Sohbet

2024 Nov 17 19:35:37
yusuf35: Ziya Uğur - Hacı Bayram-ı Veli 2017 - 320 Kbps + Flac Kalite Eklendi   TIKLA

2024 Nov 10 23:45:06
yusuf35: Mustafa Aksoy - Hep Birşeyler Var 2005 - 320 Kbps + Wav Olarak Eklenmiştir...  TIKLA

2024 Nov 06 07:14:02
yusuf35: Mustafa Özoruç - Sarmaşık 1993 - 320 Kbps + Wav Kalite Eklenmiştir  TIKLA

2024 Nov 04 13:27:25
yusuf35: Ozan Yusuf Polatoğlu - Beyaz Hüzün 2010 - 320 Kbps + Wav Kalite Eklenmiştir  TIKLA

2024 Nov 03 12:14:32
yusuf35: Berk Özbek - Türkiye'nin Tenoru'ndan İlahiler 2024 - 320 Kbps + Flac Eklendi  TIKLA

Welcome to Ilahi-Ezgi - Manevi Dünyanız. Please login or sign up.

23 Kasım 2024, 06:52:05

Login with username, password and session length

Üye
  • Toplam Üye: 4,298
  • Latest: mdeniz
İstatistikler
  • Toplam İleti: 118,458
  • Toplam Konu: 13,897
  • Online today: 626
  • Online ever: 2,613
  • (21 Ocak 2020, 20:27:20)
Çevrimiçi Üyeler
Users: 3
Guests: 280
Total: 283
menomenli
EGD
Google (2)

En Son Konular

İsmail Şahin - Misal-i 'Cemre' 2015

Başlatan MEKKE FM, 24 Kasım 2021, 00:44:02

« önceki - sonraki »

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

24 Kasım 2021, 00:44:02 Last Edit: 24 Kasım 2021, 15:55:19 by yusuf35
İsmail Şahin - Misal-i 'Cemre' 2015
36 / 00:10:02:26 / 551,56 MB



İsmail Şahin - Misal-i 'Cemre' 2015 (36 / 00:10:02:26)
------------------------------------------------------------------
Dursun Ali Erzincanlı & İsmail Şahin - Gelseydin 05:23
İsmail Şahin  -  Akşam görüşmek üzere Birtanemmm..! 05:22
İsmail Şahin  -  Allah bir evin rızkını bereketini karı koca muhabbetine gizlemiştir 02:43
İsmail Şahin  -  Allah Kuluna Kafi Değil Mi 04:11
İsmail Şahin  -  Allah'ım, Bir Eşim Olsun 01:57
İsmail Şahin  -  Ayet Ayet Aşk 12:40
İsmail Şahin  -  Bilmiyorlar Allah'ım, bilseler yapmazlardı 05:48
İsmail Şahin  -  Biri Olsun İstiyorum 03:34
İsmail Şahin  -  Bizi Bırakma Allah'ım 03:52
İsmail Şahin  -  Hz Nevfel 05:29
İsmail Şahin  -  Kalbimdesin Sürekli ve Herdem 04:57
İsmail Şahin - Benim Ahiretime Duam 'Sensin' 06:11
İsmail Şahin - Benim Cennetim Bana Bakan Gözlerindir 06:56
İsmail Şahin - Benimle Evlenir Misin 06:06
İsmail Şahin - BÜŞRAMM & Cennet Sana Mübarek Olsun 13:38
İsmail Şahin - Canım Cennet Çeksin Diye Gözlerin 03:24
İsmail Şahin - Cemremin Annesine 56 05:27
İsmail Şahin - Eğer Kaderimdeysen Bana Amin Der Misin 05:27
İsmail Şahin - Eğer Kaderimdeysen Bana Evet der misin 04:34
İsmail Şahin - Erkeğin Tesettürü Göz Kapaklarıdır 04:00
İsmail Şahin - Erkek olmak 06:38
İsmail Şahin - Gerçekten Seviyor ve Seviliyor Muyuz 04:47
İsmail Şahin - Görücü Usulü AŞK 07:11
İsmail Şahin - Gözlerine Kurban Olurum Senin 05:10
İsmail Şahin - Hadis Hadis Aşk 04:45
İsmail Şahin - Huzurumsun 05:17
İsmail Şahin - Hz.Ali Hz.Fatımasına Vurgundu, Hemde Ne Vurgun 04:48
İsmail Şahin - Kocanın Sözüne Sadakat 02:19
İsmail Şahin - Mutluluğun Formülü 06:18
İsmail Şahin - Rabbine Sadakati Olmayanın Emanetine Olur Mu 05:26
İsmail Şahin - Saliha Bir Eş İstiyorum (Yaşanmış Gerçek Bir Olay) 19:54
İsmail Şahin - Siz Hiç Kimseyi Kendinizden Öte Sevdiniz Mi 08:35
İsmail Şahin - Sizin hiç Anneniz Öldü Mü 06:34
İsmail Şahin - Şükredenlerden Suheyb ve Sabredenlerden Hifa 07:27
İsmail Şahin - Yusuf ile Züleyha 03:02
İsmail Şahin İle Misal-i Cemre  (Bütün Eserler Tek Bir Parçada. Hayatınız Değişecek) 06:32:28

[hide thanked=1]



İsmail Şahin - Misal-i 'Cemre' 2015
[/hide]
☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽

owner  :  http://mekkefm.com/
owner  :  http://cansuyufm.com/
mail     :  mekkefm@msn.com
Merkez :  Sakarya



Allah razı olsun Emeğinize sağlık Teşekkür ederim

ALLAH (C.C) Razı Olsun kardeşim.
Paylaşım İçin Teşekkürler
Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık

07 Aralık 2021, 12:40:17 #5 Last Edit: 07 Aralık 2021, 12:54:45 by hakansen967
ŞÜKREDENLERDEN SUHEYB SABREDENLERDEN HİFA
Medine'nin kadınları hem güler yüzlü, hem de güzeldirler. Ancak Hifa Hatun başka güzeldir ve bambaşka gülümser. Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları gibi severler. Oğlu, abisi, erkek kardeşi olanlar akraba olmaya kalkar, Onu ciddi ciddi sıkıştırır, araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler. Hifa Hatun'un methi hızla yayılır ve çoook uzaklara gider. Bırakın hekimleri, tüccarları, vezirler, sultanlar sıraya girer. Ancak o Necaşi gibi bir İmparatoru bile reddeder sadece ve sadece Allah'ın rızasını diler. Ama taliplerin ardı arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer... Kimi cevahirler döker... Yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlayanları mı sorarsınız, yoksa saray anahtarlarını önüne atanları mı? Hifa Hatun bütün bunlara dönüp bakmaz bile, Efendimizin huzuruna çıkıp "Ey Allah'ın Resulü bana cennete götürecek bir şeyler öğretir misiniz." Doğrusu o, Peygamber Efendimiz 'in 'gündüzleri oruç tut' ya da 'geceleri namaz kıl' gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır ama Server-i Kâinat "Önce evlenmen lâzım zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!" Hifa hatun, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve "siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım" der. Malum, o sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de "özel" olması gerekir. Lâkin Resulullah ne kimseye ümit verir, ne de kimsenin ümidini kırar. Her zamanki gibi basit ve pratik bir çare bulur "yarın sabah mescide ilk gelenle evlen" buyururlar. Bu teklifi herkesin hoşuna gider, talipler erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar. Bu haberi elbette Hazret-i Suheyb de duyar ama dikkate almaz. Zira o fakir ve kimsesiz biridir. Evi yurdu yoktur ve karnını zor doyurur. Kah ağaç altlarına uzanır, kâh mescit gölgelerine kıvrılır. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır. Ama bakın şu işe ki o gece Allahu Teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku verir, Hifa Hatun'un talipleri gözlerine çöken ağırlığa yenilirler. Resulullah Efendimiz her zamanki gibi imsak sökerken mescide gelir ve büyük bir merakla talihli sahabeyi bekler. Efendimiz güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar. Sonra şanslı sahabeye döner "Ey Süheyb" buyururlar, "şimdi hanımına bir hediye al ve tut elinden evine götür."Suheyb RadıyALLAHu anh ellerini çaresizlikle iki yana açar. "İyi ama" diye mırıldanır, "benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var." Hifa Hatun kocasının boynunu büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan süslü bir heybe gönderir ve "filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim" der. Alemlerin Efendisi çok hislenir onlara hayır dualar ederler. Süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru utana sıkıla konağa sokulur. Kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki hurma alır ve "Ya Hifa" der, "biliyorum sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim. Ben şükretsem gerek, sen sabretsen gerek. İster misin şu geceyi taat ve ibadetle geçirelim zira Efendimiz "Cennette yüksek bir çardak vardır. Orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar." buyurdular. Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr ile aydınlatırlar. Cebrail Aleyhisselam olup biteni Resulullah Efendimize anlatır ve onları ALLAHü teâlânın cenneti ve cemaliyle müjdeler. Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz Suheyb'i yanlarına oturtur "Ey Süheyb" buyururlar "geceki halini sen mi anlatırsın ben mi anlatayım?" Süheyb gözlerini kucağına indirir, zor duyulan bir sesle "ALLAHın Resulü en iyisini bilir" cevabını verir. Efendimiz onlara "ne mutlu size İkiniz de cennetliksiniz" buyururlar, "... ve ALLAHü teâlâyı göreceksiniz!" Süheyb derhal secdeye kapanır ve "Ya Rabbi!" diye yalvarır, "o ki beni mağfiret ettin, günahlara bulaşmadan canımı al!" ALLAHü teâlâ bu yanık duayı kabul eder, Suheyb, secdede kalakalır. Mescide bulunanlar ağlamaklı olurlar. Resulullah Efendimiz şoyle buyurdular "Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi? Şu anda Hifa Hatun da ruhunu Hakka teslim etti" . Namazlarını, yüzü suyu hürmetine yaratıldığımız o yüce Server kıldırır. İkisini yanyana toprağa bırakırlar. Baş uçlarına küçük bir tahta çakar. Birine "Şükredenlerden Suheyb" yazarlar, öbürüne "Sabredenlerden Hifa!"

SİZİN HİÇ ANNENİZ ÖLDÜ MÜ
Sahi sizin anneniz öldü mü?
Bir sabah çalan telefonla uyandınız mı? Telefondaki ses annenizin çok hasta olduğunu üç aylık bir ömrü kaldığını söyledi mi?
Beyninizde şimşekler çakıp olmaz sen bana tatsız bir şaka yapıyorsun hiç hoş bir şaka dediniz mi?
Telefondaki ses "böyle şaka olur mu evet annemizin üç ay ömrü kalmış deyip ağlamaya başladı mı? .
Birde anneniz uzaklardaysa onu aylarca görmemişseniz siz olsanız ne yapardınız?
Sahi sizin hiç anneniz öldü mü? Siz bu acıları yaşadınız mı?
Annenizle geçen günler gözlerinizin önünden bir film şeridi gibi geçti mi?
Kendinizi atı verdiğiniz koltuk da hıçkırıklara boğuldunuz mu? Başınızı kaldırıp çerçevede duran ve size gülümseyen annenizin resmine bakıp "hayır olamaz bu gülen kadın annem ölemez ben onsuz bir hayat düşünemem annem ölemez dediniz mi?
Sahi sizin hiç anneniz öldü mü?
Ne zaman telefon açsanız "canım "deyişi kulaklarınızda çınladı mı?
Avuçlarınızda sıcaklığı ,sacınızda ellerinin dolaştığını hissetini mi?
Nasihatlerini zaman zaman küsmelerini kaş çatışlarını "aşk olsun" deyişlerini özlediniz mi?
Sahi sizin hiç anneniz öldü mü?
Hastane odasında gün gün eriyen saat saat sizden ebediyen ayrılmaya hazırlanan dönüşü olmayan bir yolculuğuna çıkmaya hazırlanan gözlerine geçmişte yaşanan güzel günleri görmeye çalıştınız mı?
Ellerini ellerinize alıp canım anne ben bunu sana hiç söyleyemedim oysa ben seni hayat da ki her şeyden çok sevdim dediğiniz oldu mu?
Sahi sizin hiç anneniz öldü mü?
Ah bir sağlığına kavuşsa bunlar bir rüya olsa diye çaresizce çırpındığınız mı?
Anneniz sözleriyle olmasa da bakışlarıyla "evet çocuklarım sizinle olan dünya hayatı buraya kadarmış" dediğini hissettiniz mi?
Bir çok güzellikleri paylaştığınız evinizi önüne gelen cenaze arabasının arkasından uzun uzun bakıp yüreğinizin koptuğunu hissettiniz mi?
Burada kadarmış seninle olmamız deyip Allahtan sabır dilemek ecelin siteme ne faydası var dediniz mi?
Sahi sizin hiç anneniz öldü mü?
Onu bir ağacın altına gömüp bu benim anemim kabri deyip hıçkırıkla boğuldunuz mu?
Takvimleri her gün kopartıp bu gün annem öleli bir gün bir hafta bir ay bir yıl ve tam on yıl oldu dediniz mi?
Sonra onu ne kadar çok özlediğiniz düşünüp canım annem seni ne kadar çok özledim dediniz mi?

