Sohbet

2024 Nov 17 19:35:37
yusuf35: Ziya Uğur - Hacı Bayram-ı Veli 2017 - 320 Kbps + Flac Kalite Eklendi   TIKLA

2024 Nov 10 23:45:06
yusuf35: Mustafa Aksoy - Hep Birşeyler Var 2005 - 320 Kbps + Wav Olarak Eklenmiştir...  TIKLA

2024 Nov 06 07:14:02
yusuf35: Mustafa Özoruç - Sarmaşık 1993 - 320 Kbps + Wav Kalite Eklenmiştir  TIKLA

2024 Nov 04 13:27:25
yusuf35: Ozan Yusuf Polatoğlu - Beyaz Hüzün 2010 - 320 Kbps + Wav Kalite Eklenmiştir  TIKLA

2024 Nov 03 12:14:32
yusuf35: Berk Özbek - Türkiye'nin Tenoru'ndan İlahiler 2024 - 320 Kbps + Flac Eklendi  TIKLA

Welcome to Ilahi-Ezgi - Manevi Dünyanız. Please login or sign up.

23 Kasım 2024, 00:16:36

Login with username, password and session length

Üye
  • Toplam Üye: 4,298
  • Latest: mdeniz
İstatistikler
  • Toplam İleti: 118,458
  • Toplam Konu: 13,897
  • Online today: 559
  • Online ever: 2,613
  • (21 Ocak 2020, 20:27:20)
Çevrimiçi Üyeler
Users: 7
Guests: 577
Total: 584

En Son Konular

Mahmûd Ebu'l-Feyz EL-MUNÛFÎ - Rûk-i Pâk (Bir Şâzelî Şeyhinin Vasiyetleri)

Başlatan ömeryeni, 30 Kasım 2016, 00:23:47

« önceki - sonraki »

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

NEFSİN TERBİYESİ ve HİKMETLİ HOŞNUTLUKLAR

"(Resulüm!) De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben, Allah'a çağırıyorum. Ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ayrıca ben, ortak koşanlardan değilim." (Yusuf 108)
1- Ey oğul! Hakkı hoşnut etmekte hırslı, hikmeti arzulayan ve mutluluğu arayanlardan isen, sorularıma kulak ver! Sen himmeti büyük ve azimet sahibi olanlardan mısın? Sen sözü ve işi doğru biri misin? Sen, tabiatı doğru, fıtratı selim biri misin? Her şeyden çok Allah'ı seviyor musun? Eğer değilsen. Öyle ol.
Bunun dışında, insanlığın olgunluğuna, varlığının gerçeğine, hayatının sırrının bilgisine hiçbir zaman varamazsın. Bunsuz hikmetin, hürriyetin ve mutluluğun ışığının beklentisinde olma. Hidayet yoluna çıkamazsın. Derim ki; gizlinde ve açığında sana nitelediğim gibi olmadığın sürece, Allah'ın samimi kulları ve sıddıkların hayatını asla yaşayamazsın.
"De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir,- pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah'tan korkunuz ki kurtuluşa eresiniz." (Mâide 100)

2- Yolumuz sırasıyla irade, riyazet, tahammül, benzeyiş, özde benimseme ve mutluluktur.
Kaynağı, gizlide ve açıkta takva; zahirde ve batında (gönülde) ihlâs; öfke ve sevinç hallerinde edebi muhafazayla birlikte imanla sebattır. Her durumda Allah'tan razı olmaktır. Her işte Hakka uygun olana uymaktır; her yolda şer'i takip etmek; heveslere karşı gelmek; Allah'ın sevmediği şeylerde nefse karşı mücadele etmek; sonra da nefsi, alışkanlıkların köleliğinden, tabiatın (karakterin) vehimlerinden, rızık endişesinden ve mahlûkata bel bağlamaktan kurtarmaktır.
Örneklerimiz olan, Allah Resûlü ile ashabı, yine Allah'ın diğer peygamberleri ve sadık (özü sözü doğru) velileri bu kurallarla yaşadılar. "İşte o peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy." (En am 90)
"İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır." (Mücâdele 22)
Hayatımızın diğer yönlerini de aydınlatması gereken ilkelerimize gelince:

3-   Gayemiz Allah, ilkemiz ihlâs, yolumuz ıslah, alâmetimiz ise sevgidir. "Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur)" (Ankebut 6)

4-   Oğul! Sen ve tüm yaptıkların Allah'ta, Allah için, Allah ile, Allah'tan ve Allah'a yönelik olsun. Canını, hayırlı hedeflerine ve soylu amaçlarına vakfet. Daima çelikten iradeyle, atılgan, cesur ve azimeti güçlü ol. Belalar seni kararından döndürmesin. Korku ve sıkıntılar senin hedefini küçültmesin. Söylediğin ve yaptığın şeyin hak olduğuna bütün gönlünle inanıyorsan, işinde basiretli isen, tüm gücünle toparlan, Rabbine güven ve bil ki, Allah yardımcındır. "Allah kendisine yardım edene elbette yardım eder. Allah elbette Kavi'dir, Aziz'dir." (Hac 40)
"Allah size yardım ederse hiç kimse size galip gelemez." (Âl-i İmran 160)

5-   Oğul! Kardeşlerinin arasında onlar için yaşa. Tümünün
senin için yaşadığı inancında ol. Kendini ve en değerli
şeylerini yardımlarına amade kıl. Zaten sizler farklı
bedenlerde bir tek ruhsunuz. "Allah'ın üzerinizdeki
nimetini hatırlayın. Allah kalplerinizi uzlaştırıp
kaynaştırdı da O'nun nimeti sayesinde kardeşler haline
geldiniz." (Âl-i İmran 103)

6-   Oğul! Bilmiş ol ki ihlâs, amellerin ruhudur. Allah'ın yaratıklarındaki bir sırrıdır o. Kullarından dilediğine bahşeder. Ameller yerine sözlerle, tahkik (gerçeği tespit) yerine tartışma ve çekişmeyle meşgul olup ya da herhangi bir durumda Allah'tan başkası için tepki gösterdiğin sürece ihlâslı değilsin demektir. Hemen de ki: "Ben bir hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben." (En am 79)

7- Oğul! Bilmiş ol ki, azaların yapmış olduğu en faziletli iş namazdır. Çünkü namaz, kul ile efendinin arasındaki bağdır. Namazın kemali de, kişinin huşu ve huzur içinde olmasıdır. Nefsi temizleyen en hayırlı şey ise oruçtur. Azaları günahtan korumak ta, orucun esaslarındandır. İyilik çeşitlerinden sahibine en çok geri döneni zekâttır. Sonra sadaka da onun kalkanıdır. Her işin başı, saf niyettir. Niyetlerin en güzeli ise bilgiden kaynaklanmış olanıdır. Bilgilerin en hayırlısı, amelin desteklediğidir. Amellerin en faziletlisi de yalnızca Allah için yapılmış olanıdır. "O halde, Rabbine kavuşmayı uman, hayra ve barışa yönelik iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O'na ortak koşmasın." (Kehf uo)

8-   Oğul! İyiliği emret ve iyilik ehlini sev. Elinle, dilinle ve kalbinle kötülüğe engel ol. Kötülük ehlinden olma, doğruluğun dostu ol. Onunla nerede karşılaşırsan, yardımcı ol. Yardımında ne kınamadan, ne de ayıplamadan çekinme. Bu yaptığının karşılığını Allah'tan başka kimseden bekleme. De ki: Kendi nefsim için ne faydaya sahibim, ne de zarara engel olabilirim. Sadıklarla beraber ol ki onlar; "Allah yolunda savaşırlar, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın dilediğine yönelttiği bir lutfudur. Allah'ın lutfu ve ilmi geniştir." (Mâide 54)

