Sohbet

2024 Nov 17 19:35:37
yusuf35: Ziya Uğur - Hacı Bayram-ı Veli 2017 - 320 Kbps + Flac Kalite Eklendi   TIKLA

2024 Nov 10 23:45:06
yusuf35: Mustafa Aksoy - Hep Birşeyler Var 2005 - 320 Kbps + Wav Olarak Eklenmiştir...  TIKLA

2024 Nov 06 07:14:02
yusuf35: Mustafa Özoruç - Sarmaşık 1993 - 320 Kbps + Wav Kalite Eklenmiştir  TIKLA

2024 Nov 04 13:27:25
yusuf35: Ozan Yusuf Polatoğlu - Beyaz Hüzün 2010 - 320 Kbps + Wav Kalite Eklenmiştir  TIKLA

2024 Nov 03 12:14:32
yusuf35: Berk Özbek - Türkiye'nin Tenoru'ndan İlahiler 2024 - 320 Kbps + Flac Eklendi  TIKLA

Welcome to Ilahi-Ezgi - Manevi Dünyanız. Please login or sign up.

22 Kasım 2024, 19:50:25

Login with username, password and session length

Üye
  • Toplam Üye: 4,298
  • Latest: mdeniz
İstatistikler
  • Toplam İleti: 118,458
  • Toplam Konu: 13,897
  • Online today: 746
  • Online ever: 2,613
  • (21 Ocak 2020, 20:27:20)
Çevrimiçi Üyeler
Users: 5
Guests: 676
Total: 681

En Son Konular

Yavuz Nufel - Hiç 2007

Başlatan Mehmedim, 04 Mayıs 2021, 12:08:00

« önceki - sonraki »

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

04 Mayıs 2021, 12:08:00 Last Edit: 21 Mayıs 2022, 08:53:43 by HARUN
Yavuz Nufel - Hiç 2007 - 320 Kbps + Wav
7 / 00:00:29:55 / 68,48 MB - 301,91 MB





Yavuz Nufel - Hiç 2007 - 320 Kbps - Wav (7 / 29:55)
-----------------------------------------------------------------------
Yavuz Nufel - 01 Amsterdam'da Ay Gümüş  05:32
Yavuz Nufel - 02 Borcu Var  04:00
Yavuz Nufel - 03 Enkaz  03:03
Yavuz Nufel - 04 Gurbetçi'nin Destanı  06:13
Yavuz Nufel - 05 Hüzün Akşamları  04:04
Yavuz Nufel - 06 Usta  03:15
Yavuz Nufel - 07 O Zamanlar  03:44

[hide thanked=1]



Yavuz Nufel - Hiç 2007 - 320 Kbps




Yavuz Nufel - Hiç 2007 - Wav


[/hide]

Teşekkür ederim Allah razı olsun

ALLAH (C.C) Razı Olsun kardeşim.
Paylaşım İçin Teşekkürler
Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık

21 Mayıs 2022, 08:54:17 #3 Last Edit: 21 Mayıs 2022, 08:57:01 by HARUN
Albüme 320 Kbps + Wav Kalite Eklenmiştir. Cd Paylaşım İçin Gelgit'e Teşekkürler.

GURBETÇİ'NİN DESTANI
Usta bizim ele varınca
De ki; " gördüklerim birer karınca
El ayak çekilip, hava kararınca
Sırtlarındaki buğdayları bırakınca
Vatana özlem, satana sitem
Ezilmişliğe, unutulmuşluğa
Yanık bir ezgi ağızlarda buruk..."
Müsadenle işine karışıyorum biraz
Ammâ;
Buralarda ne ilkbahar gördük, ne de yaz
Mevsimlerin hep sonbahar olduğunu yaz...
Eğer bizi sual eden olursa (!)
"Dönen çarkın dişlisi değil ammâ
dişlilerin arasında yağ olmuşlar;
çarıklarını çıkarmışlar,
karınlarını doyurmuşlar
paralar kazanmışlar
yüreklerinin yarısını
geldikleri yerde bırakmışlar,
hallerini anlatacak yar bir yana
yazdıracak katip bile bulamamışlar"
diye anlat, diye yaz...
... Hani O türküye inat;
ne buraları mesken tutabildik,
ne de sılada sevdiğimizi unutabildik...
gördün değil mi Usta;
insanlarin "İnsan"a susamışlarını,
duydun değil mi Usta;
altın kafes kuşlarının haykırışlarını!
"İlle de vatan, ille de vatan!"
ya, 20'sinde, 30'unda, 40'inda, 60'ında
çocukların şarkısını:
" Orda bir köy var uzakta
o köy bizim köyümüzdür"
Duymasan da anladın çok iyi biliyorum
O şarkıyı artık ben de söylüyorum.
Ya da "25, 30, 40 yıl oldu geleli"
Sözleri dökülürken ağızlardan
Ses tonlarındaki hüzün farksız mıydı,
" Dönülmez akşamın ufkundayız
vakit çok geç" mısralarından...
ışığı gördün mü Usta;
"Hoşgeldin"lerde
hasret hasret parlayan,
"güle güle" lerde
gönül deryasında yakamozu andıran...
bu hikaye, "Bir Yol Hikayesi" değil Usta,
60'larda buralara yollanan
yani sen- ben henüz doğmadan
70 cent için birara hatırlanan
ve yine unutulan
milyonların sesi,
bir tas çorbanın hikayesidir...
burasi Almaya'dır, Hollanda'dır,
Belçika'dır, Fransa'dır, gurbettir,
El kapısıdır,
"Yadeller" denen yerdir
Aliler'in, Veliler'in
Hasanlar'ın ,Mehmetler'in
Zoraki ikinci vatanıdır...
Şikayet mi?
Hâşâ ne hakla!
40 yıldır yazılmamış
Gurbetçi Destanı'dır