SALİHA BİR EŞ İSTİYORUM
Yaş 30 evlilik zamanı geldi geçti .........derken annem açtı yuva kurma konusunu.Saliha bir kız olsun gerisi gelir diye düşünüyordum. Yakın bir akrabamızdan haber geldi.komşuları çok dindarmış, kızlarının ailesinden dahada dine bağlı olduğunu duyunca sevindim.Gittik bir görelim görüşelim dedim.Ilk ailesiyle konuştum...Hatta ben konuşmadım sürekli onlar konuştu.şaşırdım kaldım... Bir şey diyemedim... Kına gecesinde en iyi müzüsyenler olacakmış...Düğünde keza aynı... Ev dayalı döşeli olacakmış,hemde hepsi en pahalısından... Araba olacakmış son model hemde, çünkü komşunun damadı sıfır araba almış geçende...Anne hadi kalkalım diyecektim utandım... Kızla görüştürmek istediler...İslamiyete uygun olarak görüştük... on beş bilezik...En güzel gelinlik(10 bin tl)...En büyük düğün salonu...Ne diyeceğimi bilemedim... Ben Saliha Bir Eş istiyordum sadace... Istekleri bir türlü bitmiyordu...O anda yan taraftaki aynaya gözucuyla baktım kendime...Görünüşümdede bir iş adamı profilide yoktu... Yirmi beş dakika konuştu istekleri bitince sıra bana geldi. Senin isteklerin nelerdir dedi... Biran önce kalkıp gitmek istiyordum sıkılmıştım, geleli bir saat olmasına rağmen dünya malına bağlananlarla birlikte olmak içimi karartmıştı...Tekrar sordu isteklerin nelerdir... Hayırlısı olsun dedim kalktım... Nezaketle ayrıldık evden...
Yolda giderken telefon geldi... Amcam arıyordu.. Yan komşuları serhat amcanın kızı varmış...Serhat amca çok iyidir...
Cocukluğumdan beri tanırdım kendisini... Tamam dedim dedim amcama geliriz... Serhat amcalara gitmek için hazırlanıp annemle koyulduk yola, on beş dakika sonra ulaştık evlerine. Sohbet açıldı çocukluğumuzdan,başladı beni övmeye... Kızardıkça kızardım utancımdan birşeyde diyemiyorum... Derken söz asıl konuya gelmişti... Evladım seni severim maksat gençleri mutlu etmek Allahü tealanın izniyle dedi ve başladı isteklerini saymaya... O kadar çok şey saydı ki uykum gelmeye başladı... En sonunda da benim oğlumun kumar borcu var onu ödemeden evlilik de olmaz zaten dedi. Birden gözlerim açıldı,şaşırmıştım açıkçası... Gözümü yerden alamadım uzun süre... Serhat amca gençleri görüştürelim dedi... Bir odaya geçtik kız konuşmaya başladı... Onceki görüştüğüm kız gibi ne varsa herşeyi istiyordu ...Konuşmasını çalan telefonu böldü açıp konuştu kapattı. Tekrar çaldı konuşup kapattı... Sonra tekrar.. Dayanamadım sordum arayan kim diye. Eski nişanlısıymış ayrılalı on gün olmuş. Neden ayrıldıklarını sordum. Çay bahçesinde bir erkekle otururken görmüş sonra tartışmışlar, tartışma büyüyünce de ayrılmak zorunda kalmışlar. Oturduğun kişi kimdi ki? ... Calıştığı yerdeki müşterilerinden biriymiş... Demek önceden çalışıyordunuz? Evet ben masörüm dedi... Soktan şoka giriyordum.. Beş dakikada bilmediğim bir sürü şey çıkmıştı... Evlilik amacını sordum... Nişanlısı çok rahatsız ediyormuş farklı bir hayat,farklı bir ortam istiyormuş... Açık konuşmak gerekirse hava değişimine ihtiyaç duymuş... Daha fazla dayanamayıp izin istedim kalktım... Ben sadece saliha bir eş istiyordum... nezaketle evden ayrıldık annemle... Daha sonra öğrendim ki serhat amca arkamdan bir sürü laf etmiş...
Gülümseyip,bugün öven yarın söver dedim içimden... Artık evlilik düşüncesinden vazgeçmek üzereydim. Haftalardır dışarı çıkmıyordum. Akşamları hava almak için balkonda oturup kitap okuyordum... Karşı komşumuz gece çalıştığı için akşam dokuz gibi evden çıkıyordu. On yaşındaki oğlu da babasının peşinden ağlayıp dururdu her gece ablası çocuğu oyalamak için balkona çıkarıyor ve her fırsatta benimle konuşmaya çalışıyordu... Bu sık sık tekrar etmeye başlayınca bunaldım artık.
Bir akşam kıyamet ve ahiret kitabını alıp aynı saatte çıktım balkona... Beni görünce o da çıktı balkona, bir konu bulup yine başladı konuşmaya... Her akşam kitap okuyorsun nedir onlar... işte beklediğim fırsat gelmişti okumak istersen vereyim deyince olur dedi... Besmele çekip iki üç metre karşıdaki kıza attım kitabı. Hadi gir de evde okumaya başla dedim... Kitabı okumuş olacak ki bir daha balkona çıkmaz oldu... Evlilikten vazgeçmiştim bir eş bulmak bana uzak görünüyordu...Aradan aylar geçmişti.o zaman zarfında birkaç kızla daha görüşmeye gittim annemle... Fakat netice aynı değişen bir şey yoktu...
Bir Salı akşamıydı içim çok daralmıştı, adeta boğuluyordum... O gece iki rekat namaz kılıp yattım... Acayip bir rüya gördüm... Birine anlatmalıydım bu rüyayı... O akşam balkonda dolunayı izlerken telefonum çaldı...Gözüm dolunayda, cebimden çıkarttım telefonu kimin aradığına bakmadan kulağıma götürüp telefonu açtım...Arayan ses tanıdıktı...Fakat o günden sonra hayatımın değişeceğini nereden bilebilirdim ki...
Arayan en yakın arkadaşım Aliydi. Canı sıkılmış beni çağırıyordu. Abdest aldım evin yakınındaki çay bahçesine gittim. Çocukluğumuzdan açıldı konu sonra gördüğüm rüyayı anlatmak istedim...Tozlu bir köy yolunda gidiyordum elimde bir tane kılıç vardı etrafımda ise bir sürü yılanlar... Yılanlar bir metre kadar yükseltmişler kafalarını yukarıya doğru...Hepsi üzerime atılmak için zaman kolluyorlardı... Kılıçla kendimi savunuyordum... Bana yaklaşanları kılıçla öldürüp ilerliyordum... Ileride uyuyan biri vardı bilmediğim bir ses işittim ama ortalıkta kimse yoktu... Uyuyan kişiye baktım... O ses; yatan kişi Musab bin Umeyrdir dedi. Sonra ileride giden iki kişi gördüm biri Peygamberimizdi diğerinin kim olduğunu göremedim...
Ali yorumlamaya başladı rüyamı... Düşmanlarını yenerek iyi bir neticeye ulaşacaksın dedi... Konu evliliğe geldi yine... Başımdan geçenleri anlattım... Dertliydim bu konuda... benim eşim dünyaya bağlı olmamalıydı, sadece dünyalık uğruna yaşamamalıydı...
Uzunca dinledi Ali sıkıntılarımı... O konuşmaya başladı bu sefer. Evden çıkarken annem dedi bizim mahallede bir kız varmış onunla görüştürmek istiyorlar seni. Yok Ali bundan sonra kolay kolay kimseyle görüşmek istemiyorum dedim... Kızda pek istekli değilmiş zaten dedi... niye diye sordum.. O da birkaç kişiyle görüşmüş daha sonra evlilikten soğumuş iyice... Alinin annesi ısrar edince de olur görüşelim demiş...Tamam dedim yarın gideriz diye sözleştik... Rüyam gerçek mi olacaktı acaba... Bu zamana kadar sabrettim önüme gelen engelleri Allahü tealanın izniyle aşmıştım...
Ali ile vedalaşıp eve geldim konuyu anneme açtım... Yarın gidecektik görüşmeye... Cok heyecanlıydım nedense... Sabah erkenden kalkıp giyindim... Heyecan gitmek bilmiyordu bir sağa bir sola yürüyüp duruyordum evin içinde... Ilk defa bu kadar heyecanlıydım... Oğle namazını kıldıktan sonra yola koyulduk annemle... Ali bizi kızın evine kadar götürdü... Kapıyı çaldım... Kapıyı babası açtı eve buyur etti... Biraz sohbet ettik söz asıl konuya geldi sonra...kızın babası konuşuyordu; evladım benim söyleyeceğim bir şey yok sen kızımla konuş bu konuları dedi. Şaşırmıştım gerçekten çünkü ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyordum... dünyalık bir konu açılmamıştı ilk defa... Bir odaya aldılar beni kızla görüşecektim... Sandalyeye oturdum ellerim masanın üzerinde avucumun içerisinde ise terleyen ellerimi silmek için bez bir mendil vardı... Odaya kız girdi nurani yüzlüydü... önüne bakarak konuşmaya başladı... Diğer kızlar gibi bilezikten gelinlikten girmedi konuya... Ilk sorusu namazdan oldu....
Bana namaz kılıyor musun demedi, namazı kaç dakikada kıldığımı sordu. Mesela öğle namazın kaç dakikada bitiyor dedi... on beş dakika civarında diye söyledim... Memnun oldu... sonra birikmiş ne kadar paran var deyince önceki görüştüklerim gibi konuşmaya başlayacak herhalde dedim içimden... 45 bin lira var... Paranın zekatını veriyor musun deyince yanlış düşündüğün için utandım.. Evet veriyorum dedim... Konuşmasına ağır ağır devam etti...
Sizden önce üç kişi ile daha görüştüm hepsi de zengindi, güvendikleri tek şeyleri paralarıydı.Bütün konuşmaları paraya zenginliğe dayanıyordu. Dine ait hiçbir bilgileri yoktu ve namaz bile kılmıyorlardı. Size ilk sorum namaz oldu çünkü namazı doğru olan ve huşu içinde kılan bir insandan zarar gelemez. Ailesinin hakkını gözetir haksızlık yapamaz. Herkes için en iyisini en güzelini ister. Kimseyi hor görmez ve ezmez. Böyle insanı bütün mahlukat sever,mahlukatın sevdiğini de Allahü teala sever.Allahü tealanın sevdiği kul ise makbul edilen kuldur... ve devam etti konuşmasına...Sonra zekatı sordum çünkü o parada fakirlerin hakkı da var. Fakirlerin hakkını gözetmeyen eşinin hakkını da gözetmez. Allahü teala ondan nasıl razı olur ki...
Ne kadar doğru konuşuyordu konuşmaları beni çok mutlu etmişti. Dünyalık bir şey istemiyorum diye dem etti... Yan taraftaki kitaplığı göstererek okuduğu kitapları gösterdi. Görünce çok mutlu oldum çünkü benim okuduğum Ehli sünnet Alimlerinin kitaplarını okuyormuş. Ben kızarıp terliyordum nedense, elimdeki bez mendil de iyice ıslanmıştı. Benim ise kıza soracağım bir şey kalmamıştı,ben sormadan herşeyi anlattı bana. Son olarak annemle konuşmak isteti, ben dışarı çıkmak için ayağa kalkınca elimdeki mendil yere düştü. Yere göz gezdirdim ama göremedim dışarı çıktım...
annemle de on dakika kadar konuştular içeride, annem çıkınca evden izin isteyip ayrıldık. İki tarafta birbirinden memnun olmuştu. Anneme içeride ne konuştuklarını sordum. Anneme nasıl davrandığımı ailemle olan ilişkilerimi sormuş. Çünkü anne ve babanın razı olmadığı bir evlattan Allahü teala razı olmazdı. Eve gidince konuyu babamla konuştuk çok sevindi... abdest aldım iki rekat namaz kıldım odamda sonra birkaç gün önce gördüğüm rüya geldi aklıma... Elimdeki sabır kılıcıyla zorlukları aşmak nasip olmuş ve sonuca ulaşmıştım... Bu günden itibaren düğün hazırlıklarına başlayacaktık artık...
Söz kesilip aileler arasında yüzük takıldı. Düğün konusu biraz sıkıntılı olmuştu...... akraba tarafı çalgılı olmasında ısrar ediyor ,ben ise dini yönden olmayacağını anlatmaya çalışıyordum. Ben yumuşak huylu oldukça onlar daha fazla üzerime geliyorlardı. Düğün çalgılı olurmuş onlara göre. Cenaze evi gibi dualar edilip mevlit okutulmazmış... Ne yapacağımı şaşırmış ve iyice bunalmıştım. Defalarca haram olduğunu anlatsam da çalgısız olması gerektiğini kabul ettiremiyordum... Bir akşam evde akrabalarla toplandık bu konu hakkında konuşuyorduk. Bir şartla isteğinizi kabul ederim deyince hepsi şaşırdı... herkes gözlerini bana çevirmiş ne diyeceğimi bekliyorlardı. Öldüğümde mezara benimle girecek olan varsa ve benim yerime hesap vermek isteyen olursa kabul edeceğimi söyledim... Kimse yüzüme bakmıyordu artık utanmışlardı açıkçası... Bu konu da böylece şekilde kapamış oluyordu...
Bir Perşembe günü kız tarafıyla sözleşip düğün alış verişine çıktık... Nişanlım sanki yanımda köle gibi duruyordu. Ben ne göstersem olur beğendim diyordu. Bir insan bu kadar mı mütevazi bu kadar mı ince olabilirdi. Onun bu durumunu gördüğüm zaman ben en kaliteli en güzel olan eşyaları alıyordum. Onu mutlu etmek için elimden geleni yapmak istiyordum... Evimizi döşemiştik her şey çok güzel gidiyordu... düğün günü gelip çatmıştı... heyecandan ölecek gibiydim elim ayağıma dolaşıyordu adeta. Düğün tam istediğim gibi olmuştu....
Evliliğimizin ilk yılları diğer evlikler gibi tartışma ya da kavga ile geçmiyordu. Biz İslamın etrafında birleşmiştik. Hiçbir sorunumuz da olmuyordu. Eşimin zekasına güzel ahlakına güler güzüne hayrandım... Onsuz zaman geçmiyordu, işteyken fırsat buldukça arıyordum,sesini duyuncada çok mutlu oluyordum. Konuşmasında içimi rahatlatan bir tesir vardı. Bunu nasıl yapıyordu bir türlü anlayamıyordum. Eve gittiğimde beni her zaman güler yüz ile karşılardı, o anda bütün yorgunluğum giderdi. Yemek hazırlarken yardım ederdim. Sen otur yorgunsun der, ben de içeri gidip otururdum. Onun üzülmesini hiç istemiyordum çünkü. Her ne isterse yerine getirmek için can atıyordum... Benden bir şey istesin diye gözlerinin içine bakardım. Arada bir arabamla gezerdik,gezdirince mutlu olurdu... Yine bir gün gezdirmek için çıkıp arabaya bindik. Dönüp bana baktı. Sabır çok güzeldir,sabır insanı bu araba gibi ulaşmak istediği yere götürür dedi. Neden böyle bir şey söylediğini anlamamıştım... biraz gezip eve gelmiştik... Birkaç gün önce yatak odasının kapısı bozulmuş, kilidi zor açılıp kapanıyordu.
Geçen gün mahallemizde hırsızlık olayı olduğu için odamızın kapısını kilitliyorduk... Bir haftadır eşimin midesi bulanıyor bunun içinde geceleri sık sık kalkıyordu... benim uykum çok hafif olduğu içinde hemen uyanıyordum... O gece tekrar midesi bulanmış olacak ki kalktı, kalktığını hissedip gözlerimi açtım ama uyandığımı anlamadı. Yavaş yavaş kapıya doğru ilerledi...Fakat o anda gözlerime inanamayacağım bir olay gerçekleşti...
Ben rahatsız olmayım diye kilitli olan kapının anahtarına bile dokunmadı... kapı kilitliydI Eşim Bismillahirrahmanirrahim dedi ve kapıyı açmadan dışarı çıkmıştı. Bu durumu görünce kalbimin atışları hızlandı terlemeye başladım... yataktan kalktım gözlerim, kapıya odaklanmıştı... yatak odasının camından lavabonun ışığı belli oluyordu...Sevdiklerinizi bilgilendirmek için
Lavaboda elini yüzünü yıkayıp ışığı söndürdü. Ben hemen yatağa yatıp uyuyormuş gibi yaptım. Fakat eşim kapıyı açmadan odaya girdi... Kalp atışlarım iyice artınca dayanamadım uyanmış gibi yaparak Yatakta doğrulup oturdum... Eşimin yüzüne baktım... adeta güzü nurlanmış parlıyordu... Uyandığımı görünce gülümseyerek yüzüme baktı. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Rahatsız mı ettim diye sordu. Yok çıktığını bile duymadım deyince gülümsedi ve yattı...
Işe gittiğimde sürekli o anları düşünüp duruyordum. Bu nasıl olabilirdi?... Akşam eve gittiğimde zile basmadım ve kapıyı anahtarımla açtım. Kapıyı açtığımda eşimi karşımda buldum... işten geldiğimde kapıyı açmak için bekliyormuş... Selam verip içeri girdim elimi yüzümü yıkayıp sofrayı hazırladık yemeği yedik... Bu gün neden durgunsun bir şey mi oldu? Diye sordu... Cevap veremedim... Dün geceki olayı nasıl sorabilirdim ki... Sana bir şey söyleyeceğim diyerek elimden tutup beni ayağa kaldırdı...gözlerinin içine bakıyordum... buyur söyle dedim... Hamileyim dedi... Ondan sonrasını hatırlamıyorum zaten... O anda ayaklarım boşaldı... Düşüp kalmışım yerde... Yarım saat sonra kendime geldiğimde eşim yanı başımda oturuyordu... Yattığım yerden doğrulup eşime bakınca utanıp yüzünü yere çevirdi... Bu habere o kadar sevinmiştim ki anlatamam...
Akşamları işten eve gelirken artık bebek eşyaları alıyordum... Gece yattığımızda eşimle hep hayal kurap duruyorduk... Cocuğumuz belli bir yaşa geldiğinde ilk hangi kitabı okumalıydı acaba... Ilk önce namaz kitabındaki bilgileri öğrenmeliydi. Ondan sonra hangisini okutsak acaba İslam Ahlakını mı? Herkese Lazım olan İmanı mı okutsaydık... Yok yok ilk önce Halifelerin menkıbeleriyle yeşertmeliydi kalbini... Benim evladım Ehli Sünneti savunan Ehli Sünneti yaymak için çabalayan bir kul olmalıydı onu bu şekilde yetiştirmeliydik... Her akşam belli bir zaman dilimi içerisinde eşimle İmam-ı Rabbaninin mektubatını okuyorduk. Bir akşam okurken yorgunluktan gözüme ağrı girince eşime rica edip sesli okumasını söyledim ve gözlerimi dinlendirmek için kapattım.
212. Mektubu okuyordu... Bir ara gözlerimi açtım elindeki kitap kapalıydı. Gözlerimi açtığımı görünce hemen kitabı açıp gözlerini kitaba dikti... anladım ki o kadar sayfayı ezberlemiş ve ezberinden okuyordu. Okuduğu mektup bitince durdu... mektubatı bu zamana kadar kaç defa okudun diye sorunca bilmiyorum dedi... Peki kitabı bitirmen ne kadar sürüyor? Bir hafta diye cevap verdi.. Anladım ki eşim manevi derecelere yükselmişti.. beni rahatsız etmemek için kapıyı açmadan çıkması bir kerametti...
O günden sonra eşime olan hürmet ve saygım daha da arttı. Eşim bir evliya idi... Ilmihal okuduğumda anlamadığım yerleri eşime soruyordum. Öyle güzel açıklayıp anlatıyordu ki hayran kalmamak mümkün değildi... Hikmetini bilmediğim en ufak bir davranışını görsem soruyordum. O da hemen açıklar; ilmihalin şu sayfasında yazıyor diye söylerdi... Her haline sabrediyordu ve her haliyle de şükrettiği ortadaydı... İslamiyeti yaşayan bir numune vardı karşımda, bu yüzden Allahü tealaya her saniye şükretsem yine az gelirdi... Eşimin birkaç kerametini daha görünce dayanamadım, artık ne pahasına olursa olsun bu konuyu konuşacaktım kendisiyle... her zamanki gibi işten geldim yemek yedik konuyu konuşmak için eşimi karşıma aldım... giderek büyüyen bir heyecanla yavaş yavaş konuşmaya başladım..
İslamiyetin en ince kurallarına en güzel şekilde dikkat ediyorsun. Konuyu uzatmak istemiyorum dediğim anda eşim konuşmaya başladı... "Sabır güzel şeydir. Sabrederken şükretmek daha güzeldir. İnsan her haline sabreder ve şükrederse Allahü teala ona daha iyilerini ihsan eder"... Artık ağzımdan tek kelime çıkmıyordu, eşimde konuşmasını bitirmişti... O günden sonra ona olan davranışlarım daha dikkatliydi. Onu kırabilecek her şeyden uzak duruyordum... bir akşam annem aradı komşu kızının düğünü varmış iki gün sonra, düğüne beni de davet etmişler. Eşimle birlikte gittik düğüne, her şey İslama uygun düzenlenmişti. Erkekler ve bayanların yerleri farklı bölümlerdeydi... düğündeki İslama uyma titizliğini görünce çok sevindim. Bir akşam kendisine balkondan verdiğim Kıyamet ve ahiret kitabı geldi aklıma. On dakika sonra küçük bir çocuk geldi, o kızın kardeşiydi bu. Babası işe giderken arkasından ağlayan çocuk... Abi eğilir misin dedi.. eğildim kulağıma ablasının bana çok teşekkür ettiğini söyledi. Ben vesile olmuşum onun bu duruma gelmesinde. Bunu öğrenince çok sevindim...
Eşim hamile olduğu için fazla kalamadık düğünde eve gittik... Aradan aylar geçmiş ve eşim doğurmuş ve Bir tane oğlum olmuştu... hayatımızdan çok memnunduk... Eşimle her akşam kitap okumaya devam ediyorduk yine... Eşime üstadım diye hitap ediyordum... Evet O benim üstadımdı. Dünya ve ahiret saadetim için en büyük vesile idi... geceleri rahatsız olmasın diye oğlumuz ağlayınca çocuğu alıp başka odaya gidiyordum... aradan iki yıl geçmiş oğlumuz büyümüştü... Eşim her fırsatta sabır ve şükretmemi telkin ediyordu... bir zaman sonra eşim hastalandı. Zamanımızın çoğu hastanede geçiyordu... eşimin hastalığı artmış, benim ise elimden bir şey gelmiyordu. Bir akşam işten eve geldiğimde kapıyı çalmama rağmen açmadı. İçeri girdim içeriden bilemediğim mükemmel bir koku geliyordu. İçeri girdim eşim yatıyordu ilk önce uyuyor zannettim. Uzun zaman uyanmayınca gidip uyandırmaya çalıştığımda vefat ettiğini anladım. O anda yıkılmıştım. İçim yanmıştı. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Annemi aradım gelmesini istedim.... Eşimi diğer gün defnettik...
Eve girdiğimde burnuma gelen o güzel koku mezardan gelmeye başladı... Her gittiğimde o kokuyu duyardım... giremiyordum. Onu özlüyordum sadece.. Canım eşim, üstadım vefat etmişti. Söylediği gibi yapmaya çalışıyor sabretmekten başka çare bulamıyordum... her an onu düşünüyordum... Aylar sonra eve girme cesareti gösterdim... gözlerim doldu ağlamaya başladım. Balkonda çıkıp sandalyeye oturdum. Dolunay vardı... Alinin beni aradığı o akşam geldi aklıma... O akşamda aynı dolunay vardı... gözlerimden yaşlar akarak dışarıya çıktım... doğru üstadımın, eşimin mezarına gittim. Saatlerce ağladım.... O güzel kokuyu hissetmeye başladım tekrar... arkamdan bir el omzuma dokundu. Arkama döndüm eşim nurlar içinde arkamda duruyordu... Heyecandan bir şey söyleyemiyordum.. Başım dönmeye başladı ve bayılmışım sonra...
Uyandığımda sabah ezanı okunuyordu... Kalktım etrafıma baktım... Eşimi gördüğüm anda... sabret dediğini hatırladım... Camiye gidip sabah namazını kıldıktan sonra dışarı çıkarken cebimde bir şey olduğunu fark ettim... Elimi cebime attım bir tane mendil vardı... Eşimin evinde ilk konuştuğumuz zaman avucumun içindeki mendil ayağa kalkarken yere düşmüştü bulamamıştım ... demek ki eşim bulup saklamış... Mendilin bilmediğim şekilde çok güzel bir kokusu vardı...
Bu olayı babamın günlüklerinden derleyerek sadeleştirdim... Hikayede anlattığım kişiler annem ve babama aitti. Olaydaki yenidoğan o çocuk bendim. Sizden onlar için birer Fatiha rica ediyorum

MUTLULUĞUN FORMÜLÜ
Kaybettikten sonra kıymet bilenlerden olmayın sakın.
Eşinize, sevdiğinize, içinizden geldiği her zaman sevdiğinizi söyleyin.
Ben çekiniyorum, ya da türlü bahanelerle bunu asla geciktirmeyin.
Ellerini daim ve sımsıkı tutun, utanmayın yorulmayın asla.
Ne zaman onunla kötü bir durum yaşarsanız hep yokluğunu düşünün,
O olmazsa ne olurdu, sakın kırmayın, incitmeyin.
Her zaman olmasa da, ara sıra mutlaka bir çiçek alın.
Mutluluğu gözlerinde göreceksiniz,
Hiç bir konuda onu yalnız bırakmayın,
Bazen gözlerinin içine bakıp, bir tek kelime etmeden olur olmadık yerde sarılın.
Sıcaklığı, sadakati hissedeceksiniz.
Maddi durumunuz yoksa da, bir ufacık çikolata alıp bir elinizle elini tutup, diğer elinizle de çikolatayı avuçlarının içine bırakın.
Aza kanaati göreceksiniz.
Şartlar koşullar ne olursa olsun, tam bir ekmeğiniz yoksa yarım da olsa, doymasanız da doymuş gibi yapın, gözlerine bakarak iyi ki varsın deyin.
Şükrü göreceksiniz.
Siz ondan erken uyanın bazen, beceriniz yoksa bile bir peynir bir ekmek birde çay yapın, ama uyandırmayın, usulca sokulup yanına, uyurken onu izleyin, sizde açsın gözlerini,
Gözlerinin dolduğunu göreceksiniz.
Kızdıracak sulu şakalar yapın arasıra, sonra kaçın, kovalasın sizi önce yakalamasına izin vermeyin,
Sonra yorulmuş gibi durun.
Size hiç kıyamadığını göreceksiniz.
Yılda bir olsun iş yerinizdeyken, canınız çıkmış gibi yorulmuşta olsanız, cep telefonunuzdan seni özledim yazın.
Akşam eve geldiğinizde gözlerinde ilk günün heyecanını göreceksiniz.
Kıt kanaat geçiniyor olabilirsiniz, ama mutlaka evlilik yıl dönümünüzde unutmuş gibi yapıp misafirliğe gidiyormuş gibi çıkıp, akşam yemeğine götürün, ona da gücünüz yoksa pikniğe, elinizden bir lokma yedirin mutlaka.
Kalbinin çarpıntısını, sizin için çırpınışlarını göreceksiniz.
Özel olduklarını mutlaka hissettirin, mesela bir kerecikte olsa televizyon izlerken birden kapatın, ne oldu deyince elinizle dizinizi gösterin, şaşkınlığı göreceksiniz, uzanınca dizine, eski günlerinizi, ya da bir masal, hikaye anlatın, saçlarını okşamayı sakın unutmayın.
Gençleştiğini göreceksiniz.
Mutfaktayken usulca yanına yaklaşın, sizi görmesin, sonra pehhh deyip korkutun, sıçrayıp dönünce size yüzünü, tebessüm ederek ve bakarak gözlerine, sen canımın diğer yarısısın deyin.
Sarılacak size kalp atışlarını hissedeceksiniz.
Bir hatayı ilk kez yapıyorsa yüz çevirmeyin, gözlerine bakıp hafif kızgınlıkla anlatın, sakın kırmayın,
Ertesi gün sadakati göreceksiniz.
İstediğiniz, beklediğiniz her şeyi tatlı bir dille anlatın, ama gözlerine bakarak konuşmayı sakın unutmayın, susarak hiç bir şeyi çözemez ve elde edemezsiniz, anlatın.
Fedakarlığı göreceksiniz.
Hiç sevmiyor olabilirsiniz onun ailesini, bunu ona hissettirmeyin, sizin ailenize davranmasını istediğiniz gibi onun ailesine davranın,
Hassasiyeti göreceksiniz.
İstediği kadar kızmış olsun size, küplere binsin, deli olsun, seni seviyorum deyin,
Tebessümünü göreceksiniz.
Sakın ola hayalleriniz ertelemeyin, şunu yapsam şımarır mı, çok mu üstüne düşüyorum demeyin.
Layık olmasını bile beklemeyin, önce kendiniz için yapın.