9-   Oğul! Her zaman Rabbine güven. Dinde ince anlayışlı ol. İlmin yakîne ulaştıranını talep et. Yardımda Mevlâ'na sığın, böylece, sapasağlam mağaraya ve korunaklı kaleye sığınmış olursun. "Allah'a çağırıp hayra ve barışa yönelik iş yapan ve «Ben Müslümanlardanım» diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?" (Fussilet 33)

ıo- Oğul! Hür olarak yaratılmışken, şehvetinin kölesi olma. Kalbini heveslerine teslim etme ki o zaman, Allah'ın üzerindeki nimetine nankörlük etmiş olursun. Dünyaya karşı zelil olma, seni en berbat yollarında dolaştırır. Ne kadar da boşa çıkan bir uğraş bu... Hevana boyun eğme. Çünkü heva, hidayetin düşmanı, körlüğün ise ikizidir. "Bıı dünyada kör olan, âhirettc de kördür. Yolca da daha sapıktır, o." (İsra 72)

11- Oğul! Uyanık ve tedbirli ol. Şayet nefsin seninle bir işte mücadeleye girerse ona isyan edip hâkimiyetine al. Gittiği yolun tam tersine git. Onun isteğinden başkasını dile. Bu durumda onu idare etmesi kolaylaşır, dizginleri çekilir ve tahakkümü durdurulur. "Korunup sakınanlar, kendilerine şeytandan bir dürtü gelip dokunduğunda, hemen Allah'ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler." (A'raf 201)

12- Oğul! Bilmiş ol ki, sen cihat için yaratıldın, rahat için değil. Belalara maruz kalmak için yaratıldın, afiyet (sağlık) için değil. Bu dünyada kaldığın sürece, büyük çaba, zorluk ve belalara maruzsun. Sonra da varacağın yer ölümdür. Bilesin ki, kalbinin kesin selâmeti, Rabbinin rızasına kalmıştır. Ona itaat et, O'nu sev ve Ona tevekkül et ki, ebedilerden olasın. Bil ki, sana hayatı bahşeden, ölümüne de maliktir. Şeklini çizen, rızkını da takdir edendir. Nefsinin kurtuluşuna çalış. Hayatında iken ölümüne hazırlan. Bu gününü yarın için kullan. Rabbinden başkasına kul olma.
"Allah'ı bırakıp da sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun. Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O'ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun keremini geri çevirecek de yoktur." (Yunus 106-107)

13- Oğul! Kalbinin pencerelerini dünya sevgisine açma. Beden şehvetlerinde tutumlu ol. Aşağılık lezzetleriyle, nefis koruluğunu (yani kendini) pisleme. O zaman, zihnin dağılır, derdin artar. Kendini yakmak için bir yük odun satın alan kimse, ya da ayaklarına altın pranga vuran kimse gibi olursun. Öncelikle kendin için kazan, onun için değil. Geçmişte dünyada en çok azab içinde olan kalpler, şehvetlerle en çok meşgul olanlardır. Bil ki, gökyüzünde bir noktanın bir parçası tüm dünya yuvarlağından hayırlıdır. "Huzurumuza çıkacaklarını beklemeyenler, dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak. İşte onların, kazanmakta oldukları (günahlar) yüzünden varacakları yer, ateştir!" (Yunus 7-8)
"Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Âhı'ret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!" (Ankebut 64)

14- Oğul! Hallerinin çoğunda zamanlarının tümünde Allah'ın zikrine sarıl. Diğer anlarında sakın ola ki ondan gaflet etmeyesin. Allah'ı zikretmenin farzlığı konusunda şu korunmuş söz sana yeter: "Allah'ı çok anın ki kurtuluşa erebilesiniz." (Cuma 10)

15- Oğul! Gününde ve gecende, Rabbine ve yoktan var edenine yöneldiğin, başlangıcını ve varış yerini düşündüğün, hayatında geçirmiş olduğun günlerin hesabını yaptığın bir saatin olsun. Hayır bulursan şükret; eksik bulursan, gayret edip sabırlı ol. "Bizim uğrumuzda didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaştıracağız. Allah güzel düşünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir." (Ankebut 69)

16-   Oğul! Sözünde ve işinde doğru ol. Kendin için sevdiğin gibi tüm insanlar için de hayrı seven ol. Bil ki, Allah'a yönelik olmadığın, doğruluk ve ihlâsla taçlanmadığın müddetçe tüm düşüncelerin ve bütün amellerin de batıldır. "Bu durumda her kim mümin olarak iyi davranışlar yaparsa, onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz. Zira biz onu yazmaktayız." (Enbiya 94)

17-   Oğul! Bir yemin ettiğinde ya da Allah için bir adak adadığında ya da bir iş için O'na söz verdiğinde ya da kendi içinden bir konuda O'na kesin söz verdiğinde, sözünde güvenilir ol. Yeminden geri dönen bozguncu olma. Rablerini yeminlerine siper edinenler gibi, dinlerini oyun ve eğlence edinenler gibi, bozmak için söz verenler, aldatmak için vaat edenler gibi davranma. İnsanların en hayırlısı, nefsini doğruluğa ve vefaya razı edip azat edendir. İnsanların en şerlisi de, nefsiyle birlikte nefsin tuzaklarına dalan ve onu helak edip, onun rezil rüsva ettiği kimsedir. Yeminlerinde Allah'a verdiğin sözü, karşılığında tüm dünyanın mülkü verilse de satma sakın. "Allah'a verdikleri sözü ve yeminleri basit bir bedel karşılığı satanlar var ya, işte onlar için âhirette hiçbir nasip yoktur. Allah onlarla konuşmayacaktır, kıyamet günü onlara bakmayacaktır. Onlar için korkunç bir azap vardır." (Âl-i İmran 77)

18- Hayatın boyunca kemalin eteklerine tutun, oğul! Tüm gücünle eksiklikten kaç. Zamanının çoğunda suskunluk ve düşünce içinde ol. Sırrını gizle. Sözün, hakkı desteklemede ya da hayrı yayman haricinde biraz temkinli olsun. Daima
yaptığın, söylediğinden çok ve söylediğin dinlediğinden az olsun. Çünkü sükût ve sükûnette, vakar ve huzur vardır. Çok lafta ve şakada yanılma, saçmalama, nefsi günaha sokma vardır. Konuştuğunda, sözün yavaş olsun. Şaşmaz ve ikna edici bir irade ile dolu olarak konuş. Konuştuğunda ise tüm işaretlerinde, hareketlerinde ve ses tonlarında ihlâsın belirgin olsun. "Kötülüğü en güzel tavırla sav. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluverir. Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur,- buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimseler kavuşturulur." (Fussilet 34-35)

19- Oğul! İnsanlarla bir arada olman ve onlarla ilişkiler kurman gerektiğinde, cahillere karşı, katı olmayan kapalılık ve aşırıya gitmeyen yumuşaklık sergile. Bunun dışında davranırsan, gözlerinde küçülür ve böylece önlerinde sana karşı cüret kapısını açmış olursun. Vasat insanlara karşı ise, seni batıla sürüklemeyecek ve haktan uzaklaştırmayacak derecede yumuşaklığı ve güzel huyları sergile. Ulu'l-elbab'a (akıl sahiplerine) gelince, onlara yönelik yapmacık tavırlarını bir kenara at, kendini onlara açmak suretiyle nefsinin hayrını da, şerrini de bildir. Onlara karşı her türlü saygıyı ve takdiri eksik etme. Sende bir eğrilik görürlerse düzeltirler, hayır bulurlarsa desteklerler. Hem dostlarının, hem de düşmanlarının önünde de genel olarak, zarafet, hoşgörü ve güler yüz, dış görünüşünün belirgin vasfı olsun.. İncelik ve güler yüz sayesinde kalpler kazanılır ve günahları bağışlatılır.
"Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi." (Âl-i İmran 159) \