ENKAZ
Baba bak!
o görünen annemin eli
senin aldığın yüzükten belli
kardeşlerimi düşünme
onlar şu anda parktadır belki
oyuncak helikopter
alamamıştın ya hani
alma artık istemem
bak! onlarca helikopter
hem hepsi de sahici
kıpırdat gözlerini
konuş benimle baba
"elle gelen düğün bayram"
derdinya hep
bu nasıl düğün,
bu nasıl bayram
neden yerde yatıyor
teyzen, halam, dayım , amcam?
ne olur bir şeyler söyle
konuş benimle
hadi benim aslan babam...
istemezsen bu sene
okula da gitmem
eğer gidersem
geçen seneki idare eder,
yeni önlük de istemem
bir kerecik "oğlum" de yeter.
bacaklarında kan var
kırıldımı yoksa?!
hemen alçıya alsınlar
duyuyor musun
geliyor ambulanslar...
sen iyileşinceye kadar
ben su satar, simit satar
size bakarım;
annemin çamaşır ipleri
yine lopmuş
sen üzülme ben takarım!..
daha dün senin
kocaman adamındım;
berbere götürecektin hani,
uzadığı için saçlarım...
"Yavrum" de okşa saçlarımı,
öp yanaklarımı
babacığım ne olursun!..
hadi kalk
sen de bağır, sen de çağır
her taraf yanıyor cayır cayır
" Erkekeler ağlamaz" dersin
ama
ağlamak istiyorsan ağla
vallahi kimseye söylemem baba
gözlerinetoz dolmuş
silsene baba!
baba!!!
baba!.. baba!..
yoksa baba!...
Babaaaaaa!....

O ZAMANLAR
o zamanlar;
sevda şiirleri yazmazdık.
slogan kokardı nalburda boya
düşük voltajlı elektriğin
nokta nöbetçisi direkler,
fakülte kapısında kurşunlanmışların
resimleriyle doluydu
boydan boya...
briket duvarları bahçelerin
politika sayfalarıydı sanki,
günlük gazetelerin...
bıyıklara yansıyan fikirlerin
bize ters düşen bildirilerini
almak zorunda kalmadan almazdık
ve ilk fırsatta
öznesi yüklü yüreğimizin
duvarların tanıklığında
buruşturup atardık...
kimin öldürülüp
"ÖLÜMSÜZ" olduğunu (?)
polisle saklambaç oynayarak
dağıtılan gazetelerden anlardık
moda değildi O ZAMANLAR
ölüleri alkışlamazdık...
o zamanlar
kadın etli, şehvet kokan
afişlerine sinemanın;
çaktırmadan bakardık.
yeni yetmeydik
kendi kendimize yetmeyi;
Mine, Arzu,
Feri, Figen ile öğrendik...
yüksek kaldırımda,
içi geçmiş bekçinin
baş belasıydık
kanunlara göre;
kafa kağıtlarında
en az onsekiz olmalıydık.
gündüzleri,
Cüneyt Arkın- YIKILMAYAN ADAM;
geceleri,
yosmalarla oynaşan
birer HADİ ÇAMANdık...
o zamanlar
siyah-beyaz camında
televizyonun;
Balkanlar'dan gelen
"soğuk hava" dalgalı raporlar
yer almazdı.
yine de,
bir soğuk hava(!) gelirdi
Balkanlar üzerinden
soğuk demir
ve
sokak çocuklarının sattığı
marlboro yüklü motorlar.
doğmamıştı belki de;
bugün
İstanbul'u istila eden
nataşalar...