KOCANIN SÖZÜNE SADAKAT
"İbn Batta'nin Ahkâmü'n-nisâ da Enes'ten naklettiğine göre
Asrı saadette bir adam günlerce belki de aylarca sürecek bir yolculuğa çıkmak üzereyken,
Eşine şöyle der: Ben eve dönene kadar dışarı çıkma, öyle ki hemen aşağıdaki anne ve babanın evine dahi.
Vedalaşıp Eşini Allaha emanet edip yola çıkar.
Aradan birkaç gün geçer ve kadının babası rahatsızlanır.
Kadıncağız çok telaşlanır ve ikilemde kalarak
Konuyu bir aracı ile babasının ziyaretine gidip gitmeme hususunda Efendimize sordurur,
Fahri kanat ona şu cevabı gönderir; "Allah'tan kork, kocana muhalefet etme."
Bu cevabı alan kadın büyük bir teslimiyetle razı olur.
Aradan biraz daha zaman geçer ve kadının babası vefat eder.
Bu çaresiz hal karşısında kadın yine bir elçi ile durumu Efendimize izah eder ve ne yapması gerektiğini sorar.
Efendimizin cevabı ise; "Allah'tan kork, kocana muhalefet etme." Olur.
Kadın tereddüt bile etmez ve Efendimizin sözünü tutar.
Kadının babasının cenaze namazı kılınır defnedilir ve az bir zaman sonra Efendimiz bir elçi göndererek o kadına buyururlar ki:
"Allah senin kocanın sözüne karşı sadakatinden dolayı senin de babanın da günahlarını af eyledi"

HZ.ALİ HZ.FATIMA'SINA VURGUNDU, HEM DE NE VURGUN
Fatıma'sına vurgundu Hz.Ali,hem de ne vurgun..!
Hazreti Ali eşine son derece sadıktı.
Dönemin şartları gereği birden fazla kadınla evlenmek mümkün iken o evlenmemiş, Hazreti Fatıma'ya
ölünceye dek sadık kalmıştır.
Hz. Ali'nin Hz. Fatıma'nın ölümü sebebiyle, sevgili Peygamberimizin (s.a.v) kabri başında manevî huzurunda kıymetli eşi için söylediği şu sözler,ona duyduğu derin sevgiyi ne kadar da güzel göstermektedir:
"Selâm olsun sana, civarına inen,sana pek çabuk kavuşan kızından ya Resulallah.
Senin seçilmiş kızından ayrıldığımdan dolayı sabrım azaldı, kudretim kalmadı ya Resulallah"..
"Ancak senden ayrılmam,senin vefatını görmem,çok daha büyük bir acıydı.
Ona sabrettikten sonra buna da sabretmem gerek.
"Şüphesiz biz Allah'tan geldik ve şüphesiz O'na döneceğiz".(Bakara,2/156)
"Emanetin benden alındı; bana verdiğin, elimden çıktı.
Fakat Allah, beni de senin bulunduğun yurda alıncaya dek,derdim sürüp gidecek;gecelerim uykusuz olarak sabahı bulacak."
Peygamber Efendimiz (s.a.v) biricik kızını Hz. Ali'ye nikahlamıştı.
Daha doğrusu göklerden gelen bir emirle..ALLAH (c.c) onların nikahlarını göklerde kıymıştı.
Hz.Fatıma son anlarındaydı,yaşı 20'nin biraz üzerindeydi.
Çileli bir hayatın sonuna doğru gelmişti.
Özlüyordu, altı ay önce gidiveren biricik babasını.
Özlemişti hem de çok özlemişti..
İçini yakan bir özlemdi bu ve Hz. Ali'nin yanı başında son nefesini veriyordu..
Yıkadılar Hz. Fatıma'yı,kefenlediler..sonra Hz. Ali'ye diyorlardı ki:
''Fatıma'nın cenazesi hazırdır!''
Bütün Medine yollarda.
Medine baki mezarlığında..
Sevgililer sevgilisinin kızını gömecekler..
Mezara giriyor Hz.Ali:
"Uzatır mısınız bana
Fatıma'yı diyor !"
Uzatırlar Fatıma'yı..
Zaten naifti, zaten inceydi..
Zaten zayıftı Fatıma..
Ve onu mezara doğru uzatırken Hz.Ali öylesine ağlıyordu ki
gözlerinden sicim gibi akıveren yaşlar,Fatıma'nın yepyeni kefenini ıslatıyordu..
Şöyle mırıldandı Hz.Ali:
''Sevgilim, senin sevgini karşılayacak bundan sonra bir sevgi daha yoktur.
Doğrusu, senden gayrısı içinde şu yürekte bir nasip te olmayacaktır.
Her ne kadar gözlerimden ve vücudumdan uzaklaşsan da kalbimdesin sürekli ve her dem..''
Sonra toprağı atacaklardı Fatıma'nın üzerine,toprağa bulaşmış ellerini silkelerken Hz.Ali:
''Doğrusu dünyada bir tek isteğim kaldı ey Fatima, babana ve sana ulaşacağım o günü beklemek.
Özlüyorum seni ve babanı çok özlüyorum''
Fatıma'sına vurgundu Hz.Ali, hem de ne vurgun.

HADİS HADİS AŞK
Kadınım;
Sen Rabbim olan Allah'ın bana ikram ve ihsanısın.
Sen Mevlamın bana bir hediyesi bir emanetisin.
Şüphesiz ki kalplere de hükmeden Allah'tır,
Ve sen o Allah'ın kalbime sevgisini koyduğu helalsin.
Bu günden sonra hayatımız paylaşacaklarımız kaderimiz birdir.
Seni üzmekten, incitmekten Rahman'a sığınırım.
Ona sığınırım ki; cennetim senin bana rızandan geçmektedir.
Biliyorum ki hiç bir kelimeyle seni izah edebilecek değilim.
Seni sevmek, saygı göstermek, o kadar güzel ki,
Allah sana karşı bu davranışımı sevapla karşılık veriyor.
Öyle ki Hz. Ali ev işinde bir gün Fatıma annemize yardım ederken,
İçeri Efendimiz giriyor ve şöyle buyuruyor;
"Ey Ali, sözlerimi iyice dinle, Rabbimin buyruğundan başka bir şey söylemem ben.
Evde eşine yardım eden her erkek için, vücudunda olan her bir tüy sayısınca,
Geceleri ibadet, gündüzleri ise oruç tutularak yapılan bir yıl ibadet sevabı verilir.
Hem değimli ki Allah senin ayaklarının altına cenneti seriyor.
Demek ki sen gülsen cennet, kokun cennet, rızan cennettir.
Efendimiz buyuruyor ki;
"Erkek lokmayı eşinin ağzına koyarsa Allah katında ona mükâfat verilecektir.
Lakin ne denli düşünceli birisi olsam bile asla senin kadar ince ruhlu olamam,
Bu yüzdendir ki Allah bu eksikliğimi seninle kapatıyor.
Duam odur ki, ahiret gününde de Allah senin kusurlarını örtsün.
Ve biliyor musun, benim senden daha güzel vesilem olmadı.
O yüzdendir ki Allah için bambaşka seviyorum seni..!
Kadınım;
Benim senden istek ve beklentilerim Allah'ın istek ve beklentilerinden farklı değildir.
O yüzden ne zaman ki bir konuda bir şey danışacak soracak olursan,
benden önce Rabbinin isteğine bakasın.
Ben kendisi için bile iyi şeyler istemekten aciz bir kulum,
O yüzdendir ki benim istediğime kulak asma,
Sen Allah'ın istediği gibi ol, Onun razı olmasın her şeyin üstündedir.
Ola ki aramızda herhangi bir konuda anlaşmazlık, ayrımcılık, görüş fikir ayrılığı olursa,
o halde ne senin istediğin nede benim istediğim olsun.
Sadece ve sadece Allah'ın istediği ve resulünün (S.A.V.) sünneti gibi olsun.
Aramızdaki tek akit Rabbimin bizden beklediği ve O rahmet Peygamberinin sünneti olsun.
Beni sadece bunlar ile mizan et.
Ne durumda olursak olalım hakkını benden al.
Al ki; sana zulüm etmiş olmayım.
Haklı olduğun bir konuda konuşmanı, susmana da tercih edecek değilim.
Ve sana kalbinden hiç çıkmayacak bir cümle daha söyleyeyim mi
Hani Allah biliyor ya bambaşka seviyorum seni
Helalim,
Hoşgeldin, sanki canım cennet çeksin diye gözlerin

GERÇEKTEN SEVİYOR VE SEVİLİYOR MUYUZ
Kırıldık , incitildik haram aşk dedik. öyle ki sevgiyi yaratanı sevemeyen yaratılanı mı gerçekten sevecekti bilemedik. Allah için seviyoruz dedik sevdirenin şeytan olduğunu bilmeden , fark edemeden. haramdan helal olmaz demeden , oysa ki sevmek senin habibini sevdiğin gibi olmalıydı rabbim senin sevdiğin gibi kendine tercih etmek sevdiğini. Dünyanızdan evvel ahiretinizi düşünmeyip sizi sevdiğini söyleyen her kimse sizi gerçekten ya sevmiyordur ya da sevmeyi bilmiyordur. Etrafımıza baktığımızda ne kadar da çok birbirini sevdiğini söyleyen çiftler var dimi? Oysa ki kimisi sevdiğini kimisi de sevildiğini zannetmekte. Birinin sizi gerçekten sevdiğini anlamak için onun sizin ahiret için çabasına bakmanız yeterli olacaktır. Eğer hiçbir şey yoksa bu sevgi sadece nefsani ve nefsani arzular dürtüsünden ibarettir. Evlilik aşkı öldürüyor demeleri de işte tam bu yüzden dir. Evlilik aşkı öldürmez bilakis güçlendirir. Fakat evlilik gerçek bir sevgi olup olmadığını ortaya çıkarır. Çünkü artık nasıl seveceğimizden bile bihaberiz. Daha nasıl seveceğimizden habersizken , gerçek sevip sevmediğimizi bilmiyorken , başkasının sevgisine inanarak nice temeli bozuk olmasına rağmen adımlar atıyoruz. Şunu unutmayalım ki: Rabbine en azından namaz sadakati olmayanın size nasıl olabilir ki ? Peki ya namaz yeterli mi ? Tabi ki de değil o insanın namaza verdiği değer bakmak gerek , dua ederken ne denli içten olduğuna , ne istediğine bakmak gerek. Ve siz o duanın neresindesiniz ? Bunlar gibi asıl öngörülmesi gereken şeyler yerine sevdiğimizi sanıp evlendiğimiz de bu hem dünyamızı hem de ahiretimizi maalesef felakete götürür. Kötü bir eşin dünya ve ahirete verdiği zararı başka hiçbir şey veremez. Sizi sevdiğini söyleyen kişiye deyin ki mesela ; " sana istediğin kadar zaman , düşün ve sevgine dayanarak benim için yapabileceğin en büyük en güzel incelik ne olabilir. Bu gücünün yetmeyeceği bir şey olsa dahi bana ne sunmak , ne yapmak , nerde görmek , nasıl bir uğraş çapa sarf edebilirsin. " Böyle bir soruya maalesef sevdiğini sandığınız çoğu insan maddi şeylerden bahsedecektir. Çoğunun aklına gelmeyecek tir en basitinden söyle bir cevap ; " senin adına korkum kabir ve mahşer günüdür , görmek istediğim yer ise cennet tabi ki Ve bir tek taş yerine daha ölmeden senin ruhaniyetine Fatihalar göndermek. " Belki de anne ve babanın dahi hiç aklına gelmeyecek bir inceliktir. Gördünüz mü cevabı. böyle bir şey hayalinizde dahi olsa var mıydı ? Efendimizin buyurduğu gibi " aşk o dur ki cennette seninle yaşayacağım için ölüm bana hoştur ey Aişe! "...

ERKEĞİN TESETTÜRÜ GÖZ KAPAKLARIDIR
Salebe bin Abdurrahman adında genç bir sahabe vardı. Bir gün yolda giderken, bir evin açık kapısından içeriye baktığında, bir kadının yıkandığını gördü. Sonra çok pişman oldu. Medine'den çıkıp. Dağda yaşamaya başladı. Bir müddet sonra, RESULULLAH efendimize Cebrail a.s gelip, durumu haber verdi. Peygamber efendimiz Hz Ömer ile Selmani Falısi hazretlerine onu bulup getirmelerini emretti. Bunun üzerine genci aramaya çıktılar. Dağda bir çoban, onları gencin bulunduğu yere götürdü. Genç Hz Ömer'i görünce hemen sordu ," RESULULLAH efendimiz benim günahımı biliyor mu?" _" bilmiyorum ancak dün seni bulmamız için bizi gönderdi." _"ya Ömer beni RESULULLAH efendimiz namaz kılarken veya Bilali Habeşi ezan okurken, içeri götürün." İstediği gibi hareket ettiler. RESULULLAH efendimiz namaz kılarken, mescide girdiler. Genç efendimizin sesini duyunca hemen bayıldı. Namazdan sonra peygamber efendimize "salebeyi getirdik dediler." O arada o da ayıldı. RESULULLAH efendimiz sordu, "ya salabe seni benden uzaklaştıran nedir?" _ "günahımdır." Diye cevap verdi. " Sana öğretmedim mi Allahü teâlânin hata ve günahları bağışlıyor." _ "ya RESULULLAH benim günahım büyüktür." Peygamber efendimiz Allahü teâlânin rahmetinin çok olduğunu beyan buyurarak, evine gitmesini söyledi. O da gitti. Ancak üzüntüsünden hastalandı. Peygamber efendimize gencin durumu bildirdi, bunun üzerine peygamber efendimiz, "kalkınız salabeye gidelim." Buyurdu. Evine varınca peygamber efendimiz gencin başını kucağına aldı. Fakat genç başını hemen çekti. RESULULLAH efendimiz "niçin başını kucağımdan çektin?" buyurunca, " ya RESULULLAH bu baş sizin mübarek kucağınıza layık değildir." Dedi. Sonra RESULULLAH efendimiz sordu, "ne arzu ediyorsun?" _ "Rabbimin mağfiretini" diye cevap verdi. "Cebrail a.s şimdi geldi ve ey kardeşim, rabbin sana selam ediyor ve şayet kulum yeryüzü kadar dolu hata ile bana kavuşursa, ben de onu yer dolusu mağfiret ile karşılarım!!!! Buyuruyor " dedi. Peygamber efendimiz bi haberi verir vermez genç ALLAH!!! diye feryat edip , hemen vefat etti. Cenaze namazından sonra peygamber efendimiz parmak uçlarına basarak yürüyordu. Sebebi sorulduğunda buyurdu ki "salebeyi karşılayan meleklerin sayısı o kadar çoktu ki, onların kanadına basmayayım diye bu şekilde yürüyorum."..!

EĞER KADERİMDEYSEN BANA EVET DER MİSİN
Bunca kaçarken aşktan bilmem nasıl girdin bu denli aklıma. Kimsin, nesin, nasıl bir şeysin bilmiyorum. Şu an nerdesin ne yapıyorsun bilmiyorum. Ama beni sorarsan seni düşünüyorum. Seni düşünmek aynı duaları edip amin demek gibi. Bir haram olsun istemiyorum sevdam da. Dokunmayım, konuşmayım, bilmeyim, tertemiz istiyorum seni. O güzel gözlerine bakarak söylemiyorum ama. Benimle evlenir misin ? Rabbim emretmiş, Efendimiz (s.a.v.) sünnet eylemiş, Bir yastıkta kocamak falan hikaye, Kalbim cennet diye gözlerini seçmiş, Benimle evlenir misin ? Balayı, halayı kimin umurunda, Bak, senin yerin yanımda ki seccademmiş. Benimle evlenir misin...? Unut tanımayı, sarmaş dolaş harama bulaşmayı. Tertemiz duama amin deyip. Benimle evlenir misin ? Romantik biri değilim, özentiliği de sevmiyorum. Çok klasik oldu belki ama. Benimle evlenir misin ? Tebessümünü görür gibiyim. Bırak artısını eksisini, yaşayamadığın, yasatmadığın her şey için. Benimle evlenir misin ? Hangi kelimeler, hangi alfabe tarif eder ki şu an içimdeki seni, boş ver gitsin, Yetmez mi yüreğimin kalemi. Benimle evlenir misin ? Sabahları sana diye, o güzel gözlerin var diye uyanmak istiyorum. Aynı tabaktan yeyip, aynı tabağın bulaşığını sen yıkar ben durulamak istiyorum. Benimle evlenir misin ? Ne gereği var şuna buna, bir yarım ekmeği birlikte bölüşüp tam olmak. Olur olmadık yerde boynuna sarılıp, kokunu alıp dans etmek istiyorum. Benimle evlenir misin ? Tek taş alacak param yok belki, ama dualarıma amin der misin. İstemem pasta poğaça börek, her işten geldiğimde, bir tebessüm edip. Hoşgeldin der misin ? Duygu sömürüsü falan yapmıyorum ağladığıma bakma. Sadece bir dokunup gözyaşlarımı sen siler misin. Vazgeçtim seni hayallerimde saklamaktan, kalbimin, evimin anahtarına sahip olmak ister misin Televizyonum bile olsun istemiyorum. Uyurken baş ucunda seni izlememe müsaade eder misin. Sadece dünyama değil, ahiretime de istiyorum seni. Razı olup, razı etmek için, helallik için, günahlarıma durak için. Kadınım; eğer kaderimde isen, bana "evet" der misin... ?

EĞER KADERİMDEYSEN BANA AMİN DER MİSİN
Bunca kaçarken aşktan bilmem nasıl girdin bu denli aklıma. Kimsin nesin bilmiyorum. Şu an nerdesin ne yapıyorsun bilmiyorum. Ama beni sorarsan seni düşünüyorum. Seni düşünmek aynı duaları edip amin demek gibi. Bir haram olsun istemiyorum sevdam da. Dokunmayım, konuşmayım, bilmeyim, tertemiz istiyorum seni. O güzel gözlerine bakarak söylemiyorum ama. Benimle evlenir misin? Bütün hesaplara sorgulara belki yasaklara inat. Benimle evlenir misin? Unut tanımayı, sarmaş dolaş harama bulaşmayı. Tertemiz duama amin deyip. Benimle evlenir misin? Romantik biri değilim, özentiliği de sevmiyorum. Çok klasik oldu belki ama. Benimle evlenir misin? Tebessümünü görür gibiyim. Bırak artısını eksisini, yaşayamadığın, yasatmadığın her şey için. Benimle evlenir misin? Hangi kelimeler, hangi alfabe tarif eder ki şu an içimdeki seni, boş ver gitsin, yetmez mi yüreğimin kalemi. Benimle evlenir misin? Sabahları sana diye, o güzel gözlerin var diye uyanmak istiyorum. Aynı tabaktan yeyip, aynı tabağın bulaşığını sen yıkar ben durulamak istiyorum. Benimle evlenir misin? Ne gereği var şuna buna, bir yarım ekmeği birlikte bölüşüp tam olmak. Olur olmadık yerde boynuna sarılıp dans etmek istiyorum. Benimle evlenir misin? Tek taş alacak param yok belki, ama dualarıma amin der misin? İstemem pasta puaça börek, her işten geldiğimde, bir tebessüm edip. Hoşgeldin der misin? Duygu sömürüsü falan yapmıyorum ağladığıma bakma. Sadece bir dokunup gözyaşlarımı sen siler misin? Benimle evlenir misin? Televizyonum olsun istemiyorum. Uyurken başucunda seni izlememe müsaade eder misin? Benimle evlenir misin? Sadece dünyama değil, ahiretimed e istiyorum seni. Razı olup, razı etmek için, helallik için, günahlarıma durak için. kadınım  eğer kaderimde isen, bana "amin" der misin?