20- Oğul! İlahi hükümle inatlaşma ve kadere karşı çıkma. Bilâkis, Allah ile senden olmanı istediği gibi ol. Dinle sana emrettiği gibi, kaderle de nasıl dönüp gelirse (ve cereyan ederse) öylece (karşı gelmeden ona uyumlu) ol. Dünya ve âhiret işlerinden birinde zorlanırsan, o konuda Mevlâ'na iltica et. Çünkü o, Berr (iyilik ve ihsanı bol) ve Rahîm (merhamet eden)'dir. Semî (her şeyi işiten) ve Alîm (her şeyi bilen)'dir. "Hiçbir canlı yoktur ki, onu perçeminden yakalamış olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir." (Hud 56)

21-   Bilmiş ol ki ey oğul! Dünya talebindeki hikmet, onu ne ihmal etmek, ne de ona kendini tamamen kaptırmaktır. Âhiret talebindeki hikmete gelince, bakiyi fani karşılığı satmamandır. Marifetullahtaki hikmet ise, işleri düzenleyen olarak ve her iki dünyada her şeyin idaresini üzerine alan olarak Ona razı olmaktır. "Onlardan bazı çiftlere, kendilerini imtihan etmek için dünya hayatını süsü olarak verdiğimiz nimetlere gözlerini dikme,- Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir." (Taha 131)

22-   Oğul! Rahatlığında şımarma, zora düştüğünde de canını sıkma. Çünkü her sıkıntının ardından bir rahatlama, her zorlukla birlikte de kolaylık vardır. Sabreden rahatlar, ümitsiz olan ise küfre düşer. Başlangıcı seni üzen nice işler vardır ki, sonunda seni mutlu eder. Rıza ve huzurla birlikte olan nice yoksunluk vardır ki, içinde sıkıntı ve mutsuzluk olan bolluktan daha hayırlıdır. Nice kanaat zenginleştirir, nice tamah fakir kılar. Üstelik nice az nesne çoktan hayırlıdır. Hatta nice köle, sultandan daha mutludur. "Belki de bir şey sizin için hayırlı olduğu halde ondan hoşlanmayabilirsiniz. Ve belki de bir şey sizin için kötü olduğu halde siz onu sevebilirsiniz. Allah bilir, siz bilemezsiniz." (Bakara 216)

23- Oğul! Bir işle ilgilendiğinde, işin gözetimini bütün gücün ve gayretinle yap. Rabbinin hükmü üzerine işin başında ol. Senin tedbirinin (düzen ve yönetiminin) değil O'nun tedbirinin, senin takdirinin değil O'nun takdirinin gerçekleşmesi için gözleyici ol. Tüm işlerinde yüzünü (kendini) Ona teslim et. Rabbinin hükmüne teslim olan, selamette ve işi yolunda olur. Tedbir alıp takdir eden de yüz çevirmiş olup helak olur. "İyi davranışlar içinde kendini bütünüyle Allah'a veren kimse, gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Zaten bütün işlerin sonu Allah'a varır." (Lokman 22)

24-   Oğul! Allah'ın üzerindeki nimeti büyüdükçe, ondaki gidişatın daha doğru olsun. "Eğer şükrederseniz, ben de sizin için mutlaka arttıracağım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç kuşkusuz benim azabım çok çok şiddetlidir." (İbrahim 7)

25-   Oğul! Mezheplerinin ve meşreplerinin farklılığına rağmen insanların tümüne, malınla, nefsinle (bedeninle) ve bilginle yardımcı ol. Ayrıca herkesin Rabbinin ailesi (muhtacı) olduğunu aklından çıkarma ve daima şahsında, kardeşlerinin ve ailenin içinde ve çevrendeki herkesle, iyi huylu, iyi gönüllü, iyi işli ve iyi sözlü ol. İyiden ancak iyi gelir. Hayırdan da ancak hayır çıkar. Herkes malını satar. Kabından döker. "Görmedin mi Allah nasıl bir örnekleme yaptı: Güzel söz kökü yerde, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzer. O ağaç, Rabbînîn izni ile yemişlerini her zaman verir. Allah insanlara böyle örnekler verir ki, düşünüp ibret alabilsinler." (İbrahim 24-25)

26- Oğul! Birine nasihat ettiğinde ya da, bir kişiyi ya da cemaati Allah'a çağırdığında, davetin, sözün dilinden çok, halinin diliyle olsun. Çünkü hal diliyle davet kabul görür de, söz diliyle davet kabule mazhar olmaz. Başkasından önce kendine vaazet. İnsanlara emrettiğini önce kendin yap. Aksi takdirde, görünmeyen fakat gören Allah'tan utan. "Ey iman sahipleri! Yapmayacağınız şeyleri neden söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz Allah katında büyük bir günahtır." (Saff 2-3)

27-   Oğul! Sana kaba davranana sen yumuşak davran. Sana düşüncesiz davrananın bu cahilliğine sen yumuşaklıkla gönlünün genişliği ile karşılık ver. Sana kötü söz söyleyene (doğru yolu bulması için) dua et. İyiliğinden bir kısmını senin iyiliklerine katması, ya da senin günahlarının bir kısmını kendi üzerine alarak sana fayda verip kendisine zarar vermesi sana yeter. "Başına gelene sabret! Çünkü bunu yapabilmek önemli işlerdendir." (Lokman 17)

28-   Bilesin ki oğul! Yumuşak sözün güzel muamele ve nasihatte ihlâsın, yabanileşmiş muhalefeti ve dik başlığı onlardan gidermede tılsımlı bir gücü vardır. Yumuşaklılığın isyankâr tabiatlara terbiyede yaptığını, kalın sopa yapamaz. Özellikle, ruh ruha düşman olmaz. Düşman olan, beden ve hayvani isteklerdir. Hayırlı olan, maksadında ihlâslı ve doğru olduğunda, hayrıyla kötüyü şerrinden arındırır. Yumuşak huylu, öfkelinin hiddetini yumuşaklığıyla kırar. Aptalda, öfkelinin öfkesini, cahilin cehaletini ve hiddetini arttırır. "Rahman'ın kullan yeryüzünde rahatsız etmeden yürüyen kişilerdir. Cahiller onlara hitap edince «selam!» derler."
(Furkan 63)

29- Oğul! Araştırma ve ilim alışverişinin olduğu bir mecliste ilim ve fazilet ehliyle bir araya geldiğinde, susup ağır davran ve Hak yolda iyi fırsat çıkana ya da doğruya ulaştıran bir fikir belirene dek sabırlı ol. Hak olan taraf sana parlak (açık) bir şekilde gözükürse, desteği ve yardımı için hemen atıl. Düşüncesiz, deli dolu birinin atıldığı gibi, ya da kazanmayı ve üstün gelmeyi seven birinin çıkışı gibi değil. Sadece, bilgin bir araştırmacının, hikmetli bir adamın çıkışıyla çıkış yap. Her mecliste, son sözün sahibi ol. Çünkü görüşün başı aceleye getirilmiş bir hafiflik, sonu ise ertelenmiş bir hüccettir (delildir). Konuşmada gereksiz yere sıkıntıya girme. Hiçbir zaman bilmediğin şey hakkında konuşma.
"Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et ve onlarla, en güzel olan neyse o yolla mücadele et. Şüphe
yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. Ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir." (Nahl 125)