USTA
Ey dizelerinde Ustalarımın
yedi tepeli şehir;
doğuruyor musun yoksa,
yüzlerce bu tümsek nedir? ..
biraraya gelmeyen
iki yakanda
insan yutan iki dev;
Zincirlikuyu,
Karacaahmet.
meçhûle gidenlere
bir garip ev...
asırlarca sessiz
ve ebedi sakinleri
binlerce kabrin;
havası, suyu
siz yaşarken de böyle miydi
bu devâsâ şehrin? ..
kalıyor mu orada da
yapanın yaptığı yanına kâr;
yoksa iskeletlerinize
sadece dolap mıdır
naaşlarınızın girdiği mezar? ..
cevap verin bir zahmet;
sabrın sonu değil ammâ
kabrin sonu mudur selâmet? !
babam, duyduğunuzu söyler
hoca adamdır, bilir!
o hâlde;
bu ölüm suskunluğu nedendir?
kiminiz sığamıyordunuz dünya'ya
şimdi dar gelmiyor mu kabir?
kiminiz, yediniz-içtiniz
hiç göçmeyecek gibiydiniz!
kiminiz, ikindi günü kadar
bir gün bile görmediniz,
nasılsınız iyi misiniz? ..
..................
biz mi ölüyüz,
siz mi dirisiniz?
avlanır mı cennet kuşları,
kolay yolunur mu kanatları?
var mı kuş tüyünden olan
yatakları, yorganları? ..
mezar taşlarına yansıdığı gibiyse
oradaki rahatınız;
biz hâlâ...

BORCU VAR
Bin yıl önceden beri
acısını çekenlerin
terk edip gidenlerin
hasreti var bu şehirde
diller lal, anlatılmadı
yok oldu kalemler
bu şehre kalemin
destan borcu var
borçlunun alacaklının
tutulmadı henüz defteri
bu şehir aşkına
martısı bol denizler aşkına
kır prangaları
azat et tüm renkleri
özellikle maviyi
kalemin şaire
şiir borcu var..
cömerdin cimriye dua
gönlün gönül'e vefa
iyinin kötüye cennet
borcu var
"sen
sensizliğin acısını bilemezsin
çünkü sen, seninlesin"
kalemi esir edemezsin
sokaklara, yollara
dağlara, insanlara
dünlere, yarınlara borcu var...
hayatın coğrafyasında
yolunu şaşırmışlar da
düşmüşler İstanbul'a
bağlı gözleri
iki yanlış bir doğru
iki deli bir akıllı eder mi
deliyi sever deli
son vapur telaşında
İstanbul...
"Taşı toprağı..."
ne altını be
Boğaz'ına kadar sefalet
Boğaz'ına kadar asalet
Boğaz'ına kadar rezalet
Boğaz'ına kadar aşk
sen kendine başka sevgili bul
sevgilini iç cebinden çaldım İstanbul...
Kerem çölde  şarlatan
Aslı'nın aslı yok
Şirin'in şirinliğine
Ferhat amele
Mecnun deli
Leyla sarayda acuze
masallar yalan
dile düşen asırlarca
sevdalardan bana ne
"Mende Mecnun'dan füzun aşıklık istidadı var,
Aşık-ı sadık menem, Mecnun'un ancak adı var."
teneşirde
ölü tebessümü gülüşüm
tabutum dostlara
angarya
şiir oku
şiir dinle benim için
gerisi sivrisinek
Fırat kenarında caz
benim için
bir-iki mısra yaz
Anadolu'da olsun mezarım
şiirsiz kalmasın taşım
çukurumda yanarım...
düşün ki ters akıyor ya da
kurumuş farz et "Nil"i
ne olur Mısır'ın hali
"Nil"imsin...
AMSTERDAM'DA AY GÜMÜŞ
İkili sevdalı olarak suya hasret toprak çok uzak
Amsterdam sokaklarında gece ellerim cebimde üşümüş
Tepsi gibi ay tepemizde gümüş şimdi oralarda da aynı ihtişamda mı görünüyor ay?
İnce uzun kanallar üstünde yatlar sandallar mumya sessizliği
Uykudalar çabuk geçmiş saltanatı günün erken kararmış hava
Gece asır gökyüzü kara nasır
Aşina olmayan binlerce yüz
Kim buraların Süleyman Efendisi?
Pencerelerde bebek ağlaması yok
Duyulmuyor karınları tok
Altları temiz
Tüm bebekler uyuyor
Ne güzel ne mutlu
Yine de yine de sebepsiz
Yüreğim çatlıyor
Gökyüzünde ay gümüş içim daralıyor
Tarifi imkânsız korku girdapları
Burası Lüksemburg kafe direnişin başladığı yer Alman faşizmine 1942'de
Özgürlüğün pahalıya patladığı unutulmasın diye
Bir şişe şarap bir aylık yiyecek parası Afrika'da Asya'da
Sekiz kişilik fakir bir aileye kafe denen kafe denen bu köhneden.
Dalından kopan yaprak yalpa yalpa
Bir eroinmanın kaldırımda ha düştü ha düşecek elinde enjektörü telaşlı ürkek
Çömeldi duvar dibine
Acelesi var belli ha girdi ha girecek krize titreyen elleriyle batırdı iğneyi damağına ya da diline
Geçince bir kaç saniye döndü uslu bir kediye.
Arjantin'de de kriz varmış gazeteler yazdı
Yağma haberleri geçiyordu ajanslar bürodan çıkmadan önce
Sen ne dersin Kamil bize ne Buones Aires'ten bize Arjantin'den deyip bir tutam ay ışığı meze
Bir kadeh kırmızı şarap Amsterdam sokaklarında gece dolaşalım mı?
Ellerimiz cebimizde entelektüelce ahkâm kese kese
Kalkan bir gemi var mıdır gecenin bu saatinde direkt Arjantin'e
Hemen atlayabilmek dümenine geçmek
Kaptanı olmak geminin tam yol ileri düşünce şairane delice düşünce
Deniz kudurunca denizle dövüşünce
Nasıl kurtarırım gemimi gözüm kesmiyor gözüm kesmiyor düşünce de olsa
Zaten deniz beni tutar
Dalgalar beni yutar
Büyük gelir denizden mezar balıklar beni kusar.
Tramvaylar geçmez bu saatte
En iyisi biz ray cambazı yürüyelim tramvay yolunda garantideyiz yani ölüm tehlikesiz
Yine de olur ya kalp krizi beyin kanaması düşüp ölürsek bu sokaklarda
Aldırırlar kaldırırlar hemen cesetlerimizi eritmeden
Midemize indirdiklerimizi.
Amsterdam'da ay gümüş
Kaç çizgi kaç fırça darbesi düşüncelerim
Çığlıklar çığlıklar çığlıklar kulağımı delen çıldırtan.
Sen de duyuyor musun?
Herkes suskunsa bu sokakta
Bu sesler bu sesler dünyanın hangi coğrafyasından?
Amsterdam Amsterdam'da gökyüzü
Ay ay geceden düşmüş ay gümüş ay gümüş geceden düşmüş ve
Gece kara nasır.
Van Gogh'un tuvalinde renkler solmuş üşümüş
Bakır kızıllığında gümüş kara kalem kara çizgi
Amsterdam'da gece çizilir mi Kamil?
Yazılır mı Kamil kesilir mi kesilir mi?