BÜŞRA'M CENNET SANA MÜBAREK OLSUN
Herkese olduğu gibi benim de kalbime dokunan biri oldu , Büşra... Birlikte büyümüştük , ayrılmak aklımızın dahi ucundan hiç geçmedi. Artık ikimiz de büyümüş evlenme çağına gelmiştik. Her şey benim evlenme teklifimi yapmamı bekliyordu. Ama eskisi gibi değildim Büşra'ya karşı. Çoğunlukla buluşmak istemiyor , mesajlarına dahi doğru düzgün cevap vermiyordum. Tabi bu durum Büşra' yı bir zaman sonra çileden çıkardı. Aradı beni ve hâl hatır sorduktan sonra " kaç gündür soğuk olduğumu , nasıl olabilirim ki " deyip sistemlerine başladı. Dedim ki ; " bunları sonra konuşalım , şimdi camiye giriyorum. " Şaşırdı , hissettim 'camiye' deyince kala kaldı öylece. Oysa ben namazdan , Niyazından , İslam dan uzak biriydim. İkindi namazını eda ettikten sonra , bir mesaj gönderdim ; " günlerdir değiştiğimin bende farkındayım ve bu değişikliği Kur'an'a ve namaz borçluyum. Evet ben namaza başladım ve birçok şeyi de geride bıraktım. Tüm kötü huylarımla birlikte senden de vazgeçmek zorunda kaldım. Çünkü zina yapmış oluyoruz , artık ne elini tutacağım , ne yanına oturacağım artık gözlerine bile bakmaktan sakınacağım. Lütfen bana kızma sadece şunu bil seni çok seviyorum. " Büşra, tıpkı benim gibi dine , İslama hiç sempatisi olmayan biriydi. Korkum oydu ki bu olaylardan dolayı İslama , Kur'an'a , namaza karşı daha çok soğuması. Öyle de olmuştu. Daha fazla duramadı ve arayıp bir kaç gün sonra " bayramın kutlu olsun " dedi. " Sağol Büşra senin de mübarek olsun " – " neden aramadın hiç " deyince , " yetimhanedeyim fırsat bulamıyorum " dedim. _ " senin ne işin var nerden geldiği belirsiz o pis çocukların yanında , annesi babası bakmamış sen mi bakıyorsun ? " Gibi cümleleri pes peşe sıraladı. Dedim ki ; " Büşra dilerim ki Allah seni bunlarla imtihan etmesin " ve telefonu kapadım. Bir hafta sonra Büşra mahallemizin parkında beni bekliyordu. Uzun süredir görmüyorduk birbirimizi. Kırgındım ama bir o kadar da özlemişim. Beni sakallı , jölesiz saçlar , kot yerine basit bol bir pantolonla görünce çok şaşırdı. Hele ki tokalaşmak için uzattığı eli boşta kalınca daha iyi anladı sanırım , eski ben olmadığımı. Dedim ki ; " biliyorum bende ki bu değişikliğe alışman zaman alacak. Sana istediğin kadar zaman verebilirim ama ben artık bu işin fazla uzamasını istemiyorum. " Ve elimdeki hediye paketini uzattım , paketi alıp heyecanla açmaya başladı. Lakin içindekileri görünce tepesi attı. Pakette Kur'an'ı kerim , başörtüsü , tespih ve gül suyu vardı. "Bu gül suyu Medine' den bir arkadaşım getirdi " diyemeden Büşra gül suyunun kapağını açıp yere dökmeye başladı , hışımla uzanıp elinden gül suyunu aldım fakat tesbihi kopardı aniden , tek tek topladım. Ve bağırmaya başladı " sen! Sen kendine eş değil köle arıyorsun, şu verdiğin kitapta öyle yazıyormuş. Benden başka üç tane daha kadın almanı söylüyor. Ben salak değilim. Şuna bak , bir de baş örtüsü almış. Baş örtüyü köleler takar , ben özgür biriyim saçlarım da özgür kalmalı! " Dedi ve hışımla kalkıp gitti. O an neye yanacağıma o kadar çok şaşırdım ki. Dedim ki ; " Allahım nasıl bir zihniyetle büyütülmüşüz ki , Kur'an'ı Kerim'i böylesine yanlış tanımışız. Büşra o günden sonra bir daha beni hiç aramadı. Telefonunu değiştirdi çok geçmeden evini de. Artık birbirini çok seven Büşra ile İsmail yoktu. Yedi yıl geçti aradan. Evlenmedim. Yine bir ramazan bayramı sabahı , yetimhaneden çıkıp parkta çocukları izlemeye başladım. Bir çocuk vardı ki, üstü başı perişan bir köşe de sessizce ağlıyor. Hemen yanına gidip, " neyin var küçüğüm neden oynamıyorsun ?"diye sordum. İçini çeke çeke dedi ki " bugün bayram herkesin yeni elbisesi var, benim yok. Herkes babasıyla bir yerlere gidiyor, benim babam bizi terk etti. Herkes annesiyle eğleniyor, benim annem çok hasta. Evde yatıyor. " – " baban yoksa ben varım" deyi verdim birden. Çocuk gözlerime tebessümle baktı , elimi uzatıp "gel seninle gezelim dedim." Önce bir takım elbise aldık. O kadar çok sevindi ki , bende bir anda dalı verdim öylece. " Büşra'mm" dedim. " Büşra'm, gitmeseydin bizim de bu yaşlarda çocuğumuz olacaktı." O anda bir öpücük ile kendime geldim. "Teşekkür ederim amca" deyi verdi. Bu anlatılmaz bir mutluluktu. Sonra hadi seni evine bırakayım dedim ve düştük yola. Babası olmadığı ve annesi rahatsız olduğu için eve de bir şeyler aldık. Kapının önüne geldik ve vedalaşırken "amca seni annem le tanıştırmak istiyorum" dedi. " Bende isterim ama eve girmem uygun olmaz " deyince " bir şey olmaz amca kırmayın beni " dedi. Giriverdim içeri. Evin içi perişan haldeydi. Aldıklarımızı mutfağa bırakıp ta oturma odasına geçince kala kaldım öylece. Yatakta yatan kadını o halde görünce. Galiba kanser hastasıydı çünkü bütün saçları dökülmüştü. Çocuk; " bak anne sana kimi getirdim" deyince , kadın oğluna döndü ve onu takım elbise içinde görünce çok şaşırdı. " Benim oğlum nasıl da yakışıklı olmuş" dedi. Kadın bana doğru dönünce ikimiz de dona kaldık öylece, uzun bir süre. Büşra'mdı bu Büşra'm !. Sessizliği küçük Hakan bozup "anne bak bana elbiseyi bu amca aldı , yiyecek şeyler de aldı artık aç uyumayacağız anne". Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü sanki. kendimi toparlayıp Hakan'a dedim ki "küçüğüm bize biraz müsaade eder misin annenle bir şey konuşacağım." – " tabi ki amca" deyip çıkınca , sessizlik bir süre daha devam etti. Ve Büşra başladı konuşmaya "senden sonra biriyle evlendim. Zengin ve modern biriydi. Başta çok iyiydik ama sonra dan ruhsal sorunlar yaşamaya başladı. Ve benim kendisini aldattığımı düşünecek kadar paranoya hale geldi. Ve beni eve hapsetti. Beni kapattığı odanın penceresi bile yoktu. Çocuğumu bile göstermiyordu bana. Aylarca orada kaldım , kısaca bana köle gibi davrandı. Sonra durumu düzeldi ama bu ara da ben kansere yakalandım. Özgür kalacak dediğim saçlarım artık yoktu. Hasta olduğum için üzerime kuma getirdi sonra da beni ve oğlumu evden kovdu. Oğlum şimdi yetim gibi büyüyor ve sen yıllar sonra yine bir yetimi sevindiriyorsun. Çok pişmanım söylediğim her sözün cezasını çektim yeteri kadar." Dedi ve tek kelime etmeden çıkıp gittim. Ertesi gün tekrar gittim. Kapıyı küçük hakan açtı . Büşra yatağında oturuyordu. Elimdeki paketi görünce çok heyecanlandı. Hissetmiş olsa gerek ki bu yıllar önce ki paketin aynısıydı. Eline tutuşturdum ve bir heyecanla açmaya başladı. Evet aynı kur-an, aynı baş örtüsü, aynı tespih ve aynı gül suyu. Hissettim , kapağını açıp bir miktarını yere boşalttığı gül suyu olup olmadığını merak ediyordu. Kokladı ve "hala çok güzel kokuyor dedi." _ "aynı gül suyu" dedim. " Bunlar senin Büşra eğer pişman san, biliyorum can arıyorsun dur dinene dört elle sarılabilmek için . İşte sana fırsat. Kur'an okumayı bilmediğini biliyorum ama mealini oku. Okuduktan sonra da kararını ver yıllarca sakladım bunları niye sakladığımı bilmeden. Demek ki bugün içinmiş. " Ve bir kitap daha çıkardım" 'Hz. Fatıma' bir kadının örnek alması gereken en büyük insanlardan. Bunu da oku." Ve küçük bir kutu daha " bu da senin yıllar önce o parkta vermeye fırsat bırakmadığın bir kutu, bir hediye 15 gün sonra yine geleceğim , iyi düşün ve kararını ver." Deyip çıktım. Kutuda o zaman harçlıklarımla bir lira , bir lira bir yılda toparlayabildiğim parayla aldığım alyans vardı. 15 gün sonra kapıyı çaldığımda , kapanmış, ayaklanmış, güzeller güzeli Büşra'm vardı. O kadar çok mutlu oldum ki , gözlerim durmadı tabi ve dedim ki " Büşra eğer kaderindeysem bana evet , dualarıma âmin der misin?" . Evlendik. Büşra'm tedavisine başladı günden güne daha iyi gidiyordu. Hz. Fatıma'nın hayatı onu öyle derinden etkilemişti ki her haliyle onu örnek almaya çalışıyordu. Büşra'da ki bu değişiklik beni fazlasıyla mutlu ediyor, hep okuyor hep bir şeyler öğrenmeye çalışıyor, İkimizde doğru yolda ilerlemek için çırpınıyorduk. Bir yıl sonra çok istediğimiz hac ibadetimiz için uçağa bindik. Hakan da bizimle beraber. Üçümüzün de içi içine sığmıyordu. "Lebbeyk Allahümme lebbeyk" nidaları ile kutsal topraklara ayak bastık. Bir hafta olmuştu Medine'ye geleli. Bir akşam vakti otel odamızdayken ,seslendim" kadınım hadi namaza geç kalıyoruz, canım hadi artık çok geç kaldık." Hiçbir ses yok. Yatağa doğru ilerlerdim, Büşra'm yatıyordu. " Büşra'm, kadınım, Büşra'mm!!"
İnna lillahi ve inna ilahi raciun (her nefis ölümü tadacaktır.) Deyip elini tuttuğum da avucunda bir not "İsmail'im , kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Çok istemiştim kutsal topraklarda can vermeyi. Galiba rabbim duamı kabul ediyor. Vasiyetimdir beni senin aldığın gül suyu ile yıkasınlar." Cenaze işlemlerini yaptım, ertesi gün cenazeyi Türkiye ye gönderecektim. Morgta kalacaktı bugünlük. İlaçların etkisiyle dalmışım. Rüyamda Hz. Fatıma'yı gördüm elinde o gül suyu ve Büşra'mı yıkıyordu. Ve gülümseyerek "cennete arkadaş lazım dedi bana."
Kan ter içinde uyandım. Yana yakıla gül suyunu aramaya başladım ama yoktu. Koşarak morga gittim. Görevliye yalvardım , Büşra'mın olduğu kabini açtırdım. "BİSMİLLAH" diyerek açtım yüzünü. Allahım! Allahım bu nasıl bir tebessümdür ya Rabbim. Ellerim titredi , nasıl ağlıyorum orada, öyle güzel bir koku ki naşı insanı büyülüyor âdeta. Biraz daha açınca yığılıp kalmışım orada. Gül suyu kutusu boş bir şekilde yanı başında.
Cennet sana mübarek olsun Büşra'm
cennet sana mübarek olsun Büşra'm...

BENİMLE EVLENİR MİSİN
Bence evlenmelisin benimle,
Bakma sen başkalarının birbirini şöyle böyle seviyorum deyişlerine.
Kalbinden başka hiç bir sermayesi olmayacak kadar zenginim ben.
Seven sevdiğini günaha, harama götürmez, işte tamda bu yüzden bence hemen evlenmelisin benimle.
Sensiz yesrib gibiyim, Eyy benim kalbimin muhaciri, ben sana ensarım. Hadi "EVET" de, Medine olsun yüreğim.
Ama gelirken yüreğinden başka hiç bir şey getirme.
Bırak başkalarının olsun adete töreye dair ne istenirse.
Ellerin bomboş gel, Hiç bir şey olmasın avucunda aklında,
Ayet Ayet severim seni, Seni yaratanın emriyle gel.
Seni seviyorum deyip de sevgili olup günaha itecek değilim,
Hiç bir insan cehenneme gitmeye değmez bilirim.
Seni senden önce el açıp Rabbimden istedim,
"Amin" dersen hemen bu gece, Peygamberin kavliyle gelirim.
Baban "ne iş yapıyorsun" derse;
Doğru düzgün bir işimde, paramda yok, Rabbime güvenerek geldim,
Rızka o kefilken ben nasıl tereddüt ederim Sahip olduğumuz hangi bir şey bizim ki,
Gerçek mülk sahibi odur derim.
Bence hemen evlenmelisin benimle,
Hıçkırıklarını duymalıyım cemaatimde,
Gece hayatımız olmalı teeccütlerimizde.
Damla damla bir kez daha, seni istemeliyim Rabbimden ahiretime,
Hem devam etmelisin Kuranı Kerim okurken kaldığım yerde.
Bence hemen evlenmelisin benimle,
Her şey çok güzel olacak diyemem elbette.
Ama yemin olsun, en kötü günümüzde elim ellerinde,
Pahalı bir hediyem olmayacak belki sana ahir ömrün boyunca,
Ama kalbim, emanet olsun seninkinin yanında.
Bence hemen evlenmelisin benimle,
Akşamı zor etmeliyim işte.
Sabahları gözlerimi sende açmışım bir düşünsene,
Hem ne gerek kalır ki güneşe. Ya kandırmk ne zormuş senide.
İşte şöyle yada böyle. Bence evlenmelisin benimle.
Süslü kelimeler duygusal cümleler kuramam ben,
Enfes yemek yapacak birine değil zaten, senin kalbine ihtiyacım var,
Bence hemen evlenmelisin benımle
Çamaşırdan bulaşıktan o sıkıcı ütüyü falan salla gitsin,
Sabahları gozlerimi sende açmaya ihtiyacım var,
Annemin babamın evlen artık deyişlerinide aldırmıyorum,
Bedenimin değil, ruhumun sana ihtiyacı var.
Kirada oturacağız büyük ihtimalle, tektaş alacak param çıkmaz belkide,
Balayı için parise soz veremesemde, takılan altınlarla umre yaparız yeminle,
Bence hemen evlenmelisin benımle
Hep yanında olacağım diyemem, ek iş yapmak zorunda kalabilirim,
Oğle, ikindi, akşam, yatsı olmasada, her sabah namazında imamın olabilirim,
Çiçekten bocekten şiirden dans etmekten anlamam da pek,
Ama inan ellerimi semaya kaldırınca çok güzel dua ederim,
Bence hemen evlenmelisin benımle
Yemek yapmaktanda anlamam, ama güzel bulaşık yıkarım,
Her gün yaparım diye palavra atamam ama, güzel yaprak sararım
Bence hemen evlenmelisin benımle
Aşkı o abuk subuk romantik anlara sokuşturmam,
Seninle aynı borcu odemeyı bıle aşk sayarım, yemeğe çıkaramasamda ara çikolata alırım.
Duymak istediğin şeyleri pek sayamadım belki ben hayatın gerçekleriyle yaşarım,
Sozler veripte beklentilerini boşa çıkarmam, ben vaad etmem yaparım,
Lüks bir restoranda kahkahını değil, bir kuru ekmekte şükrünü duymak,
Pahalı parfüm yerine teninin kokusunu almak isterim,
Evlen benimle...
Patlıcandan pek hoşlanmam, kahvaltı yapmadan da evden çıkmam,
Herşeyin yokluğuyla imtihan olsakta, seni asla bensiz bırakmam,
Bence hemen evlenmelisin benımle
güne benimle başlayıp benimle bitirmek, aynı sofradan yeyip aynı yastığa baş koymak,
Dünyamız için gülerken ahiretimiz için ağlamak, hani küssekte hiç ayrılmamak,
Benimle aynı evin anahtarın paylaşmak sulu şakalar yapmak benimle yaşlanmak istermisin.
Aynı kaderi paylaşmak seninle yaşayıp seninle olmek istiyorum.
Benimle evlenir misin..?

BENİM CENNETİM BANA BAKAN GÖZLERİNDİR
Kadınım Seni yazmak istedim de dolu verdi gözlerim. Hani nikahımızın bir kaç gün öncesiydi, her şey hazırlanmış heyecan sarmıştı bizi. Babam "sor bakalım mehir ne istiyor" demiş sana gelmiş ve cumaya dahi gitmeye üşenen bana hem dünyama hem de ahiretime yetecek şu cümleyi söylemiştin, " Nur suresini ezberle bu bana yeter." Allah senden razı olsun, sen benim Hakka vesilemdin. Kadınım; Ey dar günlerimin şahidi; hani parasız kalmış, zorda kalmış, kimseye de el açamamıştık ta bir akşam yemeğinde alabildiğim sadece bir ekmeği tebessümünle bölüp ufak parçayı kendine büyük olanı bana vermiş ve bir hadis söylemiştin=Allah bir evin rızkını karı koca muhabbetine gizlemiştir"
Allah senden razı olsun, sen bana aza kanaati öğrettin. Kadınım; Hani kendimizi toparladığımız günlerdi, şükrün vesilesiyle olsa gerek Allah her şeyi vermiş bolluk içindeydik te ben hastalanmış, yerimden bile kalkamazken o gözlerinden istemeden bir kaç damla süzerek yanıma oturmuş ve elimden tutup "Allah seni başımızdan eksik etmesin" demiştin de elinden öpmüştüm senin. Allah senden razı olsun, sen bana annem gibiydin. Kadınım; Hani işyerinde sorun yaşamış çatacak yer aramış eve gelmiş yine her zamanki gibi "hoşgeldin canım" demeni bile duymazlıktan gelmiş hemen sofraya oturmuş o özenerek yaptığın yemeğe bahane bulmuş tersleyip seni daha da büyütüp defol git demiştim de ağlamış mutfaktan hıçkırıklarını duymuş ama umursamamıştım bile.
Ama sen yine sabah erkenden uyanıp kahvaltımı hazırlamış ama gözüme görünmemiştin. her zamanki kahvaltı sofrasından bir fark olmadığını görünce içim titremiş gülüm diye seslenmiştim de sana, sanki yine o ilk günümüzün heyecanıyla bakp şöyle bana bir dirhem güzel söz dilenir gibi de, neden gitmedin deyince ben, "benim yerim senin yanın" demiş ve bir ayet okuyup sana çocuk gibi ağlamıştım kucağında "Ve zamanı geldiğinde, Rabbin sana kalbindekini verecek, seni hoşnut kılacak." [Duha,5]. Allah senden razı olsun, artık sen ahiretimde de eşim olarak isteğimdin. Kadınım; Hani bilirsin ya sen olmadan hiç uyuyamazdım, Sadece bir baş ağrın var diye gittiğimiz hastahanede seni gözlem altına almışlar sen üzülmeyesin, bir daha gözyaşlarına şahit olmayım diye gizlemiştim de halimden olsa gerek ki sen anlamış otutturup yanına beni, belkide herkese ibret olacak şu sözleri söylemiştin;
" Ey emaneti olarak verildiğim kalbi güzel insan, sen iyi ol ki bende iyi olayım. hissediyorum ki artık daha fazla seninle uyuyamayacağım, üzerin açılmasın dikkat et, üşütürsün. Kahvaltılarını ihmal etme, çorapların sağdaki en alt çekmecede, ve sakın namazlarını ihmal etme. Benden sonra ne olur yine sigaraya başlama. Yemekleri sıcak dolaba koyma, beyaz ve renklileri ayrı ayrı at makineye. Yediklerine dikkat et şekerin yükselmesin. ve sakın ve sakın bitanem yokum diye gözlerinden bir damla çıkmasın. Sen benim ağladığıma bakma endişen seni bensiz bırakışım. Seni yarıyolda bıraktığımı hissediyorum kızma bana olur mu, eğer elimde olsa bir an bırakır mıyım seni. Hayatımın en güzel günlerini yaşattın bana, ve senden razıyım da.
Hakkım helaldir sende helal et olur mu? Ha bu arada nasıl görünüyorum çok mu çirkinim bir garip bakıyorsun bana?" Olur mu hiç kadınım ilk gördüğüm gibisin, ay gibisin, gözlerine kurban olurum senin, Doktora çaktırmadan çikolata alıp geleyim mi seversin? - "Hayır demiştin hayır gitme yanımdan, elleriimi de bırakma, bak bir daha söylüyorum cam açık falan yatma. Kış da geliyor kazakların da.....Kadınım Bitanem karıcığım neden sustun sevgilim kadınım kadınım Bitanem canım kadınım kadınım....

BENİM AHİRETİME DUAM SENSİN
Helalim, Fark ettirdinde oysa ne kadar da yanlış izah edilmiş kadını da erkeğide. hangi birinden başlasam ki, erkekler ağlamazdan mı, aşk kadına yakışırdan mı ? Okudum bir kadını en güzel Rabbi severmiş, ve oylede sevmek gerekirmiş. kadınım; Bilirsin ya ben duygularını ifade etmekten ve gostermekten çekinen biriyken, Senin mutluluk nasibini Allah benim kalbime koymuş ve oylede aksettirdi. Ve sen o kadar çok sevilmeyi hak edendin ki, Kalbim seni mutlu edişinden daha ziyade, Acaba onu mutlu etmekte kaçırdığım bir fırsat oldumu korkusunun endişesi taşımakta. Değilmi ki Allah senin ayaklarının altına cenneti seriyor. Ben bir kadının yetiştirdiği erkeğim, ve senide işte oyle sevmekteyim. Huzurum; Ey benim kaybetme korkum,kırılır kabusum, incitme endişem. Sanma ki ben bir şairim, şiir olan senin gozlerin. O gozleri verene kurban olurum senin. Evliliğimizin ilk yıllarında kahvede arkadaşlarla otururken, Evde taş fırın erkeğiyiz gibi, benim sozüm geçer, karşımda korkudan titrer, Yemeğim hep hazırdır, kılıbıkmıyım ben ev işlerinde asla yardım etmem diye, Cahilane sozler soyler, bu ayıplarımızla gururlanırdık. Bilmiyordum ki efendimizin; "Evde eşine yardım eden erkek için, vücudunda olan her bir tüy sayısınca, geceleri ibadet, gündüzleri ise oruç tutularak yapılan bir yıl ibadet sevabı verilir" hadisi şerifini. Peki ya namus kavramını sadece kadınına has zannedişimize ne demeli..? Eğer oyle ise Hz. Yusufun sakındığı neydi..? Erkeğin tesettürü iki kirpiğin birleşmesiydi, ve mahremiyet bedenden once kalpteydi. Şiirim; Hatırlıyorumda sana ilk çiçek alışımı, siyah bir poşette muhafaza, nasılda utana sıkıla girmiştim apartmana, biri gorecek korkusuyla. Yazıklar olsun, nasılda bir kadını mutlu etmekten utanır olmuşuz acaba. Allah cenneti eşlerin birbirine rızasına koymuş oysa. Emanetim; Bakma sen ufacık bir gribken bile kansermişim gibi yatalakmışım gibi hayıflandığıma, Benimde nazım bir tek sana geçiyor napabilirm ki ama, Kalbim annemden sonra yine bir kadının yanında çocuklaşabiliyor işte anla. Bakma sen erkeklik sertlikmiş gibi arada kendimi unuttuğuma, Sen Efendimizin Aişe annemizin ağzına lokmayı koyduğunu hatırlat, Bu yeter yumuşamama, dünya ve ahirette senin şerefinin ne denli büyük olduğunu hatırlamama, Ey benim soframa kendinden tat katan gelincik çiçeğim; Ey benim evimde heyecanla bekleyenim, Aza kanaat edenim, Dünyamda nimetim, ahiretime tek isteğim, Kusurlarımı ortenim. Sana yazılmamış bir şiire harf olmaktan haya ederim. Nasibim; Avuçlarımın arasına yüzünden başka hiç bir şey yakışmadı, Çünkü kalbin Kabul edilmiş duamdı. Oyle sıcaktı. Sen akşamı zor edişimsin, ve aşkın bir o kadar da sabrımdı. Sığdıramıyorum, yemin ederim seni sevmeyi dünyama sığdıramıyorum. Hani dün sabah namazı sonrası duamızı ederken bir kaç damla süzdüm ya, Hani gelip parmaklarınla dokunup siliverdin ya, Hani avuçlarını avuçlarımın içine koyup " Duan neydi bilmiyorum ama amin " dedin ya, Seni Rabbimden ahiretime istedim, Kadınım; Duam sendin..!