30- Ey oğul! Biri seninle tartıştığında, Hakk'a doğru en çok koşan biri olarak, hasmının dilinde de ortaya çıksa hakkı kendi nefsine en çok kabul ettirecek biri olarak onunla tartış. Araştırmada gayretin adalet, maksadın Allah'ın rızası olsun. Tartışmaya, tepkili, duygulu ya da üzüntülü bir haldeyken başlama. Ortaya çıkan apaçık bir hak ya da güçlü bir delil haricinde, seninle tartışana karşı kesinlikle sesini yükseltme. Çünkü bu, nefsin zayıflığından olup acizliğe ve tükenmişliğe delildir. Bilakis, oturaklı akıllı birinin sükûnetiyle başlamayı Allah'tan dile ki, öyle başlayasın. Sonra Allah'tan sana ilham etmek suretiyle yardım etmesini dile ki, sana yardım etsin ve ilham versin. Cevabın için hazırlık yap, aklında delillerini düzene sok. Tartışmacını serbest bırakıp ona sabret. Tâ ki felsefesinin torbasını tamamen boşaltsın. Ateşinin sönmesini ve bitişinin fırsatını kollarken malzemeni tamamlamış atağa hazırlıklı olarak, hasmının delil deposunu harcamasını bekle. Dilediğin şartlar oluşup ta, hasmında arzuladığın tükeniş belli olunca, hüccetinin yumuşak huylu atlarıyla, burhanlarının keskin kılıçlarıyla, ifadelerinin sakin ve itaatkâr askerleriyle üzerine hücuma geç. Tüm bu işinde Hak senin mürşidin ve rehberin olsun ki, galibiyette yandaşın olsun. Tam o zaman, düşüncelerinin üstün gelmesi ve galip gelmenden daha hızlı ve iyi bir şey olmaz. Çünkü hak birdir, bölünmez, o her konuda hakemdir. Bir tartışmadan galip çıktığında insanlara karşı ilminle böbürlenme. Hayır yap ve yaptığınla övünme. İnsanlara karşı küstah olma. Rabbini hiddetlendirirsin. "İşte âhiret yurdu! Biz onu, yeryüzünde üstünlük taslamayanlara bozgunluk peşinde koşmayanlara veririz. Sonuç, takva sahiplerinindir." (Kasas 83)

31-   Bilmiş ol ki ey oğul! Yüceliğin, böbürlenmenle, kibrinle, başkasını alçak görüp kendine yükseklik taslamanla olmaz. Allah ancak sevdiği kimseyi yükseltir. Üstelik kendisi için kırılan kalbi ve sadece onun rızası için çalışan kuldan başkasını sevmez. Bir kişinin tevazu ve yumuşaklığı arttıkça ilmi ve fazileti artar. Allah'ın üzerindeki nimetini koru ve: "Rabbim ilmimi arttır" de. "Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içinizden tek kişi bile asla temize çıkamazdı. Ama Allah dilediğini arıtıp temizler. Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir." (Nur 21)

32-   Ey oğul! Hayatının ilk günlerini ve ömrünün çoğu saatlerini ilme ada. Çünkü ilim, nefsin gıdası, aldın cilası kalbin ve basiretin nurudur. Onu amelle ihya et ki, insanlığın tamamlansın. Allah'ın katında ve insanların yanındaki değerin yükselsin. "De ki: Körle gören yahut karanlıkla ışık bir olur mu?" ( Ra'd 16)
"Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri (bunları hakkıyla) anlarlar." (Zümer 9)

33-   Oğul! Bütün eğilimlerini, düşüncelerini ve niyetlerini her türlü şirk, kuşku ve şüphe sebeplerinden temizle. Gönlünü bütün anlarında imkânın oranında Hakk'ın nurunu saçmaya hazır şekilde, berrak ve tertemiz tut. Düşüncen yücelir, vaktin arınır ve imanın artar. "Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O her şeyi işitir ve her şeyi bilir." (A'râf 200)

34-   Oğul! Yalandan sakın. Yalan senin en nefret ettiğin şey olsun. Çünkü Allah katında en nefret edilen yalandır. Yalan, imansızlığa, nefsin kötülüğüne, kişiliğin zayıflığına ve kalbin fesadına delildir. "«Kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Onlar (kıyamet gününde) Rablerine arz edilecekler» diyecekler. Şahitler de: «İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir» diyecekler. Bilin ki, Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir!" (Hud 18)

35- Oğul! Daima himmeti yüce, soylu gayelere azimli ol. Güzel huylan ve faziletleri elde etmede hırslı, büyük felaket ve belalarda sabırlı ol. Bil ki, dayanılması en güç işler, sabırla, sürekli ilgiyle, çalışmayla ve düzenli bir devamlılıkla kolaylaşır ve kabul görür. Umutların boşa çıkmasının ve başarısızlığın, ümitsizlik ve darlanmadan başka anlamı yoktur.
"Çerçek şu ki, insan için çalışıp didindiğinden başkası yoktur. Üstelik onun çalışıp didinmesi ileride görülecektir. Sonra karşılığı kendisine hiç eksiksiz verilecektir. Hiç kuşkusuz son varış Rabbinedir." (Necm 39-42)

36- Oğul! Hedef ve amaçlarını açıklamada, yumuşaklık, güzellik, ifade güzelliği bulunmak şartıyla, tüm sözlerini, ilkelerini ve görüşlerini anlatımda hür ol. Sonra kesinlikle, uydurduğun bir batılla, süslediğin sahte bir sözle hakka sakın saldırma. Bu zayıf ve aptal kimselerin mizacındandır. Yoksa batıl hakka düşmanken, batılla hakka nasıl varılır. Bil ki, hakkı aramak ve onu anlatırken özlü olarak güzelce kurgulamak, belagatın esası ve fesahatin kemalidir. Hak konusunda, tartışandan ve çekişenden korkma. Bu konuda sadece Allah'tan kork. Bil ki, nefsinde, söz ve davranışında hür olmak, Allah'ın beşere bahşettiği en kıymetli nimettir. İnsanlık tacının üzerindeki en değerli incidir. Sakın ola ki, kendinden başkasını küçük düşürme, görüşünü kabulde zor kullanma. Çünkü kendinden başkasını alçakça küçük düşüren, aklı olmayan bir aptal ve yaşamı olmayan ölüdür. Kendisine vahiy inip, gökyüzünün pencereleri kendisine açılsa da, haksız yere kendi görüşünü kabulendirmekte zorlayan kişi acizdir. Daima kendine, ırzına ve dinine saygın olsun. Ancak kendisine saygı gösteren ve senin değerini bilen, kendi kıymetini ve saygınlığını gözeten kimseden başkasına saygı gösterme. Kendine değer vermeyen, kendisine hakaret edeni kınamasın. Başkasının ve kendisinin ırzına değer vermeyen saygı göstermeyen kimsenin, erkekliğinin ve şerefinin değeri yoktur. Çünkü ırzı korumak şerefin ölçüsü, erkekliğin ölçüsüdür. Dininin kendi gözünde saygınlığı olmayan hayatta ve ölümde bedbaht ve alçaktır. "Allah, inananları dünya hayatında da, âhirette de sağlam sözle sağlamlaştırır. Allah zalimleri şaşırtır. Allah dilediğini yapar." (İbrahim 27)
"Sakın Allah'ı zalimlerin yapmakta olduğundan habersiz sanma. O, onları, gözlerin korkudan donup kalacağı bir güne erteliyor, hepsi bu." (İbrahim 42)

37- Oğul! Daima ilâhından çekin. Kendi zatına saygı duy. Kendinden utan, vicdanına karşı gelme. Ruhunun sürekli mutluluğuna ve vicdanının taleplerine aykırı düşen, saptırıcı nefsinin heveslerine ve duygularına karşı otoriten sürekli ve güçlü olsun. İçgüdülerinin ve beden yurdunun siyasetinden bir an dahi habersiz olma. Vücudunu bıkkınlık ve aşırılık ya da çöküntü ve halsizlikten uzaklaştıracak, bir miktar su, yemek ve refah ver. Bu ikisi arasında bir yol izle. Özetle, kalbinin rahat etmediği, vicdanın onaylamadığı her iş ve sözden uzaklaş. Çünkü vicdan insanda, ayırt eden bir delil ve adil bir hükümdardır. Kendisine uyulmadan affetmez ve itaat olunmadan barışmaz. Vicdan, Allah'ın insanın içindeki sesidir. "Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var." (Rahman 46)