HÜZÜN AKŞAMLARI
Med cezir akşamlarında hüznün
Denizyıldızları vuruyor yalnızlık sahillerime
İçindeki inci tanesine dokunulmasını diye telaş içinde midye
Sular çekilince.
Çobanıyım bu akşam yine hasret davarlarının
Azık torbam tıka basa sen.
Mitoz bölünme ile artarken sürüm
Ne başa çıkabiliyor ne sana doyabiliyorum
Kepeneğim ol gel sar beni ısıt beni üşüyorum
Her saniye bir sen atıyorum yürek kumbarama
Damlaya damlaya sel oluyor göl oluyor
Sen milyoneri oluyorum
Zenginlik başa bela
Sonra deniz derya tufan kasırga oluyorsun ya içimdeki damlalarıyla o yüzden
O yüzden biliyorum med cezir akşamlarında hüznün içmeden sarhoşluğunu
O yüzden biliyorum.
Muson Yaz Ahmakıslatan güz Nisan Yağmurları yok artık çoktan eridi bulutlar
Kim yazar ne yazar doğrusu eğrisi ne kadar kulaktan kulağa dolaşmazsa destanlar
Tozlu raflarda kaç yıl yaşar?
O dili anlamıyor çocuklar
O yüzden olsa gerek nineler de artık masal anlatmazlar
Günalara yuva yapardı Zümrüdüanka kuşu vardı
Bana bir masal anlatabilir misin bir masal
Bana bir masal anlatabilir misin öksüz kalmasın öksüz kalmasın
Rüyalarıma girsin Dağlar Kuşlar umutlar bana bir masal anlatabilir misin?
Kaf Dağı talan ardı yolgeçen hanı olmuş Zümrüdüanka kanatlarından yaralı
Ateşe alıyor ateşe alıyor güneş toplayamadıklarımı.
Hayatın coğrafyasında yolunu şaşırmışlar da düşmüşler İstanbul'a bağlı gözleri
İki yanlış bir doğru iki deli bir akıllı eder mi deliyi sever deli.
Son vapur telaşında İstanbul'un.
Taşı toprağı ne altını be boğazına kadar sefalet
Boğazına kadar asalet boğazına kadar rezalet boğazına kadar aşk.
Sen kendine başka sevgili bul sevgililiği cebinden çaldı İstanbul.

Emeğinize sağlık. Allah razı olsun. Teşekkür ederim.


TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022