07 Aralık 2021, 12:42:03 #6 Last Edit: 07 Aralık 2021, 12:43:41 by hakansen967
HZ.NEVFEL
Bir gün Hz. Peygamber (asm), Allah yolunda cihad etmenin faziletinden bahsediyordu. O kadar ki, o yolda şehit düşenlerin karşılaşacağı nimetler ve göreceği ikramlar dinleyenleri âdeta mest ediyordu. İşte bu dinleyenlerin arasında Nevfel adında birisi de vardı.
Silâhını kuşanıp atına binip Hz. Peygamber'in (asm) yanına geldiği zaman, anneciği de yanında idi.
Kadıncağız ağlayarak:
"Yâ Resûlallah! Benim gözümün yaşına acı. Benim hayatımda gören gözüm ve tutan elim, bu oğlumdur. Bundan başka sığınacak kimsem yoktur. Çok garip ve fakirim. Oğlum da çok gençtir. Harb etmesini bilmez. Soğuğa sıcağa dayanamaz. Sonra ben yalnız kalır, kötü durumlara düşerim. Kimse hâlimi bilmez" dedi.
Resûl-i Ekrem (asm) kadına acıdı ve Nevfel'e:
"Evlâdım, ben sana kefil oluyorum. Cihâd sevabını aynen alacaksın. Şehid olma mertebesini de kazanacaksın. Yaşlı ve kederli annenin rızâsını al, göz yaşlarını akıtma. Bize şefâate gelmişken onu ayrılık ateşine yakma" buyurdular.
Nevfel:
"Yâ Resûlallah (asm), beni cihâddan geri bırakmayınız. Bu arzumdan vazgeçmek elimde değil. Hak yoluna canımı ve başımı koymuşum. Anneme duâ buyurunuz; Rabbim ona çok sabırlar versin" dedi.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (asm), Nevfel'in annesine:
"Gel, bu yiğidi hayırlı yoldan alıkoyma!" buyurdular.
Annesi Hz. Peygamber'in (asm) ricası karşısında:
"Yâ Resûlallah (asm), oğlum savaş hâllerini bilmez, ama onun her hâlini koruyup gözetmen için sana ısmarladım" dedi.
Hz. Peygamber (asm) kadıncağızın bu dileğini kabul ettiler.
Sefer bitti ve İslâm ordusu, pek çok ganimetle birlikte geri döndü. Ancak bazı Sahabeler şehit olmuşlardı. Nevfel de onlardan biriydi.
Nevfel'in annesi Resûl-i Ekrem'in (asm) huzuruna varıp, oğlunu sordu. O Şefkâtli Nebi (asm) bu haberi annesine vermekle onun gönlünü incitmekten çekindi. "Geride kaldı, gelenlerden sor!" buyurdu.
Kadıncağız, Hz. Ali'nin (ra) yanına geldiğinde ona sordu.
Hz. Ali (ra):
"Resulullah'tan sordun mu?" dedi.
Kadıncağız:
"Evet, sordum" deyince,
Hz. Ali (ra), Resûl-i Ekrem'in (asm) kadının kalbini incitmemek için böyle söylediğini anladı ve arkadakileri göstererek:
"Geriden gelene sor" dedi.
Kadıncağız geriden gelen Hz. Osman (ra) ve Hz. Ömer'den de (ra) aynı cevabı aldı.
Yol bekleyen gözleri Hz. Ebu Bekir'i (ra) gördü. Nevfel'ini gelip, Hz. Ebu Bekir'den (ra) sordu. Resûl-i Ekrem'in (asm) mağara arkadaşı, mübarek sakalını dudakları arasında sıkarak içinden:
"Ya Rabbî, bir gönül kırmaktan Habib-i Ekrem'in sakındı ve Ali ve Osman ve Ömer de kaçındı. Ben zor bir halde kaldım. Eğer Nevfel'in şehit olduğunu söylesem, Hz. Peygamber'e (asm) muhalefet etmiş olurum. Eğer 'Geride kaldı, geliyor' desem, yalan söylemiş olurum. Doğru söylesem, bir gönlü yıkmış olurum. Yalan söylersem din yıkılır. Sen bana bir söz ilham et. Bu annenin yanık yüreğini teselli edecek bir kolaylık ihsan eyle..." diye dûa etti ve içten gelerek:
"Yâ Allah!" dedi.
O anda okun yaydan çıktığı gibi Nevfel, elinde kılıç olduğu halde sür'atle geldi.
Hz. Ebu Bekir'e (ra) selam verip:
"Beni mi çağırdın yâ Ebu Bekir? Buradayım!" dedi.
Hz. Ali'ye (ra) ve bütün Ashab-ı Kirama selâm verdi. Bütün sahabeler hayrete düştüler.
Zübeyr bin Avvâm (ra) diyor ki:
Resûlullah (asm) seferden dönünce mescide gidip iki rekât namaz kılar idi.
Bu sefer de Resul-i Ekrem (asm) mescidde oturuyordu. Kapıda bir kalabalık toplandı. Nevfel'in içeri girip selam verdiğini gördüler. Resûl-i Ekrem (asm) Nevfel'i karşılayıp selâmını aldı. Otururken:
"Bu, Allah'ın bir âyetidir, acaba kimin duâsıyle meydâna gelmiştir?" dedikleri sırada, Cebrail (as) gelip:
"Ya Resûlallah (asm)! Şükür secdesi et! Cenâb-ı Hak, ümmetinden Hz. İsa (as) gibi ölüleri dirilten birini yaratmıştır. Allah selâm ediyor, 'Mağara arkadaşın Sıddık sakalı ağzında iken bir kere daha Ya Allah deseydi, İzzetim ve Celalim hakkı için bütün şehidleri diriltirdim. Ben, Ebu Bekir'den razıyım. O da benden razı mıdır? Onun sözünün üzerine Nevfel'i dirilttim. Çünkü o câhiliyet devrinde yalan söylememiştir'" buyurduğunu haber verdi.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (asm), Hz. Ebu Bekir'in (ra) sakalını öpüp Cebrail'in (as) getirdiği müjdeyi haber verdikten sonra:
"Allah sana büyük bir ikramda bulunmuştur. Rabbime hamd olsun ki, ben dünyadan ayrılmadan önce ümmetimden Hz. İsa (as) gibi Allah'ın izniyle ölüleri dirilten birini gösterdi." buyurdu.
Bu olaydan sonra Nevfel iki yıl daha yaşadı.
Evvelki oğullarından başka iki oğlu daha oldu.
Sonra Yemâme harbinde şehit oldu.
Es-salâtü ve's-selâmü aleyke yâ Rasûlallah...

BİZİ BIRAKMA ALLAHIM
Ya Rahman! Ya Vedud! Ya Rahim! Ya Latif! Ey beni en en çok sevenim.. Ey beni en en çok kollayıp gözetenim.. Ey sesimi hep duyanım! Yaralarımı saranım.. Eyy hiç darılmayanım! Çağırınca koşarak gelenim! Ey bana benden yakınım! Ey beni en çok bilenim! Ey en çirkinimden sonra bile "gel" diyenim! Eyy! Dünya terketse, hiç terketmeyenim! Ey en en vefalım..Ey Sevgili, en sevgili! Meded!.. Ahh.. Ey kadrini hiç bilemediğim! Ahh.. Ey nefsimin ilk şahlanışında bir kenara ittiğim.. Ahh.. Ey "Sendeyim" deyip, ülfetlerde kaybettiğim! Ahh.. Ey "Yalnız Sana.." deyip, gayrısına kulluk ettiğim.. Ahh Sevgili! En en Sevgili.. Ahh ya Vedud! Ya Rahim! Ya Sabur... Ahh ya Tevvab! Ya Afuvv.. Ahh ya Rabbi! Ahh Allah'ım Af Allah'ım! Tut sana müştak yüreğimi, affet beni... Hani Rabbim, bir anne nasıl korur-kollar evlatlarını, Onlar istemeden ulaştırır ihtiyaçlarını Bilir neye ihtiyaçları olduğunu Hep hazır ve nazırdır hani Hep verir, hiç düşünmez canını Hani Rabbim, yavrusunun canı acısa canı yanar annenin Hasta olsa yavrusu, kalkmaz eli-kolu, hüznünden kalbi acır hani? Ey Annelerin kalbine, onları "anne yapan" merhameti, Sevgiyi koyan Rabbim! Onlar, okyanusundan bir zerre ile böyle iseler Sen nasılsın kimbilir? Bu duyguyla, gözyaşlarımla kapındayım Rabbim Geri çevirme sana müştak yüreğimi, kabul eyle dileğimi Ya Rahman! Ya Vedud! Ya Rahim! Ya Latif! Tut yüreğimi, bırakma beni ALLAH'ım bırakma bizi ya Rabbi Mevlam bırakma bizi Allahım bizi bırakma.Amin..

BİRİ OLSUN İSTİYORUM
Biri olsun istiyorum.
Ama helal olan biri.
Bir cafe, pastahanede yada tenha bir köşede değil..
Dularımızda buluştuğumuz, biri.
Ellerine dokunabildiğin değil, gönlüne dokunabildiğim.

Biri olsun istiyorum.
Bana bir ben gibi, ona bir can gibi.
Saf tutuşumda cemaatim.
Gözyaşlarımda mendilim gibi.
Suya muhtaçlık gibi, çiçek gibi.
Sırılsıklam olsam, dünyayı bakışlarında bulsam.
Hiç kırmasam, üzmesem, en büyük ve en güzel emanet olduğunu bilsem.
Tebessümünde güneşi bulsam.
Saçlarını tarasam, masallarımda uyutsam.
Öylece baka kalsam, hiç soru sormasam.
Cevabı kendimde bulsam, edebinde kaybolsam.
Haramlarıma durak olsa, beni cehennemden uzaklastırsa.
Hayır duaları etsem ona.

Biri olsun istiyorum.
Hasta olunca baş ucunda kalsam.
Helalim ya hani, elini hiç bırakmasam.
Param olmasada olur, güzelliğinde zenginliği bulsam.
Güzellik dedimse fiziki değil, kalp güzelliği.
Şimdiki sıradan aşklar gibi olmasa.
Yorulmasam, hep koşsam.
Her gün yeni bir şey bulsam.
Şakalar yapsam suluda olsa.
Bana kızsa, kovalasa, yakaladığında gözlerime baksa kıyamasa.

Biri olsun istiyorum.
Ama helal olsun.
Sevgilim, eşim dostum sırdaşım olsa.
En sevgiliyi anarken göz yaşlarında buluşsak.
Hamd etsek Allah' a bizi bizden, bizide kendinden ayırmadığı için.
Ailesine damat olmasam, bir evlatda ben olsam.
Bazen beceremesemde pastalar yapsam..
Mutfağı birbirene katsam.

Biri olsun istiyorum sadece dünyalık değil.
Ahiretimdede onu bulsam, cennetimde cennetim olsa.
Ama helal olsa.
Duam olsa.
Kazancım olsa.
Beni bir an olsun bırakmasa.
Ve ölümüm ne önce ne sonra olsa.
Mevlam ona en yakın olduğumuz anda canımızı alsa.
Ölüm sevdamızın adı olsa..Biri olsun istiyorum.
Ama helal olan biri.
Bir cafe, pastahanede yada tenha bir köşede değil..
Dularımızda buluştuğumuz, biri.
Ellerine dokunabildiğin değil, gönlüne dokunabildiğim.

Biri olsun istiyorum.
Bana bir ben gibi, ona bir can gibi.
Saf tutuşumda cemaatim.
Gözyaşlarımda mendilim gibi.
Suya muhtaçlık gibi, çiçek gibi.
Sırılsıklam olsam, dünyayı bakışlarında bulsam.
Hiç kırmasam, üzmesem, en büyük ve en güzel emanet olduğunu bilsem.
Tebessümünde güneşi bulsam.
Saçlarını tarasam, masallarımda uyutsam.
Öylece baka kalsam, hiç soru sormasam.
Cevabı kendimde bulsam, edebinde kaybolsam.
Haramlarıma durak olsa, beni cehennemden uzaklastırsa.
Hayır duaları etsem ona.

Biri olsun istiyorum.
Hasta olunca baş ucunda kalsam.
Helalim ya hani, elini hiç bırakmasam.
Param olmasada olur, güzelliğinde zenginliği bulsam.
Güzellik dedimse fiziki değil, kalp güzelliği.
Şimdiki sıradan aşklar gibi olmasa.
Yorulmasam, hep koşsam.
Her gün yeni bir şey bulsam.
Şakalar yapsam suluda olsa.
Bana kızsa, kovalasa, yakaladığında gözlerime baksa kıyamasa.

Biri olsun istiyorum.
Ama helal olsun.
Sevgilim, eşim dostum sırdaşım olsa.
En sevgiliyi anarken göz yaşlarında buluşsak.
Hamd etsek Allah' a bizi bizden, bizide kendinden ayırmadığı için.
Ailesine damat olmasam, bir evlatda ben olsam.
Bazen beceremesemde pastalar yapsam..
Mutfağı birbirene katsam.

Biri olsun istiyorum sadece dünyalık değil.
Ahiretimdede onu bulsam, cennetimde cennetim olsa.
Ama helal olsa.
Duam olsa.
Kazancım olsa.
Beni bir an olsun bırakmasa.
Ve ölümüm ne önce ne sonra olsa.
Mevlam ona en yakın olduğumuz anda canımızı alsa.
Ölüm sevdamızın adı olsa.

AYET AYET AŞK
Yusuf ailesinin tek çocuğuydu... Annesi babası Onu en iyi şekilde yetiştirmeye gayret ediyorlardı... İmam-Hatip öğrencisiydi Yusuf...
Yusuf'un uzaktan uzağa sevdiği bir kız vardı... Sevgi... Sevgi sınıfın en ağırbaşlı kızıydı... Başı hep önündeydi... Teneffüs aralarında evden getirdiği kitaplarını okurdu hep... Yusuf derste gizli gizli bakardı Ona... O ise Yusuf'a hiç karşılık vermezdi... Görmezdi bile Yusuf'un Ona ilgisini... Oysa ki sınıfın değil okulun en yakışıklı çocuğuydu Yusuf...
Kızlar onunla arkadaş olmak için can atardı... Ama O dinine düşkün biri olduğundan zinaya düşme korkusundan uzak dururdu onlardan... Ama ne yaptı ise Sevgi'den uzak duramıyordu... Evet göz zinasıydı bu yaptığı... Ama elinde değildi, nefsine yenik düşüyordu...
Birgün cesaretini toplayıp kıza açılmayı düşündü... Herkesin bir sevgilisi vardı... Kendisinin de olmalıydı... Diğerlerinden neyi eksikti ki...
Arapça dersindelerdi... Ders bitiminde Sevgi'ye duygularını açıklayacaktı Yusuf... Bir ara kitabının arasındaki bir kağıt gözüne ilişti... Bir hadis yazılıydı:
"Aşkını gizleyip iffetini muhafaza ederek sabredenin günahlarını ALLAH affedip cennetine koyar..." [İbn Asakir]
Nerden gelmişti ki bu kağıt... Sanki biri Yusuf'un içini okumuştu... Kafası karıştı... Hem Arapça hem Türkçe yazıyordu hadis... Derinlere dalmıştı hadisi okuyunca... Vazgeçti Sevgi'yle konuşmaktan...
Ertesi gün.. Yine Arapça dersinde Yusuf nefsiyle mücadele halinde... Söylemeli içindekileri... Yine bir kağıt ilişti gözüne... Yine bir hadis:
"Ümmetimin üstün olanları aşk belasına düşünce iffetini koruyanlardır..." [ Deylemi ]
Artık anlamıştı... Birisi yazıp koyuyordu... Ama kim..? O sırada öğretmenle gözgöze geldi... Öğretmen gülümsedi... Yusuf başını önüne eğdi... Öğretmen koymuş olmalıydı... Defalarca Yusuf'un Sevgi'ye baktığına şahit olmuştu çünkü... Hem yazı da öğretmenin yazısıydı... Utandı Yusuf ve vazgeçti Sevgi'ye açılmaktan...
Bir hafta sonra...
Sınıf bir dedikodu ile çalkalanıyor... "Sevgi'nin birlikte okula geldiği çocuğu gördünüz mü? Ne yere bakan yürek yakanmış... Sevgilisi varmış..." Yusuf beyninden vurulmuşa dönmüştü... Anladı ki Sevgi'den Ona yar olmayacaktı... Hayalleri suya düşmüştü... Sevgi'den vazgeçmeliydi...
Ertesi gün kitabının arasındaki yine bir not buldu Yusuf... Bu defa ayet yazılıydı...
"Onu işittiğiniz zaman, erkek ve kadın mü'minlerin, kendi vicdanlarında iyi zanda bulunup da "Bu apaçık iftiradır" demeleri gerekmez miydi...?" [ Nur, 12 ]
Yusuf'un beyninde şimşekler çakmıştı... Ne demekti bu... Sevgi geldi hemen aklına... Ve dün konuşulanlar..!
Okul çıkışı yine aynı erkek Sevgi'yi kapıda bekliyordu... Yusuf ise onları seyrediyordu... Sevgi tam gence doğru ilerlerken,
"Abi biraz bekler misin, kitabımı unuttum sınıfta..."
Abi mi...? Demek ki sevgilisi zannettikleri çocuk Sevgi'nin abisiydi... Ayet yankılandı Yusuf'un kulaklarında... Suizan yapıp da işlediği günaha tövbe etti içinden...
Sonraki günlerde Yusuf ara sıra kitabının arasında hadis ve ayetler bulmuştu... Öğretmenine minnettardı... Yanlışa düşmesini engelliyordu her defasında...
Bir ay sonra...
Sınıfta bir hüzün vardı, Babası Yusuf'u şehir dışında bir medreseye
yazdırmış, okuldan almıştı... Yusuf'un okulda geçirdiği son gündü... Okuldan ayrıldığına değil Sevgi'yi bir daha göremeyecek olmasına üzülüyordu...
Henüz ilim öğrenmenin Aşk'tan üstün olduğunu kavrayamamıştı... Çünkü aşk iliklerine kadar işlemişti... Hatta babasına içten içe kızıyordu... Medreseye gitmek de istemiyordu... Herkesle vedalaşmış, Ayrılık zamanı gelmişti.. Kitaplarını çantasına koyarken yine bir not bulmuştu... Ve bir ayetti bu:
"Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır... ALLAH bilir siz bilemezsiniz..."[ Bakara / 216 ]
Bu ayet kendine getirmişti Yusuf'u... Evet bunda da bir hayır vardı... Başını eğdi ve kimseye göstermediği gözyaşları içinde çıktı sınıftan...
Şehir dışındaki yatılı medrese hayatı başlamıştı Yusuf'un... Hocaları ona ilk günden edebinden ve saygısından dolayı hayran kalmıştı..
Herkes Ona geleceğin büyük bir hocası gözüyle bakıyordu... Yusuf'un içi buruktu... Sevgi'den ayrılmak zor geliyordu Ona... Ama dayanmalıydı... Rabbinin bir bildiği vardı elbet...
5 yıl sonra...
Hocası Yusuf'u yanına çağırmıştı...
-Yusuf! Sen şimdiye kadar gördüğüm en iyi talebemsin... Birkaç aya kadar aramızdan ayrılıp ilim hayatına atılacaksın... Evlilik çağın geldi de geçiyor... Bir abimizin kızı var.. Kur'an kursu hocalığı yapıyor... Onu sana uygun gördük, ne dersin...?
Yusuf Sevgi'den başka kimseyi düşünmemişti evlilik için... Ama o çoktan evlenmişti belki de... Hem hocalarına karşı boynu kıldan inceydi:
-Siz nasıl uygun görürseniz efendim... Anneme babama söyleyelim...
Anne babanın da rızası alınarak gidildi kız istemeye... Yusuf'un içi kan ağlıyordu... Evleneceği kişiyi sevemezse Onun hakkına gireceğini düşünüyor ve kahroluyordu... Konuşma ve tanışma faslının ardından sıra kahve ikramına gelmişti... Odaya doğru güzeller güzeli bir kız geldi... Yusuf Sevgi'yi öylesine hayal etmişti ki, gelen kızı Sevgi gibi görüyordu...
Hayır, hayır...! Hayal değildi bu... Sevgi'ydi...
-Bu nasıl bir tevafuk Allah'ım! dedi..
Demek Sevgi okulu bitirmiş, hoca olmuştu... Yerinde duramaz oldu Yusuf... Kendisine uzatılan kahveyi alırken elleri tir tir titriyordu... Fincan tabağını kaldırınca küçük bir kağıt gördü altında... Sevgi'nin gözüne baktı... Sevgi ise hiç bakmadan "Al" dercesine başını salladı...
Kağıdı elinde sımsıkı tutuyordu... Kahvesini bitirince lavaboya gitmek için izin istedi... Odadan çıkar çıkmaz, kağıdı açtı... Okulda kitabının arasına koyulan yazının aynısı ile yazılmış bir hadis vardı:
"Birbirini sevenler için nikah kadar güzel şey görülmemiştir..." [ İbn Mace ]
Yusuf şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşıyordu... Meğer o notları yazan Sevgi' ydi... Yusuf fark etmesin diye hep Arapça dersinde ve öğretmenin yazısını taklid ederek yazıyordu... Yusuf hadis'i tekrar okudu "birbirini sevenler" diyordu... Demek ki Sevgi de Onu seviyordu... Ve yıllar sonra kavuşma zamanları gelmişti...
Söz ve nişan'ın ardından düğün günü gelip çatmıştı... Çok sade bir düğün programı hazırlamışlardı... Yusuf heyecanından yerinde duramıyor, oradan oraya volta atıyordu...
Bir ara elini cebine attı Yusuf... Ve yine bir hadis buldu:
"Evleniniz, çoğalınız..." [ Beyhaki ]
Sevgi'nin bu sürprizleri Yusuf'u Ona daha çok bağlıyordu... Ve tekrar tekrar aşık oluyordu Yusuf...
Artık evlenmişlerdi...
Yusuf evin içinde kendisi için hazırlanmış ayet ve hadisleri bulmaya devam ediyordu... Evlilikle, kadının kocası-erkeğin karısı üzerinde hakları ile, anne baba hakları ile ilgili ayet hadis yazıp bırakıyordu kenara köşeye...
Ve hep içinde bulundukları durum ile alakalı oluyordu bunlar...
3 ay sonra..
Yusuf talebelerinin yanından gelmişti... Ceketini çıkardı, askıya asacakken bir hadis ilişti yine gözüne:
"Evlat kokusu, cennet kokusudur.." [ Taberani ]
Bu demek oluyordu ki baba olacaktı.. ALLAAAAH diye bağırdı birden...
Sevgi başkaları gibi "Ben hamileyim" demektense, her zaman ki gibi hadisle bildirmişti bunu eşine... Hemen Sevgi'nin yanına koştu ve alnından öptü... Artık çocuğunun annesi olacaktı sevdiği kadın...
1 ay sonra...
Yusuf uyandığında başucunda bir not buldu yine... Bir hadis vardı:
"Lezzetleri yok eden, ağız tadını bozan, ümitleri kıran ölümü çok anın.." [ İbni Hibban ]
Neden yazmıştı ki bunu Sevgi...?
Yusuf'un dünya zevkine daldığını mı düşünüyordu acaba... Mutfakta kahvaltı hazırlayan eşinin yanına gitti...
Nedenini sordu...
Başını eğdi Sevgi, üzgündü:
-Bu gece rüyamda senin öldüğünü gördüm, ben de bu hadisi yazmak istedim...
-Merak etme, seni geç buldum hemen öyle bırakıp gitmem, dedi Yusuf..
Eşini teselli için kurmuştu o cümleyi... İçi ürpermişti aslında... Şaka yapıp ortamı yumuşatmak istedi...
Bir hafta sonra...
Sevgi kurstaydı... Yusuf ise kitap okuyordu evde... Birden kalbine bir sancı girdi... Nefesi daraldı... Kalp krizi geçiriyordu Yusuf...
Okuduğu kitabın arasındaki kağıdı eline almaya çalıştı... Ve birkaç saniye içinde canını teslim etmişti meleğe...
Sevgi eve geldiğinde Yusuf'un cansız bedenini görünce düşüp bayıldı...
Kendine geldiğinde yaşlı gözlerle yanına gitti... Dokunamıyordu hayat arkadaşına... Öldüğüne inanmak istemiyordu... O sırada elindeki kağıdı gördü Yusuf'un...
Bir hadis vardı ve altında da bir not:
"Çocuğa güzel bir ad koymak, evladın baba üzerindeki hakkıdır..." [ Beyhaki ]
Oğlum olursa Yusuf, kızım olursa Fatıma...
Anlaşılan o ki, Yusuf ölümle ilgili hadis'i okuduktan sonra ölümün kendisine yakın olduğunu düşünerek bu hadis'i yazmış, kitabının arasına hazır etmişti...
Artık Yusuf yoktu...
Sevgi anne babasının tüm ısrarlarına rağmen kayınvalidesi ve kayınbabasının yanından ayrılmadı... Yusuf onların tek çocuğuydu...
Kendisi de onları terketse kimsesiz kalacaklar, acıları daha da artacaktı... Hem onların torunlarını taşıyordu karnında...
6 ay sonra...
Yusuf'un oğlu dünyaya geldi... Tıpkı Yusuf gibi pek güzeldi... Dedesi onu kucağına aldı...
Ezanını okudu kulağına...
Yaşlı gözlerle ve titrek bir sesle fısıldadı kulağına :
Hoşgeldin oğlum...
Hoşgeldin torunum...
Hoşgeldin ikinci Yusuf'um..
Yusuf'um..