38-   Oğul! Ancak özüne uygun, kendine benzer, şahsına denk biriyle eşlik ve dostluk yap. Daima, arkadaşlığında samimi ol. Kötülerle birliktelikten sakın. Seçkinlerin dostluğundan yüz çevirme. Gece karanlığı, gündüzün ışığı gibi değildir. Kişi dostunun sıfatları ve birlikte olduğu kimsenin dini üzeredir. Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim. "De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir." (İsra 84)

39-   Oğul! Bil ki, onurlu ve hayırlı bir nefis, hikmet ve nur âlemine yöneldiği, himmet ve temiz kalp sahiplerine yakın olduğu sürece parıltılı ve aydın olur. İkisinin arasını, heves perdeleri ve nimetlerin fazlalıkları ayırırsa; sağlığı hastalığa, nurları da karanlığa döner. Oğul, böyle bir durumda nefsin durumu, gece karanlığında, Güneş'in ışığından nurunu alan Ay'ın durumu gibidir. Şayet dünya ikisi arasına girerse Ay tutulması olur ve karanlığa boğulur. İşte kalbin de aynen böyledir, anla. "Bir ölü iken diriltip kendisine insanların arasında yürüyebileceği bir ışık tuttuğumuz kişinin durumu, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamayan kişinin ki gibi olur mu? " (En am 122)

40- Oğul! Bil ki, vücut gıda ve beden eğitimi ile güçlendiği gibi, nefis te fazilet ve hayırla güçlenir. Hayırdan ve nurdan olan ihtiyaçlarını karşılayamadığımız zaman zayıflar ve kararır. Vücudun, hava ışık, içecek ve yiyeceklerini elde edemediğinde zayıfladığı gibi. "Benden size bir hidayet geldiğinde, benim o hidayetime uyan artık ne sapar, ne de bedbaht olur. Kim benim zikrimden yüz çevirirse onun için zor ve sıkıcı bir hayat şekli vardır. Kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz." (Taha 123-124)

41- Oğul! Ölümden önce hayatında yüce âleme yakın olmaya, melekût-u a'layı tanımaya, arınmışlık, nur ve hayır yoluna kendini alıştır. Hiç şüphesiz, yaşarken olduğun sıfatlar üzerinde öleceksin. O zaman, senin yeryüzü gelişimlerinde bağıntılı olduğun bağlar ve ilişkilerle ruhunu ya gökyüzüne, mutluluk cennetine, ya da bedbahtlık ve tabiat ateşine cezb eder. Ey oğul! Kozmik bağların prangaları ve maddi vehimler batağıyla bulanmış olarak gayb âlemine göç etmekten daha acı bir bedbahtlık olamaz.
Bil ki, onurlu bir nefse hayır olarak imkânsız gelecek bir şey yoktur. Kötü nefse de hayır yolundan daha zoru, kötülük yolundan daha kolayı yoktur.
'Temin olsun ki, insanı biz yarattık. Nefsin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt yapmaktadır. Bir söz sarf etmeye dursun, yanındaki gözcü hemen zaptediverir. Ölüm sarhoşluğu hak olarak geldi. İşte bu senin kaçıp durduğun şeydir. Ve sura üflendi. İşte bu, geleceği vaat edilen gündür. Her benlik, yanında bir güdücü, bir de tanık olduğu halde gelir. And olsun sen bundan gaflet içindeydin. Ama perdeni üstünden kaldırıverdik. Bugün gözün keskin mi keskin." (Kaf 16-22)

42- Bil ki oğul! İraden, mutlak ezeli iradeden bir parçadır. Arınmış yüce arzuların, salih meyillerin ve asil eğilimlerin potasında eriyip onlarla şekillendikçe, Hakk'ın iradesiyle örtüşük oluncaya dek yücelir, genişler ve güçlenir. O anda, tüm âlemler ona karşı duyarlı olmaya, tabiatın hükümleri ona boyun eğmeye başlar. Dışındaki zayıf nefislere hükümran olur. İlahi yönün, beşeri yapına tamamen galip geldiğinde, bedenin ilahi nurların lambalarının fanusu olur. Sırrın, ezeli anlamların en yenilerinin koruluğu (sığınağı) olur. Diğer taraftan kalbinde hilâfet-i uzmânın verildiği, büyük bağışların bahşedildiği, en ileri mutluluğun tattırıldığı, vehbi ilimlerin ve Rabbani feyizlerin üzerine nakşedildiği bir sayfa olur. "Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tamamlayıp içine ruhumdan üflediğimde, derhal O'na secdeye kapanın." (Sâd 71-72)

43- Bu durumda oğul! Makamın yücelirse, kalbin yükselir ve Rabbinin halifesi olursun. Şöyle ki, insanlar sana bağlanır ve çevrende toplanırlar. İşte o an hayırların tümünden daha hayırlısı, kalbinle onlardan yüz çevirmendir. Sırrınla onlardan Rabbine kaçınandadır... Ancak senden onlara ulaşacak bir fayda için onların arasına karış. Herkes seni kendisi (faydası) için ister. Rabbin hariç, çünkü seni senin (faydan) için ister. Zaten O, faziletin ve rahmetin kaynağı, nimet ve hayrın başıdır. Âlemlere ve sana ihtiyacı olmaması ile birlikte, O'nun emrine itaat ederek, hükmüne uyarak O'nun yolunda ol. Adaletine rızayla, lütfüna şükürle eşlik et. Gayeni O'nunla yoldaşlığındaki gayeni O'nun zatını istemek kıl. Gölge çekilmek, her doğan da batmak zorundadır. Mevlân hariç; çünkü beka ve devam ancak O'nundur. ""Yeryüzünde bulunan herkes yok olacaktır. Sadece O bağış ve celal sahibi Rabbinin yüzü kalacaktır." (Rahman 26-27)

44- Bil ki oğul, şahsın üç nitelik üzerinde ayakta olup durmaktadır. Bunlar varlığının başlangıcı ve hayatının kökleridir. Mutluluğun ya da bedbahtlığın bunlarla sağlanır. Bunların ilki kalp, zıtların ve farklılıkların toplandığı yerdir. Tuhaflıkların ve şaşırtıcı hallerin sergisi, nurların ve karanlıkların iniş alanıdır. İnsanın salahı ancak bu incelik ve yumuşaklık kaynağının salahından başka bir sayede olmaz. Bozulması da ancak onun bozulmasıyla olur. İyi olduğunda insanda en iyi olan şeydir. Kirlendiğinde de en pis olan şeydir. Çünkü o, ahmaklık ve anlayış, cehalet ve ilim, nefret ve sevgi, çekememezlik ve selamet, iffet ve hırs, korkaklık ve cesaret, öfke ve yumuşaklılık türünden zıtlardan oluşan, insanın ana hallerinin kaynağıdır.
Bunların ikincisi olan tabiat; cinsel ilişki, uyku, içecek ve yemek v.b gibi hayvani bünyenin sürekliliği için gerekli olan türden nefsanî arzuların ve beşeri gerekliliklerin kaynağıdır. İnsanın fıtratındaki, ilahi sıfatlara ve ruhani gerekçelere toprak tabiatlı oluşu nedeniyle aykırıdır.
Bunların üçüncüsü olan akıl, diğer her ikisi arasında berzahtır. Ayırdetme ve seçme yeridir. Olayların tartısı, deneylerin ölçüsüdür. Zorunluluk gereğince diğer ikisinden galip gelenden yana etkilenir ve en güçlünün yanında yer alır. Tabiatın bir gereği olan hususlar kalp cevherini ele geçirdiğinde ruhani anlamlar ondan kaybolur. Aklın hükümlerini alması imkânsızlaşır. Aşırı arzu, açgözlülük, haset, çekememezlik, öfke, korku vb. vehmi hayaller ve hayvani kuruntular aklı kaplar. İnsani bir surete sahip hayvani bir kalbe dönüşür. O zaman, bozuk inançlar ve evhamlı vesveselerle birlikte o, aklın ve kalbin duygularına hâkim olur. Yönetimiyle hisler dünyasının içinden çıkamaz. Böylece insan şeytanlarından biri oluverir. Ama şayet şuur kalbin, otorite ve hâkimiyet te akim olursa, o zaman kalp rabbani bir kalp ve insani bir cevher oluverir. Akıl da ruhani bir melek ve aydınlık bir yıldız halini alır. Nuru çoğaldıkça ve saflığı tamamlandıkça, tertemiz doğru inançlar ve ilahi anlamlar ona doğru yönelir. Ayırt edici bir akla dönüşünceye dek zaman ilintilerinden ve kozmik engellerden soyutlanır; ilahi izzetin göstergelerinden biri olur. İşte bu rabbani insan ilmin tam anlamıyla âlim, marifeti tam anlamıyla ârif, hikmeti tam anlamıyla hikmet sahibi ve kulluğu tam anlamıyla da Allah'ın kulu olur.
"Binasını Allah korkusu ve rızası üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez." (Tevbe 109)

