sana o kadar erken mi gelecekti ölüm sana be babam daha baharında değil miydin meğer ölümün yaşı yokmuş kefenin içinde dahi ne kadar güzel ve temiz o mübarek sakalların ne kadar güzel o yılların yorgunluğuna bulanmış ak saçların neler neler anlatıyor o boynuna sarıldığında hissettiğim kokunu hala hissedebiliyorum oğlum dediğinde yüreğinde oluşan sevgiyi hala görebiliyorum babam şimdi şimdi ıslak ve soğuk toprağa yatırtacaklara seni uyansana be babam uyansana ben sana doyamadan sen bana doyamadan nerelere gidiyorsun babam durun durun amcalar durun derin çukurlara sokmayın babama toprak ıslak ve soğuk mezar çok dar yalnız kalacak kimsesiz kalacak orada ne olur ne olur bana da yer yok mu orada.
Koydular seni mezara bana da yer var mı orada
Yokluğun şimdiden yaktı ne olur gitme ey bana sensiz ne yaparım baba
Bir elveda diyemeden beni son kez öpemeden
Kara topraklara yattın uyansana ey babam ne olur uyan babam
Toprak dolmuştu babamın mezarı daha dün gelip masallar okuyan elimden tutup gezdiren cebime harçlığımı koyup gözlerimden öpen babam şimdi şimdi ulaşılmaz uzak uzak diyarlara gitti ve ve beni beni en sevdiğin değer verdiğin sana canım feda dediğin oğlunu buralarda yetim bıraktın ama ama ben de senin babana yaptığın gibi yapacağım her bayram mezarının başına gidip uyan ey babam uyan ey babam uyan ey babam diye haykıracağım


TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022