ALLAHIM BİR EŞİM OLSUN
Dua dua sevdiğim
cennetime istediğim
seccadesini yanıma serdiğim
helalimm..
alın yazım
en sevdiğim,en sevdiğin.
omuzuna yaslandığımda
huzur bulduğum.

*Allahım bir eşim olsun
Ebubekir gibi sadık
Ömer gibi cesur
Osman gibi hayalı
Ali gibi Fatıma'sına vurgun
gözlerine tutkun,
haramdan kaçan,
helalinden başkasını
yok sayan..
yüzü nur gibi,
melekler kadar güzel olan
bir eşim olsun...

*Allahım bir eşim olsun
ama senin sevdiğin olsun
senin rızanı isteyen
her daim senden korkan,
ibadetini hakkıyla yapan
bir eşim olsun Allahım..
Allahım sevdiklerine sevdir beni..!
sevdiklerine sevdir beni.!
ya Rabbim sevdiklerine
sevdir Allahım .

ALLAH KULUNA KAFİ DEĞİL Mİ
-Dedim ki ; çok yalnızım
- Dedi ki ; ben ki sana çok yakınım
- dedim ki ; sen bana yakınsın ama ben senden uzağım. Keşke bende sana yakın olabilseydim.
- dedi ki ; rabbini sabah aksam yüksek olmayan bir sesle kendi kendine ürperti ile yalvara yalvara ve için için zikret.
- dedim ki ; Allahım bu da senin yardımını ister.
- dedi ki ; Allahın sizi bağışlanmasını istemez misiniz?
- dedim ki ; tabi ki beni affetmeni çok isterim.
- dedi ki ; öyleyse rabbiniz den bağışlanmayı dileyin. Sonra ona tövbe edin gerçekten Allah esirgeyendir , sevendir.
- dedim ki ; çok günahkarım. O kadar günah la ben ne yaparım ?
- dedi ki ; Allahın kullarının tövbesini kabul edeceğini ve Allahın tövbeyi çok kabul eden , pek esirgeyen olduğunu hala bilmezler mi ?
- dedim ki ; defalarca tövbe edip bozdum , artık yüzüm kalmadı.
- dedi ki ; Allah aziz ve bilendir. O günahları bağışlayan ve kulların tövbesini kabul edendir.
- dedim ki ; ya rab! Bunca günahım var hangisinin tövbesini yapayım ?
- dedi ki ; Allah bütün günahları bağışlayan dır.
- dedim ki ; yani yine gelsem yine beni bağışlar mısın ?
- dedi ki ; Allahtan başka günahları bağışlayacak yoktur.
- dedim ki ; ne kadar güzelsin ya rabbi. Bu sözlerin karşısında içim içime sığmıyor , Allahım seni seviyorum. Rabbim seni çok seviyorum
- dedi ki ; şüphesiz ki tövbe edenlerin ve temizlenenleri Allah sever.
- birden dedim ki ; rabbim benim senden başka kimim var benim?
- ve rabbim buyurdu ki ; Allah kuluna kâfi değil mi?
- dedim ki ; sen ki bu kadar seviyorsun , bana karşı o kadar merhametlisin ben ne yapabilirim.
- dedi ki ; Allahı çokça anın ve onu sabah akşam tespih edin. Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen o dur. Melekleri de size istiğfar eder. Allah müminlere karşı çok merhametlidir. Sana şükürler olsun rabbim ... sana şükürler olsun Mevlam... rabbim sana şükürler olsun...

ALLAH BİR EVİN RIZKINI BEREKETİNİ KARI KOCA MUHABBETİNE GİZLEMİŞTİR
Geçinmekte zorlandığım günlerdi.
Artık daha fazla çalışıyor daha fazla yorgun geliyordum eve.
Dolayısıyla bu beni bir çok şeyden alıkoyuyordu,
Kendimden ve eşimle ilgilenmekten de.
Yorgun mutsuz huzursuz geliyordum ki eve eşim hep sabrediyor,
O ilgi göstermek istese bile içinde bulunduğum maddi sıkıntıdan dolayı
Ne haz alıyor nede içimden güzel bir şey geçiyordu.
Ta ki şu hadis-i şerifi duyana kadar;
"Allah bir evin rızkının bereketini karı koca muhabbetine gizlemiştir."
Ertesi günü ek işe gitmedim, akşam beşte evdeydim, daha kapıdan girer girmez eşime sarıldım. Şaşırdı, bakışları bambaşkaydı, ne oldu dedi;
Sen bana Allah'ın bir emanetiyken ben senden neredeyse yüz çevirdim,
Oysa fark ettim ki ben seni hoşnut ettikçe Allah'ta bizi hoşnut ediyor.
Vallahi bu günden sonra hiç bir sıkıntı beni seni mutlu etmekten alıkoyamayacak.
Doldu tabi gözleri o aza kanaat edenlerin en güzeli.
Sonra dizimde saçlarını taradım saatlerce her olumsuzluğa rağmen.
Artık onun gözlerinde doyuyor onun için bile olsa fazlasını istemiyorum,
Çünkü o benimle mutlu oluyor, başka şeylerin fazlalığıyla değil.
Ve şimdi o kadar da rahatım ki her konuda.
Şüphesiz ki Allah'ın Resulü doğru söyledi

AKŞAM GÖRÜŞMEK ÜZERE BİRTANEMMM
Karıcım şu an iş yerindeyim , Özledim seni de yazmak istedim.
Nedense durmuyor da gözlerim, yine mi aşık oluyorum sana ne.
Şu sıralarda akşamımız için bana yemek yapıyor olmalısın,
Yaptığın her şeyi bir başka iştahla yiyorum, çünkü kendinden tat katansın.
Fark etmediğimi sanma her akşam eve geldiğimde kapıyı ilk günkü heyecanla açansın,
Sen Allah'ın ne güzel emaneti ve ikramısın. Helalim iyi ki varsın.
Hani geçtiğimiz haftalarda ben bir filme dalmışken "uyuyalım mı" demiştin,
Canım sen yat ben şu film bitsin geliyorum demiştim de sende yatıp dizime
"Sensiz uykunun ne tadı olur ki" demiştin.
Hani bir damla gözyaşım düşmüştü yanağına o merak o heyecanlı annem gibi bakıpta bana,
" canım neyin var, ne oldu" demiştin, şu sahne çok etkiledi demiştim.
Özür dilerim sevgilim sana yalan söyledim.
Seni bana kader diye yazana şükretmiştim.
Hastalandığımda hep sen varsın bir baş ucumda, ayrılmıyorsun da.
Yaptığın çorbayı istemiyormuş gibi içtiğime bakma, naz yapıyorum aslında.
Çünkü biliyorum ki ne kadar da istemsiz olsam da hani bole bir küçük çocuğa uzatır gibi uzatıyorsun ya kaşığı ağzıma, hani aslında kalkıp koşacak gibi olsam da o haline
o kadar çok hayranım ki basit bir gribi bile felçliymişim gibi geçiresim geliyor.
Ben senden razıyım Allah'ta razı olur inşallah senden.
Hani neredeyse her namazdan sonra "ne istedin Rabbimden" diye soruyorsun da cevap vermeyip omuzumu indirip kaldırıyorum ya
sende " biliyorum ki " deyip gülüyorsun ya,
O kadar çok hoşuma gidiyor ki isteklerimi bile bu denli iyi bilmen.
Bitanem Allah'ımdan dünyam ve cennetimde ebedi olarak isteyeceğim
'Sen'den başka bir şey bulamıyorum ki.
Başka kim katlanırdı ki bana, her sabah kahvaltıma, çamaşırıma bulaşığıma triplerime nazıma kızmalarıma bazen pervasızlığıma, hiç bir mecburiyetin yokken bunları ikram diye başka kim yapar söyler misin Allah aşkına..?
Önceden zengin olmayı dilerdim Rabbim razı olsun senden,
Gözlerinle aza kanaati öğrettin.
Daha yakışıklı olmak, her şeyden sahip olmak isterdim,
Allah razı olsun senden, yüreğinle şükrü öğrendim.
Daldan dala konan bir serseri idim, Mevlam razı olsun senden,
Beni senden başka herkese, günaha, harama oruç ettin,
Ben Rabbimi en çok seninle sevdim.
Seni bana sevdiren Allah,
Senin sevdirdiğin Allah,
Seni istediğim Allah,
Sen ne güzel bir dost ne güzel eş ne güzel emanet ne güzel vesilesin.
Biliyorum ne yapsam hakkını ödeyemem.
Lakin zerre şüphem yok, sen hakkını da helal edersin.
çünkü bende senin dualarını biliyorum.
Sen dünyamın cennetisin, cennetimin de dünyası olacaksın inşallah.
Senden daha sevimli bir servetim yok,
Kendimi sensiz düşünmekten başka fakirliğimde.
Seni bana verene, en güzele emanetsin kadınımmmm.
Akşam görüşmek üzere.

GELSEYDİN
Sevgili!
Ümmü Mektum gibi
Seni görmeden sana sesleniyoruz
Alıp verdiğin nefesi duyar gibi
Sanki açınca gözlerimizi
Seni görecekmişiz gibi
Sana sesleniyoruz.
Senin huzurunda ses yükselmez.
Edeple konuşulur; edeple susulur.
Hele biz ki bu kapının dilencileri,
El açıp beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi ama
Şu araya giren yıllar olmasa
Medine'ne uzak yollar olmasa
İsmin anılınca yürek yanmasa
Kapında beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi.
Bekliyoruz Sultânım!
Rüyada olsa bile
Belki teşrif edersin diye
Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.
Seni bekliyoruz.
Gelseydin,
Bizim için cennet olurdu gelişin.
Gelseydin,
Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,
'Kardeşlerim' deyişini
Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.
Gelseydin,
Dolaşsaydın sofralarımızı,
Bir tabak fazla görecektin,
Bir bardak, bir kaşık fazla...
Ve sofrada bir yer boş,
Baş köşe! ..
Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye.
Gelseydin,
Dolaşsaydın gecelerimizi,
O 'Kutlu Doğum' gecelerini,
Anneler görecektin.
Sen yeni doğmuşsun gibi,
Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,
Mışıl mışıl uyuyasın diye
Seni sabahlara kadar
Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.
Sevgili!
Gelseydin,
Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi,
Eyyüb Sultan gibi,
Kab bin Malik gibi,
Bir fecir vaktinde,
Henüz yirmisinde yirmi beşinde,
Bırakarak yurtlarını ocaklarını,
Hedeflerine ilahi rızayı koyan,
Arkalarına bakmayı ar sayan,
Yiğitler görecektin.
Onlar senin yiğidin,
Elleri, o öpülesi elleri,
Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,
Senin köyünün hayaliyle ısındılar.
Gelseydin,
Gecenin zifiri karanlığında,
Uykunun en tatlı aralığında,
Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa
Gençler görecektin.
Gözyaşı dökerken günahlarına,
Veysel Karani'den istediğin gibi,
İnsanlığa dua eden gençler görecektin.
Gelseydin,
Asr-ı saadet gibi olmasa da,
Koklanmaya değer güllerimiz vardı.
Yine senin ikliminde yetişen.
Ama sen gelseydin,
Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! !
Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek...
Hz.Vahşi gibi...
Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken
Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.
Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa
Bakışları yerdeydi.
Edepten göz göze gelmezlerdi.
Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin.
Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,
Bir de Ömer(R.A.) ...
Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi
Pencerelerde, kapı önlerinde,
Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var.
Gelseydin,
Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,
Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.
Sevgili!
Hakiki aşıkların sana doğru uçarken
Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.
Dünya güzelliğiyle kollarını açarken
Bize düşen el açıp kapında beklemekti.
Sevgili!
Bekliyoruz! ...

07 Aralık 2021, 12:44:58 #8 Last Edit: 07 Aralık 2021, 13:31:37 by hakansen967
EĞER BİR DAHA ALLAHA İŞİNİZ DÜŞMEYECEKSE
Gazneli Mahmut, İslam'ı yaymak amacıyla Hindistan'a on sekiz sefer düzenlemişti. Bu seferlerin birinde oldukça şiddetli bir direnmeyle karşılaşmış, bu zor durumdan kurtulmak için Allah'a şöyle niyazda bulunmuştu: "Ey Rabbim! Sen yardım edensin. Bizlere yardım eyle. Şayet bu savaştan galip çıkarsam aldığım bütün ganimetleri yoksullara dağıtacağım." Gazneli Mahmut, bu seferden zaferle çıkmıştı. Elde ettiği ganimetleri de yoksullara ve garibanlara dağıtmaya başlamıştı. Ancak sultanın yanındaki vezirler bu durumdan hoşnut olmamışlardı. Bu durumu sultana, "Aman sultanım! Ne yapıyorsunuz? Bunca değerli altınlar, inciler fakir fukaraya dağıtılır mı? Hem onlar, bunların kıymetini ne bilecek? Üstelik devletin bu ganimetlere ihtiyacı var!." diyerek bildirmişlerdi. Gazneli Mahmut'un kafası bu sözler üzerine karışmış, kararsızlığa düşmüştü. Bu kararsızlıktan kurtulmak için devrin âlimine bu durumu danışınca Âlim, Gazneli Mahmut'a şu şekilde tavsiyede bulundu: "Sultanım! Bunda kararsızlığa düşecek bir taraf yok! Çok basit bir tercih karşısındasınız. Eğer Allah'a bir daha işiniz düşmeyecekse hemen adamlarınızın dediğini yapın, ganimetleri hazineye koyun; ama Allah'a tekrar işiniz düşecekse verdiğiniz sözü tutun, adağınızı yerine getirin, ganimetleri yoksullara dağıtın." Zor zamanlarda, sıkışık anlarda verilen sözler; durumlar iyileşince unutulmamalıdır. Aynı sıkışık durumlara düşmemeye garanti kimse edemez.

RÜYA İLE İMTİHAN
Allah'ın sevgili kullarından biri bir rüya görür; rüyasında kendisine şöyle denir:-Sabah olunca, karşına ilk çıkanı ye, ikinci çıkanı sakla, üçüncü çıkanın dileğini kabul et, dördüncü geleni üzme, beşinciden de kaç!
Sabah oldu; dışarı çıktı. Yola koyulup gitti. Karşısına bir dağ çıktı. Bu koca dağı görünce şaşırdı. Kendi kendine şöyle dedi:
Rabbim bana bunu yememi emretti.Sonra şöyle dedi:Rabbim bana gücümün yetmeyeceği bir şeyi emretmez.Onu yemeye karar verdi. Dağa doğru yürüdü. Yaklaştıkça dağ küçüldü. Tam yaklaştığı zaman koca dağ bir lokmaya dönüşmüştü. Onu tutup yedi, baldan tatlı buldu. Allah'a hamdetti, yürüyüp gitti. Karşısına altından bir leğen çıktı. Şöyle dedi:
Rabbim, bunu da saklamamı emretti. Bir çukur kazdı, onu gömdü. Yürüdü, az gittikten sonra dönüp baktı. Leğen toprak yüzüne çıkmıştı. Geri döndü, tekrar gömdü. Biraz gitti; baktı ki, yine çıkmış bir daha gömdü, yine toprak üstüne çıktı. Kendi kendine,"Ben emredileni yaptım." diyerek bırakıp gitti.Karşısına bir kuş çıktı. Peşinden bir şahin onu kovalıyordu. Kuş ona şöyle dedi:
-Ey Allah'ın sevgili kulu, beni sakla. Bana yardım et.Onu aldı. Koynuna sakladı. Peşinden şahin geldi; şöyle dedi:-Ey Allah'ın sevgili kulu, ben açım. Sabahtan beri de bu kuşun peşindeyim. Onu yakalamak istiyorum. Kısmetime engel olma.Kendi kendine şöyle dedi:"Üçüncünün dileğini yapmam emri verildi, yaptım. Dördüncüyü üzmemem emredildi. Şimdi ne yapacağım?Bu işe şaştı. Sonra bıçak aldı; kendi uyluğundan bir parça et kesti, şahine attı; o da kapıp kaçtı. Daha sonra kuşu saldı. Bundan sonra, yürüyüp gitti. Kokmuş bir leş gördü. Onu da bırakıp kaçtı. Akşam olunca şu duayı yaptı:
–Ya Rabbi, emrini yerine getirdim. Bu işlerin manası ne ise bana bildir.
Daha sonra, rüyasında şöyle anlatıldı:
-Birinci görüp yediğin öfkedir. Önce koca bir dağ gibi görülür; sabırla öfke yutulursa, baldan tatlı olur.
İkincisi iyi amelindir. Ne kadar saklarsan sakla; yine meydana çıkar. Üçüncüsü, sana bırakılan bir emanettir, ona hıyanet etme. Dördüncüsü şudur: Bir insanın sana bir dileği ulaşırsa, onu yerine getir; isterse sana lâzım olan bir şey olsun. Beşincisi gıybettir. İnsanların gıybetini edenlerden kaç. Şüphesiz her şeyi bilen Allah(c.c)'tır...