45- Oğul! Bil ki, Allah katında insanların mertebeleri dört kısımdır.
"Mukarrabûn" = "Yaklaştırılanlar" Onlar, nurani fıtratların ve arınmış nefislerin sahiplerinden olup Rablerine doğru en önde koşanlardır. Sırların esintileri ve nurların ışıltıları ruhlarına tecelli edenler onlardır. Var edicilerini hakka'l-yakin ile tanımışlar, doğruluk ve ihlâs üzerinde onunla birlikte durmuşlar. Gönüllerini ondan başkasını müşahededen arındırmışlar. Fiillerinde, sıfatlarında, isimlerinde ve zatında onu birlemişler. Lâ ilahe illallah kalesine hakka'l-yakin ile girmişler. Böylece hiç bir şey onları, O'nun cemalinin nazarından ve celalinin arındırmasından men edememiş.
Yeryüzünde bedenleriyle yaşarlar. Kalpleri ise rablerinin katımladır. Onlar rablerinin yaratmadan önce seçtiği ve ruhlarına sırlarını bildirdiği özel seçkinler grubu, hikmet ehli ve saldıklardan oluşan kâmil kimselerdir. "(Hayırda) önde olanlar, (ecirde de) öndedirler. İşte bunlar, (Allah'a) en yakın olanlardır." (Vâkıa 10)
"Miiminûn" = "Müminler" - Kendilerini eksiksiz yaratan (Bari'n)in kemalinin, ezeliliğin ve sürekliliğin kesinliğine kalpleri, kati bir imanla bağlanmış olan sağ ehli. Kitab'ının ve Resûlü'nün diliyle kendilerine bildirdiğinin tümünü doğrularlar. Sübhâııehu ve Teâlâ'nın tenzihine ve tevhidine şüphelerin ve kuşkuların sarsamayacağı kesin bir itikatla inanırlar. İşleri katışıksız tasdik ve yakîn üzerine kurulmuştur. İşte sağ ehli olan müminler onlardır. "Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere! Düzgün kiraz ağacı, meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları, uzamış gölgeler, çağlayarak akan sular, sayısız meyveler içindedirler,- tükenmeyen ve yasaklanmayan." (Vakıa 27-33)
"Nâcûn" = "Kurtulanlar"- Onlar, her hangi bir kuşkunun asli fıtrattan dışarı çıkaramadığı müslümanların genelinden basit fıtratlı ve saf kalpli selamet ehli olanlardır. Her hangi bir şirkin mutlak tevhitten ayıramadığı kimselerdir. Ne tam bir yakîne ulaşabilmişler, ne de muhsinlerin derecelerine varabilmişlerdir. "O güzellik sergileyenler, büyük günahlardan ve çirkin işlerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz senin Rabbin affı geniş olandır." (Necm 32)
"Hâlikûn" = "Helak olanlar"- Onlar, şirk, zulüm, kuşku ve tereddüt ehlinden, toprak mizaçlara, şeytani eğilimlere kötü tabiatlara ve karanlık nefislere sahip olanlardır. Yine onların karınlarını doyurmaktan şehvetlerini gidermekten başka bir zevkleri yoktur. Onlara gökyüzünün nurlarını gözlemleme de yoktur. Yeryüzünün karanlığından ayrılma... "İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir." (Bakara 16)
"Soldakiler,- ne yazık o soldakilere! İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde, kapkara dumandan bir gölge altındadırlar,- serin ve hoş olmayan. Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefahete dalmışlardı." (Vakıa 41-45)

46- "Mukarrabûn" = "Yaklaştırılanlar" - Onlar kemal ehlidir. Bedenlerinin dış görünüşleriyle yeryüzü işlerini yürütüyor olsalar da, gökyüzünü kalplerinin vatanları yapmışlardır. Marifetlerinin ışıkları ve ruhlarının cevherleriyle yeryüzü âlemini aydınlatırlar. Kalp sayfalarına ulvi âlemden yansıyanlar Rablerinin nurundandır.
"Müminûn" = "Müminler" - Yeryüzü onların mevkileri olsa da, imanları ve güzel amelleriyle gökyüzünü gözlerler.
"Nâcûn" = "Kurtulanlar" - Onlara Rableri katında hoş karşılanma, afiyet ve güzel bağışlanma vardır. Çünkü onlar Allah'ın rahmetinin misafirleridir.
"Hâlikûn" = "Helak olanlar" - Onlar her şeyleriyle yeryüzüne eğilimli olanlardır. Yeryüzünün parlak ve sahte süsleri kalplerinin idaresini ele geçirmiştir. Böylece koyu karanlıklarında kaybolmuşlar, hile ve sapıklıklarına boyun eğmişler ve bedbahtlık onlara galip gelmiştir. Hevese sürüklenmişler, hidayet yerine körlüğe gönül vermişlerdir. Ayrıca onların midelerden ve cinsel organlarından oluşan mabedleri vardır; fani yıkıntılardan da Rab ve efendileri...
Şeytanı da önder ve rehber olarak kabul etmişler. "O kimselerdir ki, dünya hayatındaki çabaları boşa gitmiştir ve onlar işi hâlâ güzel yaptıklarını sanarlar." (Kehf 104)
"Bu iki grubun durumu, kör ve sağır ile gören ve işitenin durumu gibidir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Artık düşünmez misiniz?" (Hud 24)

47- Gördüğün gibi oğul! Yaratıklar farklı türlerde ve değişik makamlardadır. Herkes kendi aslına döner ve eğilimine ve tipine uygun, arzusunun ve yönünün gerektirdiği ile hesaba çekilir. Allah'ın yaratıkları içinde türlü türlü işleri vardır. İşte bir bak oğul, sen bunların hangisindensin?
"Rabbinden ne yerde, ne gökte zerre kadar,- ondan ne küçük, ne de büyük hiç bir şey kaçmaz. Bunların hepsi apaçık bir kitaptadır." (Yunus 61)
"Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâla buna aklınız ermeyecek mi?" (Kasas 60)