BESMELENİN FAZİLETİ
Saliha bir kadının, münafık ve cahil bir kocası vardı. Bu kadın "Bismillahirrahmanirrahim" diye besmele çekmeden hiçbir işine başlamazdı. Münafık kocası, onun bu haline çok kızar, kadıncağıza yapmadığı eziyeti bırakmazdı. O saliha kadın ise, kocasının eza ve cefalarına sabreder ve onun doğru yola gelmesi için, Allah'a dua ederdi. Bir gün, o zalim adam iyice öfkelenmişti. Karısına yapacağı eziyet ve kötülük için bir bahane arıyor ve kendi kendine:
"Şuna bir oyun çevireyim de görsün. Bakalım onu rezil olmaktan kim kurtaracak?" diye söylenip duruyordu. Başkalarına açıkça söylemediği inkarcılığı, artık bütün çirkinliğiyle, içinde dolup taşmıştı.Hanımını çağırdı. Ona bir kese altın vererek: "Bunu iyi sakla!" diye tembih etti. O saliha kadın da, kocasının emri üzerine hemen gitti. Besmele'yi çekerek keseyi iyice sakladı. Fakat kocası olan münafık adam da onu gizlice takip ediyordu. Sonra, karısının haberi olmadan keseyi ordan aldı. İçindeki altınları boşaltarak keseyi derin bir kuyuya attı. Aradan çok geçmeden, yine hanımını çağırdı:"Sana verdiğim bir kese altını hemen getir" dedi. Kadın koştu, keseyi sakladığı yere;
"Bismillahirrahmanirrahim" diyerek elini uzattı. Tam o anda, Allahü Teala Hazretleri'nin emriyle melekler tarafından kese kuyudan çıkarılıp, yerine kondu. Yalnız ıslanan keseden sular damlıyordu. Kadın, kesenin neden ıslandığını anlayamadı, getirdi. Kocasına teslim etti. Adam, içi altınla dolu ıslak keseyi görünce çok şaşırdı. Karısının söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu anladı. Sonra karısına: "Sana çok zulmettim, çok canını yaktım, beni affet" diye yalvarmaya başladı. Allah'a tevbe ve istiğfar etti. Allah'ın salih kullarından biri oldu. O günden sonra, dua ve yakarışlarında hep şöyle derdi. "Ya Rabbi! Bana dünyam ve ahiretim için hayırlı, saliha bir kadını eş olarak verdiğin için, sana hakkıyla şükretmekten acizim, beni affet Allah'ım."O saliha kadın ise: "Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki, duamı kabul edip, kocamı salihlerden eyledin". Diye dua ediyordu. Sabrın kendisi acıdır, lakin meyvesi tatlıdır..

HERKES KENDİ İLİŞKİSİNİ FARKLI ZANNEDER
Bir kardeşimiz sormuş demiş ki "bir sevdiğim var ve birbirimizi Allah için seviyoruz, ciddiyiz ve evleneceğiz."
_tabi ki şeytan nabza göre şerbet verir. Şeytan, ne bayana ne de erkeğe, sizinle zina etmeye geldim dedirtmez, karşıdakine Ama "sizden çok haşlandım, sizi tanımak istiyorum, çok güzelsiniz, gözlerimi alamıyorum, size âşık oldum..." gibi şeyler dedirtir. Ve de sanki gerçekte öyleymiş gibi hissettirir. Lakin bunun altın da yatan gerçek, sizinle zina etmeye geldim demektir. Kim ki nikâhlınız olmadığı halde " seni Allah için seviyorum" diyorsa yalandır. Evlilik öncesi bütün edebiyatlar baştan sona yalandır. Bir kafe ye gitmiş olsanız sevgilinizle "garson bize iki çay getir." Diyen bir sevgiliniz olmaz ama "bakar mısınız Rica etsem iki çay alabilir miyiz?" Diyen sevgiliniz olur. Onu bu şekilde konuşmaya iten şey aslında şeytandır, lakin kendisi bile bunu fark edemez. Haram olduğu için sizi etkileyebilmek namına bunu yapar ve bu kişiyle evlendiğiniz de, size : "kadınım bir çay demler misin, baş başa içelim." Demez. Ama sizin beklentiniz hep bu yönde olur. Fakat evlendiğiniz de duyacağınız şey "kız bir çay koy da içek" ten öteye gitmez. Maksimum evlendikten bir 5 yıl sonra. Sizinle sevgili olmaya birisi aday dahi olsa o kişinin evlendiğiniz de sizi aldatma olasılığı, çok ama çok yüksektir. Sizinle sevgili olmaya aday olabilen insanı demek ki Allahın bir şeyleri haram, yasak kılması bir anlam ifade etmiyor demektir. Dolayısıyla o kişinin hata namına size yapmayacağı çok fazla bir şey olmadığını gösterir. Şuna adınızdan daha çok emin olun ki, eğer evliliğinizi bu şekilde sevgili hayatı ile başlatmış sanız, hem dünyada hem de ahirette mutlak pişman olacaksınız. Kimse kimseyi nikâhsız Allah için sevemez. Sizi gerçekten seven bir kişi sizi asla harama, günaha sürüklemez. Bu zihniyete sahip olan ise kendini de zaten o harama götürmez. Biz aman kalbi kırılmasın diye RABBİMİZİ incitiyoruz. Fark edemiyoruz, aslında biz rabbimize ihanet ediyoruz..

ŞEYTANIN YENİ OYUNU
Selamun aleyküm size hayatımdan bir bölümünü anlatmak istiyorum. Eşimle bir arkadaş dolayısıyla tanıştık. 10 eylül 'de başladık konuşmaya, 14 şubatta sevgili olduk. Her şey çok güzel gidiyordu, beraberdik hep. Ben Trabzon da okuyor o ise Antep'te yaşıyordu. Bana sürekli sürprizler yapıyor bir bakıyordum ki karşıma çıkıyordu. Sürekli yanıma geliyor Bana hep "SENİ ALLAH İÇİN SEVİYORUM"derdi. ben de bu sözüne kandım zaten. Doğum günümde bana bir kitap yazmıştı. İkimize özel bir Kitabın her şeyini kendi yazmıştı. Bir çift te çocuk ayakkabısı almıştı. Ben de bu olaydan, Çok etkilenip konuştuğumu aileme anlattım. Ailem, karşı çıktı haliyle çünkü ben Trabzonlu o Urfa'lıydı. çok kültür farkı vardı arada ki ben yaşayınca öğrendim. Ailem haklı çıktı. Okul bitti istemeye geldiler, ailem sırf benim zorumla verdi. Sonra kavga çıktı, ben kaçtım. Antep'e gittik her şey çok güzeldi. Meğersem ben öyle biliyormuşum. O beni aldatıyor muş , benim haberim yokmuş. Ailemle barışmıştık düğünümüz oldu, İkimizde çalışıyorduk. Herşey çok güzeldi çok şükür, tartışmamız oluyordu illa ki ama güzeldi yine de. Ben ona günden güne daha çok bağlanıyordum. Düğünden on ay sonra tatile çıktık eve dönüş günü, " ben senden ayrılmak istiyorum "dedi. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Şaka sandım inanmadım, ama doğruydu. Çok yalvardım ikna edemedim. Bana zorla ailemi arattırdı. Bende söyledim , Antep'e döndük. Boşandık , bana herkesin içinde "seni istemiyorum artık!" Diyordu. Eskiden benim için ölen o adam. Bana mehrimi verip zorla otobüse attı ve ailemin yanına Ankara 'ya gönderdi. Ailem hep arkamdaydı ama ben çok kötüydüm çünkü eşimi çok seviyordum ve hamileydim ama eşimin hamile olduğumdan haberi yoktu. İki hafta sonra pişman olup, yalvarıp, gelip beni aldı. Yeminler etti bir daha olmayacağına dair. Ailem de hamile olduğum için gönderdi beni, gittim tekrar Antep'e. Hemen nikah kıydık. İyiydik çok şükür ama bu da çok sürmedi. Çocuğumuz oldu, dünyalar tatlısı bir oğlumuz. Adını -umut efe- koyduk. Bize biraz umut olsun diye. Ama her şey yine kötüye gitti. Oğlum beş aylıkken beni yine aldattığını öğrendim. Sesimi çıkarmadım, oğlum için sustum, içime attım. Ama sürekli bana yalanlar söylüyor, artık benimle ilgilenmiyordu. Benden gizli İstanbul'a , kızın yanına gidip geliyordu. Oğlum altı aylık oldu, beni aldı karşısına "olmuyor Kübra , ben seninle ayrılmak istiyorum" dedi. Yine yapmıştı işte, yine beni oğlumla baba evine yollayacaktı. Çok yalvardım dedim ki: " bak, yapma oğlumuz için yapma. Tamam sen gene o kızla gez toz ama boşanmayalım. oğluma yazık" ama beni dinlemedi. Oğlumla beni uçağa attı ve gönderdi. 17 aralıkta geldik Ankara ya, annemler bilmiyordu hiçbir şeyi. Sadece teyzem biliyordu. Kardeşim askere gideceği için sürpriz yaptım dedim herkese. Annem beni karşısında görünce eşimi aradı ve"sağol oğlum Allah senden razı olsun" dedi. O an o kadar kötü oldum ki , ama sustum. Dedim ki belki gene barışırız. Ama olmadı , Ankara ya geldi ben tabi gene yalvarıyorum. Ama o elinde boşanma evrakları ile gelmiş. Baktım olmuyor, anlattım aileme durumu. Ama o kadar zor bir durum ki kaçarak evleniyorsun , ailene karşı çıkıyorsun ve şu anda yine ailenin yanında sın. Allahım kimseye yaşatmasın. 18 mart ta boşandık. Ama eski eşim o kadar rahat ki bana karşı, çocuğu görmek için yanıma sevgilisiyle geliyor. kadar alçalıyor ki karşımda. Artık eskiden canımı vereceğim adamın bana yaşattığı şeylere bakın. Çok zor bi durum. Ben sadece oğluma üzülüyorum, daha 25 yaşındayım. Ama çok çektirdi bana, çok şükür atlattım biraz ama sizin videolarınızı (İsmail şahin) izleyip ağlıyorum. Dediğiniz gibi "haram temel üzerine evlilik kurulmazmış. Hep mutlu bir yuvam olsun istemiştim rabbimden ama olmadı. Sizinle niye paylaşıyorum bu durumu bilmiyorum ama içimden geldi, yazdım. Bir yazınız da demişsiniz ki "kim ki nikahlınız olmadığı halde , sizi Allah için seviyorum derse. bu yalandan daha büyük bir yalandır." Ne kadar doğru söylemişsiniz. Bunu anlamak benim bütün hayatıma mal oldu.!!

PİŞMANIM
Gecenin bir yarısı yüreğimde tarifsiz bir buhranla uyandım. Derin dehlizlerin içinde kaybolmuş gibiyim sanki. Aylar hatta yıllardır yaşadığım iç çekişmelerimin. Kendimle kavgalarımın bir sonucuydu belki de bu. Yapmak isteyip de yapamadıklarım , ötelediklerim , hiç gelmeyen yarınlarım. Bırakmak isteyip te bırakamadıklarım , tutunmak isteyip te tutunamadıklarım... çok şey vardı çok yaşadığım gelgitlerden yorulduğumu , bedenimin bir neşter ucuyla mütemadiyen deşelendiğini hissettim. Birden şu gecenin karanlığı ya kabrin karanlığı olsaydı dedi iç sesim. Doğru ya kabir derin ve karanlık, yalnız ve çok sessiz olacaktı. öyle değil mi? Oysa hayatın keşmekeşi , bitip tükenmeyen telaşları hep sonsuz hayatı unutturuyordu bana. Ya şimdi kabir de olsaydım? Toprak üstüme az önce örtmüş olsaydı mesela? İlk günüm ilk gecem nasıl geçerdi? Çocuklarım gelir miydi aklıma ya da eşim... Hiç bitmeyecek sandığım , bensiz yürümeyecek sandığım işleri kim yapar? Kim yoluna koyardı ? Her gün düşündüğüm yavrularım ve onlar için çırpınışlarım , dualarımı kim yapacaktı... evim , eşyalarım , yatağım , sandığım , ayakkabılarım... benden sonra kime kalır? Kim sahiplenirdi? Ya pişmanlıklarım! "Ölen her insan pişman olacaktır." Buyuruyordu Resulümüz. " Müminlerde mi ya Resulullah "diye soran ashabına; " evet ,onlar da dudaklarının Allah adıyla ıslanmadığı her an için pişman olacaktır " diye cevap veriyordu. Müslümanlığım geldi sonra aklıma ? AHHHH bu ne acı bir pişmanlıkmış meğer. İşlerimin arasına sıkıştırdığım , şöyle uzun uzadıya kılamadığım namazlarım. İşler yetişmez korkusuyla hızlanan secdelerim , rükularım... işler çabuk bitiyor muş demek ki , bir nefeslikmiş hepsi. Yok ,yok ebedi arkadaşımın kıymetini hiç bilememişim ben , ona ne çok vefasızlık etmişim , onunla neden daha çok zaman geçirmedim , çok samimi olamadım. Halbuki ne çok faydası olurdu şimdi bana , yan yan bakıp geçmezdi ızdırabıma. Geri dönesim geliyor. İçime sindire sindire namaz kılasım , içermiş gibi kuran okuyasım geliyor. Rafta hep gözümün önünde duran Kur'an'ım , her an beni mahzunca süzen kuranım... ne zaman okuyacak olsam , hep bir engel çıkardı , yapabilecek şeyler gelirdi aklıma. Ara sıra okuduğum iki sayfayla tüm sorumluluğu üzerimden attım sanırdım. Yüzümde bir sivilceden kalan lekeyi dert ederiz , oysa buraya girer girmez beden de hızla çürümeye başlıyor. Toprak ezelden beri beni bekliyormuş gibi... sıkıyor sıkıyor kemiklerimin kırıldığını, iç içe geçtiğini , çıtırtıları duyar gibi oluyorum. Allahım çok yalnızım ve çok korkuyorum. Koca bir ömrü nasıl heba ettim. Oysa yapabileceğim ne çok şey vardı. Onlar orada "rabbimiz bizi çıkar önce yaptığımızın yerine iyi şeyler yapalım " diyen , feryat edenler ; size " düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bi ömür vermedik mi " . Küskünlüklerim , kızgınlıklarım , kıskançlıklarım , sahip olamadıklarıma hayıflanmalarım... ne kadar da boş , ne kadar da gereksizmiş. Aldırmam sanırdım ama " NE DERLER " sözünü beynime mıhlamışım sanki. Kınanmaktan çok korkarmışım meğer. Biliyorum ardımdan iyi konuşan da olacak . güler yüzlü , tatlı dilliydi diyecekler. Bir zaman sıkça daha sonra arada düşeceğim akıllarına... ama sonra , en yakınım bile unutacak. Bir Arife bir de bayram günlerin de hatırlanacağım. Yüzüm , sesim unutulacak ellerim ,gözlerim unutulacak. Tek o unutmayacak , ufak tefek yaptığım her şey amel defterimde. kabir bana mesken , kabir bana kucak belki korkunç bir mahzen olacak. Evim , yurdum , günüm , gecem burası artık. Dünya ya açılan bütün kapılar kapandı. Yalnızlık , yapayalnızlık sardı dört bir yanımı. Pişmanlık bana hakim olan tek duygu şimdi. Saniyelerdir , verirsem geri alamam diye tuttuğum nefesi büyük bir telaşla geri verdim. Ve bir uyanış ama ne uyanış. Yaşadığıma inanmak için aynaya koştum , gözlerim kıp kırmızı yerinden fırlamış sanki. Çok şükür yaşıyorum hala zamanım var. Bir nefeslik bile zamanım varsa en azından bir "SÜBHANALLAH " diyebilirim. Eğer önümde yaşanacak daha uzun yıllar varsa neler neler yapılmaz ki şu hayatta. Namaz , önce namaz. Önce namaza başla , sarıl kurana , dikkat et helal lokma , kul hakkına. Öğren dinin inceliklerini , bir yad et sahibi zamana , dahası kırdılar mı seni ? Boş ver aldırma. Sen gayret et iyilik yapmaya. Her işinde söyle " BİSMİLLAH " düşürme dilinden " LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDEN RESULULLAH "... Dualarınızda bulunmak dileğiyle...

EN GÜZEL AŞKLAR NİKAH İLE BAŞLAR
Ben evliliğin bu kadar güzel bir şey olduğunu bilmiyordum. 25 yaşını aştığım da artık ailem çok fazla baskı kurmaya başladı evlenmem için. Olabildiğince kaçmaya çalıştım lakin daha fazla dayanamayıp kabul ettim. Rabbimin ikram ve ihsanı olsa gerek ki sevgili hayatı gibi bir haram geçmişim olmadı. Namazında Niyazında biriyim. Çok yakın olmasa da tanıdığım bildiğim bi akrabamızın kızını tavsiye etti annem , bende kabul ettim. Neyse gitmeler , gelmeler , istemeler , düğün falan derken evlendik. Evlendik ama evde varlığımla yokluğumun arasında bir fark yok. Bunu ben bile hissediyorum. Eşim ise hep sabrediyor. Neyse böyle ruhsuz , mutsuz 3 yıl geçirdik. Aynı zamanda o kadar çok kızıyorum ki kendime böyle yapacaktın neden evlendin. Hele ki eşimin benim umursamazlığıma , pervasızlığıma sabredip , her akşam o eve geldiğimde kapıyı ilk günkü heyecanla açıp " hoşgeldin " deyip tebessüm edişi , Haksız olduğum halde ben bağırıp çağırırken , onun sabredişleri beni hem eziyor hem de daha çok çileden çıkarıyordu. Yine böyle bir gece de düşündüm ki bu işin devamı yok. Boşanmalıyız ama ortada bir sebep bile yok. Dedim ki ne olursa olsun bu iş bitecek. Sabah her şey normal kalktım işe gittim. Akşama kadar bir bahane bulamadım. İş yerinden çıkmak üzereydim ki patronum hiç olmayacak bir şeyden bana yüklendikçe yüklendi. Öyle bir fırça hayatım da hiç yemedim. Sinirliyim ki nasıl küplere biniyorum. Kapıyı çalıp onun o güler yüzlü açması ile patladım artık. Çektim kolundan sertçe aldım karşıma ağzıma geleni sayıyorum , neler söylüyorum anlatamam. Kaldırdı başını öyle bir baktı ki gözlerimin ta içine , sanki korktum bi an. Dondum kaldım öylece. Bir tek kelime söyledi bana ve ben bittim , tükendim. Elim ayağım kesildi gitti , nasıl ağlıyorum hıçkırırcasına , duramıyorum ayakta dizlerimin üzerine çöküverdim. Sanki daha önce hiç duymamışım gibi ama öyle bir etkiledi ki beni , oysa daha önce duymuştum insanı çok sakinleştirdiğini. Dedim ki ; " bir daha söyler misin ? " - " La ilahe illallah "...
Kelime-i tevhid islama girişin anahtarıydı ve benim de kalbimin tam yerinde , zamanında öylesine güzel bir telaffuzla söylemesiyle açılı verdi. Şimdi nasılım biliyor musunuz ? Onu bir an mutsuz edeceğim diye ödüm kopuyor. Anladım ki rabbini bilmeyen , kendini bilmez , kendini bilmeyen eşini bilmez. Değilmiş mutluluk istikamet , insan yaptıklarıyla oluyor mutlak müstehak. Şimdilerde duyduğunuz o aşk sözleri " seni Allah için seviyorumlar " falan filan hepsi yalan. İnsan evlenmediği birini Allah için sevemez. Şeytanın sevdirdiğini de fark edemez. Efendimizin (s.a.v)' de buyurduğu gibi ; " birbirini sevenler için nikah kadar güzel bir şey görülmemiştir. "
Unutmayın en güzel ve gerçek aşklar nikah ile başlar...

SAHİ DİLİMİZDEKİ KADAR SEVDİK Mİ RABBİMİZİ
Sahi dilimizdeki kadar sevdik mi rabbimizi ? Mesela annemiz gibi sevdik mi ? Annemizin bize karşı şefkat ve merhametine güvendiğimiz kadar rabbimize güvendik mi ? Ya da babamız dan korktuğumuz kadar korktuk mu ? Bir hata yapmak üzereyken babam görürse diye vazgeçtiğimiz gibi korkup ta nefsimizin isteğine tercih edip ben Allah'tan korkuyorum dedik mi ? Sahi bir dostumuzu sever bir dostumuza açılır gibi döktük mü rabbimize içimizi ? Hani alıp dostumuzu da bir tenhaya da acıya , hüzne , sevince dair her şeyi anlatıp ta iyi ki varsın deyip güveniriz ya işte öyle seccade de ağlayı ta döktük mü rabbimize içimizi ? Ya da eşimizi sever gibi sevdik mi rabbimizi ? Sözüne ( Kur'an'ı Kerim ) sadakat gösterdik mi ? Kur'an'ı Kerim'i , hani şu daha içinde neler yazdığını bilmediğimiz halde uğrunda ölürüz dediğimizi ? Bunları bir insana karşı yapsak ve sevdiğimizi de söylersek acaba bize nasıl bir tepki verirdi ? Sahi dünya hayatı ya da bir diploma için harcadığımız emeği , sabrı sonsuzluğumuza ya da onun rızası namına harcadık mı ? Onun bizden razı olmasını beklediğimiz gibi önce biz onun verdiklerine rıza gösterdik mi ? Ya da insan sevdiğine kavuşmak , onunla buluşmak en azından ufak da olsa sürprizler hazırlamaz mı? Mutlu etmez mi ? Seni seviyorum , sana güveniyorum , sana sığınıyorum demez mi ? Kıskanmaz mı hep , beni daha çok sevmeli diye çapalamaz mı ? Sevdiğine karşı bir hata yaptığında insan kendinden utanmaz , af dilemez mi ? Sahi insan sevdiği ile buluşmaya gitmemezlik eder mi ? Gidiyorsa da süslenmez , Kıymet , değer verdiğini göstermez mi ? En azından müdürüne , patronuna gösterdiği saygıyı vermez mi ? Oysa ki asıl rızık verenin kim olduğunu bilirken ya da insan sevdiğinden ümidini keser mi ? Beni affetme benim canımı yakacak der mi ? Emanetine , hediyesine ; sadakatsizlik , ihanet eder mi ? Aynı hataları tekrar tekrar eder mi ? Sahi dilimizdeki kadar , söylediğimiz kadar ya da sevdiğimiz bir insan kadar gerçekten rabbimizi sevdik mi

ANNELERİMİZE
Annem,
Ey yokluğunu hayal ettiğimde kalbim yerinden fırlayacakmış gibi hissettiren,
Ey hüznümü kederimi sevincimi daha ben bir tek kelime etmeden anlayan,
Ve yerini hiç kimsenin asla dolduramayacağı tek insan,
Hiç bir kelime bulamadım ki "anne" kadar anlam yüklü olsun.
Ciltler dolusu kitap yazsam sana, bir tebessümünün verdiği huzuru anlatabilir miyim acaba.
Ey beni kendinden öte düşünüp nefsine tercih edenim.
Değil mi ki Rabbim senin ayaklarının altına cenneti seriyor.
Değil mi ki Allah ona karşı of bile demeyin buyuruyor.
Bilemiyorum, yemin ederim senin hakkın nasıl ödenir bulamıyorum.
Ey uykunun en tatlı aralığında, ben ağladığımda bir kez olsun banane demenden,
İhtiyacımı gideren eşsiz insan, sen dünyada da ahirette de ne büyük şeref sahibisin.
Eş olduğunda başka başka mükafatlar, anne olduğunda bambaşka.
Sen Allah katında ne kadar da yücesin.
O kalbini verene kurban olurum senin.
Hiç kimse olmadı ki, sen gibi Rabbimi anlatsın bana,
Öyle ki; senin bana karşı şefkat ve merhametini hissedince hep,
Peki seni böyle ince ruhlu yaran nasıl da şefkat ve merhametlidir diyorum.
Ya her kusurlarımı örtüşüne ne demeli, ve asla yüzüme vurmayışına,
Ya da hala her sabah kahvaltı soframda ki sana.
geçtiğimiz günlerde,
"öleceğim için değil de, seni göremeyeceğim için üzülüyorum" dedin.
Ya o güzel gözlerini verene kurban olurum senin.
Annem,
Ayaklarından öpsem kirpiklerim canını acıtır mı..?
Annem,
Allah beni senin yokluğunla sınamasın,
Ama benim acımı yaşamana da dayanamam,
Rabbim canımızı aynı anda alsın.
Annem,
Her duamda seni Rabbime anlatıyorum,
Cennet sana mübarek olsun annem,
O kalbini verene kurban olurum annem.


AŞKINI GİZLEYİP İFFETİNİ MUHAFAZA EDENLERİN SEVDASI
Genç kız heyecandan sürekli kapıya bakıyordu. Birazdan sevdiği ile görüşecekti. Söyleyeceği her söz gelecekleri için çok önemliydi. Allah için seviyordu onu. Evlenmeyi düşünüyorlardı. O güne kadar mesafelerini hep korumuşlardı , yine helalinden bitirmek istiyorlardı bu işi. Oturup ailelere nasıl haber vereceklerini planlayacaklardı. Teyzesinin kızı onu ne kadar sakinleştirmek istediyse de sakin olamıyordu. Buluşma vakti geldi çattı. kız kardeşi ile gelecekti sevdiği. Birden kapı açıldı. Gelen yalnızca sevdiğinin kız kardeşiydi. Selamlaşıp sarıldılar , sevdiğinin kız kardeşi birden başını eğerek yere baktı. " Abin nerde " diye kapıya bakarak sordu genç kız " bir şey mi oldu yoksa! " Diye korkuyla kolundan tuttu. "yok abla " diye elindeki paketi uzattı sevdiğinin kız kardeşi , " abim araba da beni bekliyor bunu o yolladı " . Bu da neydi? Bir veda paketi mi ? Boğazı düğümlenir gibi oldu genç kızın ve oracıkta kala kaldı. Neydi ki bu ? Ağlayarak evine vardı ve paketi açtı, paketin içinden güzel kaplamalı mealli bir kuranı kerim ve üzerinde ufak bir not kağıdı ; " OKU ! " . Gözlerinde yaşlarla Kur'an'ı okşadı genç kız. sonra sevdiğini aradı çıkmadı , mesaj attı yazmadı. Emri kesindi yalnızca " oku ! " diyordu. Allahın emri ile sesleniyordu genç kıza . Demek ki ayrılmıştı ondan , Allah için. Haklıydı sevdiği hafızdı , Allahın ayetlerini okumuş olacaktı ki uzak durmuştu. Genç kız Kur'an'ı okumaya başladı , arada not kağıtları da eşlik ediyordu ayetlere. Gözlerinden bir bir yaşlar akıyordu genç kızın. Kur-an sayfalarına akıyordu. Ne zaman cehennem ayetleri geçse delikanlı bir not bırakmıştı " insan sevdiğini bile bile ateşe atar mı? " , Ne zaman altından ırmaklar akan cennetler anlatılsa yeni bir not " rabbim seni cennetinde resulüne komşu eylesin " hem rabbinin ayetleri hem sevdiğinin sözleri nasıl ağlamazdı genç kız. Artık her gün oturup saatlerce Kur'an okuyordu. Gözyaşlarıyla süsülüyordu sevdasını , ayetlere de sevdiğinin sözlerine de susuyordu adeta. Göklerin yaratılışı , emirler ve yasaklar , müminler sakınır diyordu sevdiği. Genç kız hiç bıkmadan haftalarca okumaya devam etti. Allah korkusundan artık kendi de yazmaz olmuştu sevdiğine, aramıyordu artık. tek gayesi rabbinin emirlerini yerine getirmek olmuştu. Ağlamadığı tek bir gün yoktu. Nerdeyse ezberlemişti ayetleri , artık iyice yüreğine kazımıştı , bellemişti. Kur'an'ın sonuna doğru yaklaşıyordu ağlıyordu istemiyordu bitmesini. Rabbinin sözleri de bitiyordu sevdiğinin notları da , nasıl ağlamazdı ama son sayfalara doğru yeni bir not daha düşürmüştü sevdiği " üzülme bitmez rabbimizin sözleri. Ağaçlar kalem , denizler mürekkep olsa yine bitmez. " Genç kız Kur'an'ı alıp yüreğine bastırdı , öptü demek ki yeniden ve yeniden okuyup yeni güzellikler keşfedecekti. Bir ay geçmişti aradan nihayet son sayfaya vardı. Gözyaşlarını tarif etmeye gücü yeter mi ? Sevdiğinin sözleri de bitmiş ti artık. Son sureyi de okudu. Birden bir zarf ilişti gözüne. Yavaşça açtı okumaya başladı " sanma ki sonuna vardın bu kitabın , sanma ki bitti rabbinin ayetleri. Seninle tanıştığım için rabbime hamd olsun. Böyle güzel bir sevdaya düşürdü gönlümü. İnan hiçte pişman olmadım seni sevdiğime ama bil ki hafız olmadan aslına da erermişsin bu sevdanın. Beni hafızlık olgunlaştırdı. Seninle bir yuva kurmaktan başka bir şeye değildi niyetim ama önce temel şartlarımızı okumanı istedim. Önce aşkı , hayat rehberimizi anlamanı istedim. Yoksa bu evlilikten hayır bekleyemezdim. Bu kur-an bitmedi ve hiç bitmeyecek. Eğer bana evet dersen , evimizin en güzel köşesine yerleşecek. Çekinmem her gece sana kıssalardan okumaya. Rabbim utandırmasın , unutturmasın olur ya bana evet dersin ilerde evladımız olur geceleri ağlarsa çekinmem onu kur-an okuyarak susturmayı . Sevdiğim benimle bu Kur'an'ı hayat rehberim edinmeye var mısın , huzuru bulmaya var mısın, yaşamaya var mısın. ' Birbirini sevenler için nikâhtan daha hayırlı bir şey yoktur. ' Diye buyurmuş Peygamber (s.a.v) Efendimiz. Seni günahım eyleyemezdim. Helalim olmaya var mısın , benimle evlenir misin ? " Genç kız hıçkırarak ağlıyordu artık. Kur'an'ı yüreğine bastırarak gülümsedi " EVET ! " Diye seslendi derin bir nefes aldı ve titrek ellerle zamandan , mekandan habersiz olan sevdiğine bir mesaj attı "evet ". Biraz sonra evin telefonu çaldı. Genç kızın annesi açtı telefonu. Gülümsüyordu delikanlı ailesini harekete geçirmişti. İşi daha fazla uzatmak istemiyordu. Birkaç güne hemenden kızı istediler ve mütevazi bir şekilde düğünleri oldu. Bu zaman içerisinde bile hiç konuşmuyordu delikanlı sevdiğiyle. İkisinin de kaçan bakışları kızaran yanakları yetiyordu zaten söze ne gerek vardı. Düğünden sonra sonunda eve vardılar. Sevdiğinin duvağını açıp alnından öptü delikanlı. " Emanetim nerde " diye sordu. Hemen gidip Kur'an'ını getirdi genç kız başını eğerek eşinin yanına oturdu. Delikanlı sadece gülümsedi. Sonunda günlerdir , haftalardır merak ettiği soruyu sordu genç kız " okuyacağımı nerden bildin ya kızsaydım sana ? küsseydim ? beni bıraktın diye ya okumasaydım ? " Delikanlı gülümsedi sonra da şükrederek cevap verdi " o zaman seninle evlenmezdim hamd olsun rabbim bana Kur'an'ı okuyan ve yaşamaya çalışan , sabırlı , sadık bir hanım nasip etti. " Rabbim hepimize hayırlı sevdalar ve işler nasip etsin...
Hikaye bitti bir kaç kelam da biz edelim ;
Şimdi dostlar eş seçmede en önemli kriter nasıl bir ahiret hayatı istediğimizdir. Yani sevgili olmak haramdır. Eğer birini seviyorsanız yani bir de kendinize güveniyorsanız yani diyorsanız ben bir kaç ay içinde evlenirim yani 5-6 ay içinde evlenirim. Haber gönderirsiniz sevdiğinizin ailesine İslami ölçüler dairesinde görüşürsünüz yani fikirlerinizi konuşursunuz. Anlaşır ya da anlaşamazsınız , sonuçta bu iş olur. Hatalardan uzak durulur. Mesela şu an da haram bir sevda yaşıyorsanız hani onsuz yaşayamıyorum diyorsanız yanlış tasınız. Çünkü siz o yokken de yaşıyordunuz. Hatta siz yokluktaydınız sizi var eden bir Allah vardı. Şurası da çok önemli haram sevda içerisinde olanlar henüz tanışmadığı hayat arkadaşına ihanet ediyor demektir. Aşk ve sevmek günah mı yani bunun cevabını aramadık. Nefsimiz birini seviyorsa haram da olsa bunu doğru olarak kabul ettik. Babalar erkeklere " aslanım benim adam olmuşta sevgilisi var " gibi gibilerden işte onaylarlar. Oğlunun cehennemine babası da ortak olur böyle yaparak. Kızlar bir erkekle görülse orda kıyamet çıkar hemen. Erkek yaparsa bir şey yok kız yaparsa namus şu davranışa bak hele falan filan .yani böyle duyulmaz zeka biz Müslümanlar da hayli fazla. Sünnetten ayetten habersiz yaşıyoruz. İffet kadın içinde erkek için de eşittir. Sevgi insanın elinde olmayan bir duygudur. İffeti yani namusu korumak , günah olan işlerden kaçmak şartı ile birine karşı sevgi duymakta mahsur yoktur. Hatta iffetini koruyarak sevgisini gizlemek çok sevaptır. Ve hadisi şerifler de şöyle buyuruluyor ; " aşkını gizleyip iffetini muhafaza ederek sabredenin günahlarını Allah-u Teala affedip cennetine koyar " demek ki dinimiz de iffeti muhafaza etmek ve sevgisi sebebiyle günah işlemeyerek sabretmek çok sevaptır. Çünkü genel olarak sevgi insanı kör ettiği için insanın kendisi günah işlemekten alı koyması zordur. Zor olan işleri başarmanın sevabı da büyük olur. Hadisi şerifte buyuruldu ki ; " ümmetimin üstün olan kimseleri aşk belasına maruz kalınca iffetini muhafaza edenlerdir. " Yani iffetlinin eşi de iffetlidir. İşte böyle dostlar biz üzerimize düşeni yaptık. Şimdi sıra sizde... Allah yar ve yardımcınız olsun...

ÖZGÜR KADIN KİMDİR
İslam kadına en temiz hakları vererek, en yüksek ayrıcalıklara nail ederek, iffetle süsleyerek ve daha birçok şekilde mübarek kılarak kadını olgunlaştırmıştır. O halde neden birçok insan ve Müslüman olmayanlar , Müslüman kadınlara aşağıdan bakıyor ve onları baskılanmış kadınlar olarak nitelendiriyor. Durun size gerçek özgürlük nedir bunu açıklayalım ; özgür kadınlar kendilerini hayasızca soyarak magazin dergilerinde satış yaptırabilmek uğruna arabalar için poz veren kadınlar değildir. Özgür kadınlar, çevrelerine biraz daha cazibeli görünebilmek için kozmetik sektörüne milyarlar harcayacak kadar kendilerini güvende hissetmeyen kadınlar değildir. Özgür kadınlar, bir erkekten "çok etkileyicisin" yorumunu duyabilmek için kışkırtıcı bir biçimde giyinen kadınlar değildir. Özgür kadınlar, kendilerini değerli hissedebilmek için bir erkeğin iltifatına muhtaç olan kadınlar değildir. Özgür kadınlar, özgüvenlerini arttırmak, toplumda kendini kabul ettirmek uğruna kendilerini makyaja boğan , eğlence gecelerinde oradan oraya savuran kadınlar değildir. Kesinlikle Özgür kadınlar, erkeklerin ardından materyalist güzellikler ve modanın ardından köleleşerek her daim daha güzel , daha cazibeli ve daha çekici olmanın yollarını arayan kadınlar değildir. Özgür kadınlar, Allaha itaat etmek için kendilerini mütevazılıkla örten ve erkeklerin arzularına ve zevklerine boyun eğmeyen kadınlardır. Özgür kadınlar, kendilerine ve vücutlarına saygı duyarak moda tasarımcıların önünde soyunmaya müsaade etmeyen kadınlardır. Özgür kadınlar, cenneti hak eden ve ölümden sonra da bir hayat olduğunun gerçeği farkında olan kadınlardır. Özgür kadınlar, hayatın anlamını özümsemiş, yaşamın kıymetini ve güzelliğini idrak etmiş kadınlardır. Özgür kadınlar, iffetleri ile ve inançları ile dinini yaşamaktan grur duyan kadınlardır. Özgür kadınlar, kadınlığın değerinin farkında ve güzelliklerini yalnızca hak eden insanlar için koruyan kadınlardır. Özgür kadınlar, çocuklarının Allah tan gelen birer nimet olduğunun bilincinde ve bunun için şükreden kadınlardır. Özgür kadınlar, tüm hayatları boyunca yalnızca Allaha boyun eğen ve hayatın üstesinden gelebilmek için dış dünyanın ve erkeklerin ilgisine boyun eğmeyen kadınlardır. Özgür kadınlar, ışıltıların ve pırıltıların arkasında koşmayarak , hedeflerini ahirete koyan kadınlardır. Özgür kadınlar, diğer kadınları kendilerinin kardeşleri olarak görüp onlara Şefkat ve ilgi ile yaklaşan kadınlardır, onları birer rakip olarak görmezler. Özgür kadınlar, kendilerinden önceki onurlu ve değerli kadınlar gibi efendimiz (s.a.v)'in eşleri ve kızları gibi mütevazılıkla giyinen kadınlardır. Özgür kadınlar, İslamın kadınlarıdır. O yüzden bir Müslüman kadına baskılanmış kadın demeden önce iki kez düşünün , Allah bizi özgürlükle şereflendirdi , biz hakiki özgürlüğün ne demek olduğunu biliyoruz ve en güzel özgürlüğün zevkini çıkarıyoruz. Elhamdülillah...!


BİZ OLMAK
Seni yazmak istedim. Aslında seni yazmaktan daha ziyade içimdeki seni açıklamak istedim. Sen kendime hükmedemeyişimsin ve sen Allahın hükmettiği kalbimdesin. Seni kalbime koyan o rahmansa kirletmeden, incitmeden sevmek gerek seni. O yüzdendir ki harama bulaştıracak değilim içimdeki seni. Her halükarda imtihanımsın. Bu aşikar beni. Önemli olan bu imtihandan nasıl çıktığımız değil. Aşk diyorum tıpkı bir bıçak gibi , ne olduğu hangi yönde kullandığında gizli. Harama bulaştırıp dünyanı da , ahiretini de mahvedebilir. Helalle gidip te dünyanda cenneti , cennetinde dünyan olabilir. Evliliği bir tamamlanmak olarak görüyorum ve ben eksikliğimi seni gördüğümde fark ettim. Kısacası derdim sana kavuşmaktan daha ziyade, sen-ben kavramlarından çıkmak. Biz olmak. Biz kelimesine de anlam yükleyen sensin. O yüzden manam sen ol istiyorum. Bazen evli olduğumuzu hayal ediyorum. Sonra hakkına giriyorum diye pişman oluyorum. Hayalimin edep perdesi yırtılsın istemem. Helalim ol istiyorum. Kadın olmak meşakkatli iştir, hissederim. "Ben herkesten farklıyım" demekten haya ederim. Mutsuzluk kadar mutluluk da bir imtihandır bilirim. Sonra mutsuzluk, şükürsüzlük alâmetidir derim. Yokluğunun imtihanını düşününce ürperirim. Kalbimden başka hiçbir sermayem olmadan gelicem kapına. Dedim ya , derdim yalnızlık değil aslında. Mana da , anlam da, biz olmakta ve bizi biz yapacak olan o rahmansa, ve gökte nikâhımız kıyılmışsa: haram bulaşmak , sevgili olmak sana düşmanlıktan başka nolur acaba? Şimdilerde daha iyi anlıyorum, Yusuf'u da Züleyha'yı da, aradıklarının birbirlerinin olmadıklarının. Aslında sanatın arkasındaki sanatçıyı. Ve biliyor musun gözlerimle hiç göremedim, hep kalbimden seyrediyorum seni. Şimdi vereceğin cevap, kaderimin ötesinde olacak değildir. Sen benim değişmeyecek yazımsın, belki varlığınla belki yokluğunla. O yüzden diyorum ki yokluğun bu kadar manaysa, varlığın aşkın tefsiri olmaz mı acaba? Kusuruma bakma çok soru sordum ama bil ki okyanustan sadece bir kaşık su. Sakın yanlış anlama, okyanustan kastım da sensin, içimdeki sana senden bir zerre gösterdim. Şimdi kaderin tecellisini beklemek düşer bana ama varlığınla ama yokluğunla. Fakat artık bilirim, kalbimin en münteha yerinde o bir kaşıkta ki mana....

ZAMAN
Allah'tan başka güvenilecek başka hiç kimsenin olmadığını anlamak ne de çok pahalıya patlıyor bize. Çoğumuzun kalbindeki son kuruşuna varıncaya kadar, harcayana dek. Demedik mi ara sıra işte bu diye. Güvenilecek bir omuz, bir dost diye. Kaç zamanımızı aldı, zamanı yanında iken unutup ta, zamansız gidenleri anlamaya çalışmak. Bu denli zor muydu, aslında kahrın içindeki lütfu algılamak, her zararı bile kar saymak. Başka kim bu denli öğretebilirdi ki bize, bırakıp giderek asla bizi bırakmayanı. En çok sevdiğini, koruyup, kolladığını söyleyenin bile. Uyuduğunda hiç uyumayanı. Silmediler mi yaptığımız ufacık bir hatadan dolayı hayatlarından. Yüz çevirme diler mi sadece menfaatlerine azıcık dokunduğumuzdan. Bir tek ben varım diyene neden kulaklarımızı kapadık ki. Duyuyorum, okuyorum sanarak. Kaç darbe yemeliyiz, kaç defa yanlış yerlerde aramalıyız, bulmamız gerekeni. Sığındıklarımızın kendine ne faydası var ki, nerdedir bilinmez iyi ki varsın dediklerimiz. Ne çok yıprattı dost bildiklerimiz. Onca aradım da, bulamadım aslında kızmak için kendimden başka. Elimizde kalmadı mı güvendiğimiz, rabbimizden başka ne varsa. Bazen öldüğümü hayal ediyorum. Kabre konulduğumu, beni sevdiğini söyleyenlerin gözyaşları bile hiçbir işime yaramıyor. Ve sonra bırakıp gidiyorlar. Kala kalıyorum, kımıldayamıyorum. "Rabbim affın diyorum"  ama bunu bile gerçekten güvendiğimden değil, gafletimden olduğunu anlıyorum. Hangi sevdiğim kadar zaman ayırdım ki. En fazla bugün ve yarın yanımda olacaklar için sonsuzluğumu mahvettiğimi anlamak bile istemiyorum. Bu nasıl bir düşüncedir ki, kendi kuyumu sevdiklerini zannettiklerime kazdırıyorum. Allahım ben ne yapıyorum. Kaderimi saklı tutuşunla benim için bir lütufken, kesin olarak bildiğim hangi yarınım için çabalıyorum. Kendime hayrım yokken, başkasından ne bekliyorum. Duyacağım bir çift tatlı söz mü, geliş gayem ve gidişimdeki sonuç. Kendimi kandırmaktan bile acizim. İnsanın kaçışı bile kaderineymiş. Kendimden başka davacı olacak kimseyi bulamıyorum. Çünkü bana hata yapanlara aslında ben izin veriyorum. Senin verdiğin zamanı kimlere harcıyorum...

Alıntı yapılan: hakansen967 - 07 Aralık 2021, 13:32:43
Albümdeki 36 eserin 25 inin sözlerini bulup yazıp dinleyip paylaştım,hatta sanatçının webde bulduğum bazı eserlerinin sözlerini de ekledim,albümden eksik  kalan on bir eserin sözlerine de ulaşırsam paylaşırım.İlk defa tamam olmadan albüm sözü ekledim.Kusuruma bakmayınız.Allaha emanet olunuz.Tüm emek sahibi ve site takipçisi destekçisi kardeşlerimden Allah razı olsun,Dua ediniz.



Maşallah Hakan Kardeşim Eline Emeğine Sağlık.
ALLAH Razı Olsun..
☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽

owner  :  http://mekkefm.com/
owner  :  http://cansuyufm.com/
mail     :  mekkefm@msn.com
Merkez :  Sakarya

TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022