48- Oğul! Nefsinin kurtuluşu için çalış. Rabbinden yardım dile. Heveslerinin bağlarını kırmaya çabala. Dünyanın şartlarına boyun eğme, bilakis himmet atına bin. İradenin binekliğini yap. Azimete bağlan, kararlılık dizginlerini eline al. Hayır yolunda, olgunluk şehrine doğru Allah'ın bereketiyle yürü. Şunu da bil ki, o şehre giden yol, çabaların çeşitleriyle çevrilmiş, engellerin ve zorlukların türleriyle sarılmıştır. Olgunluk kendi içinde sonsuza dek uzanır. Onun ne sınırı, ne de sonu vardır. İnsanlar da bu yolda farklı derecelerdedir. Herkes, sevgisine ve ihlâsına, sınanmasına ve çabasına, fıtratına ve hazırlığına göre rütbesine ulaşır. Nefsine karşı çabalayan kimse mücahiddir. Malın fazlasından yüz çeviren zahiddir. Farklı ibadetlere ihlâsla devam eden âbiddir. Sırrıyla duyular âleminden kutsiyet huzuruna yönelen ariftir. Meczup ta cemal tecellilerinin aşkını coşturduğu, celal tecellilerinin de deli divane ettiği kimsedir. Hikmet sahibi ise, tüm bunların orta merkezinde duran, engellerin yolundafı çeviremediği, zorlukların da istenilenden vazgeçiremediği kimsedir. Bunların tümünü uygulayıp günah, itaat, kopma, bağlanma, kolaylık, zorluk, uzaklık ve yakınlık türünden (birbirine) karşıt varlık hallerinin müşahedesinde, hakkı tanıma yollarını kendisini kemal potasında erittiği ve tüm bunlardan kalbi selim, aklı dengeli, tanıklığı tam, marifetiyle kapsayıcı olarak çıkan kimse kâmildir. Bu kimseyi ne sınama felaketleri, ne de nimetlerin bolluğu saf ve temiz olmaktan uzaklaştıramaz. Çünkü ona göre (nimet) verilmek te, engellenmek te birdir. Bir oluş sebebiyle başka bir oluştan perdelenemez. Bir işte de, başka bir işten dolayı meşgul edilemez. Çünkü o, Haklc'ı zatı için istemiş, başka bir şey için değil. O'nun rızası için kulluk etmiş, dışında başka bir iş için değil. Ayrıca diğer tavırlarını O'nun rızasına bağlamış. O'nun dışında başka bir mutluluğu yoktur onun. Zaten O'ndan başkasına ihtiyacı da yoktur. Sahibinin katındaki makamına ek olarak, yakınlık nimetlerini ve dostluğun mükemmelliğini idrak etmesinden, kendi nefsinde ve varlığın mutlaklığında gözlemlediği, yapıcısının hikmeti ve yoktan var edeninin nurundan dolayı daima neşeli ve mutludur. Bu yol, Hakkı murakabe ve nefsin siyaset yolu vasıtasıyla Rabbini bilmiş, nefsi itmi'nana ulaşmış, zâtı kemale ermiş herkese aittir. Burada, ehlinin dışındakilerden sakındırılan sırlar, fani isteklerin kuşkularından arındırılmış üstün haller gösterilir. Melekûtun cemâline, ceberûtun celâline kalpleriyle yönelmiş olup, arzu ve şehvetlerden oluşan uzaklaştırıcıları etken kılan şeylerden yüz çevirenler, gönüllerine yer etmiş şaşmaz hakikatler ile daha hayatta iken rızıklandırılırlar. Bu hakikatler, onları eksiksiz yaratanları, sahipleri ve onlara maruf olan zât haricinde her şeyden meşgul edip ahkoyar. Kim bu durumda ise mutlu olmuş ve saadeti tamamlanmıştır. Artık kendisine velilikten öte sıddıldık makamı hak olur.
"(Kötülüklerden) korunup sakınanlara: «Rabbinîz ne indirdi?» denildiğinde, «Hayır (indirdi)» derler. Bu dünyada güzel davrananlara, güzel mükâfat vardır. Âhiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu gerçekten güzeldir!" (Nahl 30)
"(Bu,) nûr üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir." (Nur 35)

49- Oğul! Bilesin ki, ariflerin ilk derecesi imandır. Kulun imanının en faziletlisi Allah'ı zamandan, makamdan (mekândan), vücuda girmekten veya (bir şeyle) ittihaddan tenzih etmekle birlikte, Allah'ın nerede olursa olsun, nereye yönelirse yönelsin kendisiyle birlikte olduğunu bilmesidir. İkinci dereceleri, riyazettir. O da heveslerin boş çabalarından, kuşkuların engellerinden, hayal ve vehimlerin karanlıklarından, kalbi ve gönlü boşaltmaktadır. Uzuvları, alışkanlıkların düşüğünden, tepkilerin bayağısından temizlemek ve mahlûkata güvenmekten, sebeplere bağlanmaktan himmeti (zihni meşguliyeti) uzak kılmaktır. Sırrı, göklerin ve yerin yaratıcısı haricinde her şeyden, büyük olan nimete hazırlık olarak arındırmak ve urvet-i vuskâ'ya sarılmaktır.
Ey oğul! Hal ve makamlardaki sebat (oturmuşluk) sana eşlik ettiğinde ve vakitlerin âdâbmı da öğrendiğinde, esma ve sıfatların ışıkları kalbine tecelli eder, kerametlerin türlüsüyle sürprize uğrarsın, nefsin dinsizliğinden kurtulursun. Sırrın (iç dünyan) da kutsala doğru harekete geçer. Orası, işte orası var ya orası, yarış meydanı, ayakların birbirine dolaştığı yerdir. Perdeler kaldırılır, el değmemiş, göz görmemiş yeni şeyler açığa çıkarılır. Kafalar uçurulur. Güneşler ve aylar, nurlar ve sırlar. Üzerine toz konmamış (kuşkuya yer vermeyen) anlayışlar. Kalplere ve ruhlara; kâğıtların ambalajından, lafızların hükümlerinden arındırılmış rızıklar ve marifetler vardır. Bunların sandıkları kalpler, kilitleri mevhibeler ve anahtarları ise zevklerdir. Çabalayan ve şahit olan; ulaşan ve tadan kimseden başkasına açılması mümkün değildir. Ayrıca orada "Ne gözün gördüğü, ne bir kulağın işittiği, ne de bir beşerin kalbine doğmamış şeyler vardır. Bu, yakınlıkların zirvesi ve mutlulukların en iyi noktasıdır. Orada, hoşnutluk ve rıza meltemleri eser; kader sırrı ve tertibin hikmetine vakıf olunur. "Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akil sahipleri düşünüp ibret alırlar." (Bakara 269)

50- Oğul bil ki! Hakk'ın yolunda ben, türlü türlü mutluluklar ve bedbahtlıklarla sınandım. Engeller ve zorluklarla hırpalandım. Korkunç çölleri aşmak için nefsi sırtlandım. Bilakis çeşit çeşit gayret ve meşakkatlerin zorbalıklarıyla nefsimi taşıdım. Ne zamanki idaresi ve gidişatındaki aksamalar hafifledi, hidayet izleri açığa çıktı, tüm bu olanlarda, sebattan daha faydalı bir dost görmedim. Sonra, makamlara ve hallere yükseldim. Er meydanına girdim. Yalnız kalmanın acısını ve ulaşmanın tadını tattım. Cemâle ve celâle tanık oldum. Hidayet sabahı doğup ta delalet gecesi son bulduğunda, her halükârda Allah'tan razı olmaktan, Allah'a daha yakın bir mekân görmedim.
"Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan. İşte o büyük kurtuluş budur. Bütün o göklerin, yerin ve onlardan olan her şeyin hükümranlığı Allah'ındır. O, her şeye daima gücü yetendir." (Mâide 119-120)
"Uyan! Allah dostlarına ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar! Onlar ki Allah'a iman edip, takva ile kötülüklerden korunur dururlar. Onlara dünya hayatında da, âhirette de müjde vardır. Allah'ın sözlerinde değişme yoktur. İşte bu, o büyük kurtuluştur!" (Yunus 62-64)

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
"Gücümün ölçüsünde ıslahtan başka bir şey istemiyorum. Başarım ancak Allah'ın desteğiyledir. Ben, yalnız ona güvendim ve yalnız O'na yöneliyorum." (Hud 88)
İslâm'ı, yapısı güçlü, temelleri sağlam, ilkeleri hoşgörülü, yöntemi net, delili açık ve her zaman ve zemine uygun kılan Allah'a hamd olsun. Ümmetlerin tümüne rahmet olarak gönderilen, en uygun yolun ve göğün en ulu düsturunun (vahyin) sahibi güvenilir ve dosdoğru efendimiz Muhammed bin Abdullah'ın (saiiailahu aleyhi veseliem) üzerine selam olsun.
"Biz seni bütün insanlara gönderdik." (Sebe 28) "Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."
(Enbiya 107)
Ayrıca hak topluluğu ailesine, fazilet kaynağı yardımcılarına, aralarında işlerini şurayla gören, ona destek olan ve bu sayede onların şanlarını yücelttiği ve ruhlarını dine feda eden ashâbına da salât ve selam olsun.
Bu eser, öğrencilerime, yakın dostlarıma ve yöntemimi kabul eden herkese özgü kıldığım vasiyetimdir.
Burada niyetimin dışında anlaşılmasın diye yolumu belirtip ilkelerimi açıkladım. Her ne kadar bunlar kitapla kayıtlaıp sünnetle desteklenmiş iseler de, benim uygun gördüğüm görüşler olup isabetli bularak üzerinde yürüdüğüm çizgidir. Bu benim, tüm gücümle ulaşabildiğim en son noktadır. Noksanının tamamlanması Allah'ın elindedir. Kabulü de O'na kalmıştır. Ayrıca Allah'ın Kitabı ve Resûlünün sünneti bunları destekleyici, pekiştirici ve içeriğini onaylayıcı oluncaya dek, bu haliyle değerlendirilmesini uygun bulmuyorum. Hakka uygun ise, bu benim teminatım altındadır. Aksi halde hesabı kimseden sorulmaz, her nefse çekebildiği kadarı yeter.
Anlatılmak istenenin inceliğine varamamış, ihlâsla yanaşmamış, ön yargı ve donukluktan sıyrılmamış olanın, söylenenlerin anlamının karıştırılması veya başka anlamlara çekilmesi endişesi sebebiyle, insaflı davranarak bu eseri terk etmesi ve haline uygun olan başka bir şeyi ele alması gerekir.
Çünkü her gönlün bir meyli ve her kalbin bir yönü vardır.
Bu amelin yapılmasında kendi gücümü bir kenara bırakırım.
Allah'ın gücüne ve kuvvetine sığınırım.
Çünkü günahkârlar istemese de, hak yerini bulsun ve batıl yok olsun diye bu eseri veren ve ilham eden O'dur.
Bu vasiyetimi, hikmeti elde etmekten ve sebeplerine sarılmaya taklidin ve donukluğun engel olmadığı, gelişmesinde olgunluğa yüz tutmuş, fıtratı selim nefislere ve şuurlu gönüllere hediye ediyorum.
Mahmûd Ebu'l-Feyz EL-MUNÛFÎ

YAZAR HAKKINDA
Soyu   Peygamber
(sallallahu aleyhi vesellem) efendimize dayanan Şeyh Ebu'l-Feyz, neseben Hz. Hasan efendimize dayanmakta olup Şâzelî tarikatına mensuptur. 31 Mayıs 1892 yılında Mısır'ın Munûfıye kentinde ilim ve faziletle dolu bir ailede dünyaya geldi. Babası hâkimlik görevinde bulunan eski Ezher şeyhlerinden biriydi. Annesi de çevrede ilim ve irfanı ile bilinirdi. Anne tarafından dedesi ise döneminde velayeti kabul edilmiş büyük salihlerden biriydi.
İlk çocukluk döneminde yakın çevresindeki büyüklerinden dönemin meşhur klasik İslami ilimleri olan fıkıh, hadis gibi zâhir ilimlerin yanında pozitif ilimlerden de bazılarını tahsil etti. Bunları topluca saymak gerekirse şunlar sıralanabilir: Astronomi, metafizik, felsefe, fizik, kimya, edebiyat, musiki, dinler tarihi ve tasavvuf bilimleri ilk akla gelenlerdir.
Çocukluğundan itibaren ilahi ilgi ve inayete mazhar olan Şeyh Ebu'l-Feyd hazretleri döneminde yaşayan mürşid-i kâmillerden biri, rüyasında Peygamber efendimizi (sallallahu aleyhi vesellem) görür ve kendisine isim ve adres vererek falancaya gitmesini ve ondan tarikat talimini almasını bildirir. Bu şeyh hazretleri, aileyi bularak aile büyüklerinden bu konuda izin ister ve kendisine izin verilir. Böylece Şeyh Ebu'l-Feyz henüz daha çocuk yaşta ruhi terbiyenin sistemli yoluna girmiştir.
Şeyh Seyyid Muhammed el-Akkad hazretlerine bağlanarak Şâzeliye el-Fâsiye ve el-Medeniye ez-Zafıriye ve Şazeliye Halvetiye tarikatlarına intisap olur. Daha sonradan tarikata bağlılığını Arif-i billah Şeyh Nesîmuddîn ed-Deremellî hazretleriyle sürdürür.
1922 yılında çıkarttığı Liva ul-İslâm dergisi o dönemde ilk olarak yayın dünyasına çıkan İslâmi bir süreli yayın olarak kabul edilir ki, derginin İslâm çağrısı açısından etkisi hemen kendisini belli eder ve bu tesirinden dolayı da ardından dönemin ünlü İslâm dergileri olan Nûr ul-İslâm ve El-Ezher dergileri yayın hayatına girerler.
Şeyh Ebu'l-Feyz'in meclisleri bilim ve edebiyatla nam bulmuş dönemin büyük ulemasının sürekli bulunduğu merkez halini almıştır. Bu meclis, 1918-1926 tarihleri arasında aralıksız devam etmiştir. Ardından birlikteliğine birçok seçkin bilim adamı ve arifleri ve ünlü edebiyatçıları katan Ebu'l-Feyz, 1927 yılında "Sufiler Fakültesi"ni kurar. Yine aynı dönemlerde Behlül adıyla ilmi ve felsefi bir dergi daha çıkarır. Ayrıca vefatına kadar yayınlamaya devam ettiği ve oldukça hüsnü kabul bulmuş olan el-Alem el-İslâmî dergisini çıkarır. 1947 yılında Şazeliye tarikatının Feyziyye kolunu kurmakla görevlendirilmiştir. Ekolünde birçok bilim adamı, mutasavvıf, edebiyatçı ve düşünür yetiştirmiş olan Şeyh Ebu'l-Feyz 12 Temmuz 1972 yılında yerine halefi olarak yine kendi ismini taşıyan Mahmûd Ebu'l-Feyz hazretlerini bırakır.
Bizzat kaleme aldığı eserlerinin sayısı kırkı geçmektedir. Bunların içinde bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Vahdetu'd-din vel-felsefe vel-ilm
Meâlimu't-tarîk ilallah
el-Medhal ila't-tasavvuf el-islâmî
el-Vâdi 'l-mukaddes
Sîret Seyyidi'l-Mürselîn
Tehâfe tu'l -fe l âs efe
Kitâbu'l-vucûd
ed-Dînu'l-mukârin
Hikmetu'l-İslâm
Ebu'l-Feyz, bunlardan Kitâbu'l-vucûd,un, yazıldığı andan ancak yüz yıl sonra anlaşılabileceğini söyler. Ayrıca bu kitapla ilgili yorumunda Abbâs el-Akkâd, içindeki düşünce genişliğinden dolayı şaşkınlığını gizleyemez. Allah kendisine gani rahmetinden bağışlasın ve okuyucularını da ilmiyle feyizyâb eylesin.


emeginize  saglık  rabbim  razı  olsun  güzel  paylasımınız  icin


TinyPortal 2.2.2 © 2005-2022